Yaşamanın Anlamı ve Anlamsızlığı Üzerine: Albert Camus

Yaşamanın Anlamı ve Anlamsızlığı Üzerine: Albert Camus

İnsan niçin yaşar? Yahut yaşamayı kendi iradesiyle seçmemiş insan, bir başka deyişle adeta dünyaya fırlatılmış olan insan, niçin yaşamaya devam eder? Yaşamanın anlamı nedir? Albert Camus’un “saçma” felsefesine de değinerek bu soruları cevaplandırmaya çalışacağız.

İnsan hayatında evrensel bir gerçekliğe sahip olan ölüm düşüncesi, tüm sarsıcılığına rağmen her canlının er ya da geç karşılaşacağı kaçınılmaz bir sondur. İnsan, her ne kadar öleceğini bilmesine rağmen ölüm kendisine hiç uğramayacakmış gibi bir ironide yaşasa da ölüm, yaşamın doğal bir getirisidir. Yaşam aslında ölüme giden bir serüvendir. Ölmek için yaşamak gerekir.

“Uyumsuz” Birey

İnsanın, içinde bulunduğu dünyaya akıl yoluyla yaklaşması ve bazı sorunlarına dünyada bir cevap bulamayışı onun hayata ve yaşam tabiatına yabancılaşmasına sebep olabilir. Bu noktada insan, farkında olmaya ve sorgulamaya başlar. Bu sorgulama onu dünyaya karşı “uyumsuz” bir birey yapar. İnsan, hayatın monotonlaştığı “dekorların yıkıldığı” anda, iç sıkıntısı ve “saçma”nın farkına varmasıyla nihilizmin kıyılarına kadar varabilir. Yaşadığı müddetçe saçma pek çok durum ile karşılaşır ve bu duygu, yoğunlaştığında insanı yaşamak ve ölmek arasında bir seçim yapmaya zorlayabilir. Çünkü hayatın tekdüzeliğinin farkına varan insan için yaşamın tüm dekorları parçalanır ve insan bugünün, yarının ve geleceğin de aynı olduğu düşüncesiyle intiharla karşı karşıya gelmekten kaçamaz. Dünya ile aklın uyuşmazlığı, insanın dünyada cevap aradıklarını akıl ile bulamayışının yarattığı kırılma; insanın dünyaya yönelerek kendine, yaşama ve başkalarına yönelttiği sorular ve aradığı cevaplar ile kendisinin farkına varmasını sağlar.

İşte ölüm ve beraberinde gelen bu düşünceler, insanoğlunun zihnini sürekli kurcalayan en büyük problemlerinden biridir. Kimilerine göre ölüm bir kurtuluş ve hayat karşısında “diri” durmanın vazgeçilmez koşulu iken kimilerine göre en büyük kaygı kaynağı ve bir “son” dur. İnsanların ölüm karşısında almış olduğu tavır, onların varlık sebeplerini kavrayışlarıyla doğrudan ilgilidir. Ne zaman ve nasıl sona ereceği belli olmayan, ama bir gün mutlaka bitecek olan bu hayatın anlamına dair herhangi bir endişesi olmayan insanın, ölüm karşısında da tükenmesi kaçınılmazdır.

Ölümün Hayata Kattığı Anlam

İnsan ölümle karşı karşıya olduğunun bilincine varmalı ve varoluşunu ölüme doğru yaptığı yolculukta kazandığını bilmelidir. Dolayısıyla ölüm, hayatımızı otantik bir tarzda yaşamamız için olası kılan bir durumdur. Her ne kadar ölümün fizikselliği insanı tahrip etse de ölüm fikri insanı korur ve onun gündelik kazanımların peşi sıra tükenip yitmesini engeller. Bu bilinçlenme sayesinde insan diğer canlılardan ayrılmakla kalmaz, beşer içerisinde de farklı bir konuma yükselir. Yani insan öncelikle uyumsuzluğun farkına varmalı ve bütün bu anlam ve anlamsızlıklara karşı direnmelidir.

Ölümün varlığı, insanın bu dünyada zamanın sınırlı olduğunu bilmesini sağlar. Hâliyle yaşamına bir gaye katmak isteyen insan elini çabuk tutmalıdır. Çünkü hayatın bir bilgisayar oyunu gibi en başa dönmesi ya da tekrarı yoktur. Bu hissiyat insanı ölüm düşüncesinden ürkütür. İnsanı gerçekliğinden koparmadan ve bilinci yok etmeden saçmaya karşı oluşturulabilecek en doğru tavırlardan biri de başkaldırıdır. Başkaldırı, saçmanın bilincinde olarak ona karşı yapılan eylemdir. Ve yine hayattaki tüm kötülüklere, anlamını arayıp da bulamadığımız yaşama ve dünyada olmaya, ancak umutla yaşayarak katlanılabilir. Umut olmadan saçmaya karşı koymak güçtür çünkü umut hayatın dinamiğidir. İnsanı güçlendiren ve ona devam etme gayretini veren, içindeki umut duygusudur. Bu duygu onu kamçılayarak mücadele ruhunu da artıracaktır.

Kendisine verilen kayayı sonsuza kadar tepeye çıkarma döngüsüyle cezalandırılmış Sisifos’u hatırlayalım. Sisifos, kayasını tepeye çıkardığında ağırlığından dolayı kaya tekrar aşağı iner ve bu durum sürekli tekrar eder. Sisifos, dinlenmeden bin bir güçlükle dağın tepesine kayayı çıkarırken yazgısının yani çarptırıldığı cezanın bilincine vararak aslında absürt olan bu cezaya rağmen kayayı, dolayısıyla yazgısını kabullenir. Çünkü kaya, onun kayasıdır. İnsan, her şeye rağmen hayata sarılmalıdır çünkü hayat ne kadar saçma ve anlamsız olursa olsun onun hayatıdır.

“Sisifos’un tüm sessiz sevinci buradadır, yazgısı kendisinindir. Kayası kendi nesnesidir. Aynı biçimde, uyumsuz insan da sıkıntısı üzerinde gözleme başladığı zaman tüm putları susturur.” (Camus, 2021, s.140).

 

Yazar: Fatih Yavuz
Editör: Emine Türal

Kaynakça

  • Camus, A. (2021). Sisifos Söyleni. İstanbul: Can.
  • Şimşek, Ö. Z. (2019). “Albert Camus’nun Absürd Kavramı Işığında İnsanın Yaşam ve Ölümde Anlam Arayışı”. Uluslararası Dil, Edebiyat ve Kültür Araştırmaları Dergisi (UDEKAD), 2(2). 80-90.

Görsel Kaynakça

YAZAR BİLGİSİ
Fatih Yavuz
Fatih Yavuz, 2000 yılında Isparta’da doğdu. Eğitimini Marmara Üniversite Hukuk Fakültesi’nde sürdürüyor. Edebiyat, müzik ve sanat alanlarında içerik üretiyor. Deneme ve hikâye yazıyor.
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.