Bu Hayat Yaşamaya Değer Mi?: Sisifos

Bu Hayat Yaşamaya Değer Mi?: Sisifos

“Gerçekten önemli olan bir tek felsefe sorunu vardır: intihar.” der Albert Camus Sisifos Söyleni kitabının girişinde ve ekler “Yaşamın, yaşanmaya değip değmediği konusunda bir yargıya varmak, felsefenin temel sorusuna yanıt vermektir.” Sahiden var mıdır anlamı, bir su molekülünde kaç hidrojen atomu olduğunun; yaşamak, intihar etmemek için bir neden bulamadıktan sonra? Gerçekten anlamlandırılabilir mi hayat, başından sonuna? Yarınları güzelleştirmek için sürekli çaba gösterilmesine rağmen yarın olacak tek şey, ölüm değil midir aslında? Okul, iş, çekilen bütün acılar ve hayatın tüm mücadelesi sonsuza dek toprak altında yatmak için mi yalnızca?

Sisifos Miti

Yunan mitolojisindeki en yaygın temalardan biri, tanrıları kızdıran insanların uğradıkları azaplar, aldıkları cezalar ve çektikleri acılardır. Ne var ki Sisifos’un öyküsü, günümüz insanının yaşamına olan derin ve dumura uğratıcı benzerliği ile genel temadan uzaklaşır.

Sisifos, bugün Yunanistan’da bulunan ve Korint olarak bilinen Efira’nın ilk kralıdır. Zamanının en zeki krallarından biri olmasına rağmen aynı zamanda asabi ve sapkın bir tirandır. Gaddar Sisifos, kendi yeğenini baştan çıkarmış ve onunla birlikte olmuştur. Gelen ziyaretçilerine güç gösterisi yapmak için zaman zaman onları öldürmüştür. Misafirperverliğe fazlasıyla önem veren Yunan tanrıları, Sisifos’a bu pervasız davranışları için oldukça sinirlidir.

sisifos

Sisifos

Bir gün tanrıların ve insanların babası Zeus, dev bir kartal kılığına girerek nehir tanrısı Asopos’un kızı su perisi Aegina’yı yakalar ve kaçırır. Asopos, hemen kızını aramaya koyulur ve bu yolculukta Sisifos’la karşılaşır. Sisifos, Asopos’a “Senin kızının nerede olduğunu ve ona ne olduğunu biliyorum.” der ve bu sırrı verebilmek için bir şart koşar: Nehir tanrısı Asopos, Sisifos’un ülkesi Efira’ya kocaman bir nehir yaptıracaktır. Asopos bu teklifi kabul eder ve Zeus’un, kızını nereye götürdüğünü öğrenir.

Sisifos’un kendisine ihanet edip sırrını paylaştığını öğrenen tanrılar kralı Zeus, bu duruma çok öfkelenir ve hemen, ölümün vücut bulmuş hâli olan Thanatos’u çağırır. Ona, Sisifos’u bulup yeraltı dünyasında bir zindana zincirlemesini emreder. Thanatos, kral Sisifos’u yakalar ve yeraltı dünyasına getirir ancak atladığı bir detay vardır. Sisifos, sandığından çok daha zekidir. Thanatos, tam Sisifos’u zincirleyecekken kral, Thanatos’un dikkatini dağıtmak için ona zincirle alakalı sorular sorar ve bir anlık gaflete düşen Thanatos, ne olduğunu bile anlayamadan kendisini zincirlenmiş hâlde bulur. Sisifos ise cezadan kurtulup canlıların dünyasına yeniden döner.

Thanatos, yeraltı dünyasında bağlanmış hâlde olduğundan ötürü kimse ölemez ve dünyadaki düzenin yerini kaos almaya başlar. Savaş tanrısı Ares de bu durumdan oldukça rahatsızdır çünkü artık savaşlar, kimse ölemediği için zevkli olmamaktadır. Ares, yeraltı dünyasına giderek Thanatos’u zincirlerinden kurtarır ve her şey normale döner.

Bu sıralarda Sisifos’un aklında başka bir hile daha vardır. Karısı Merope’ye, ölmeden önce kendisi için bir cenaze töreni hazırlamamasını ve tanrılara hiçbir şey kurban etmemesini vasiyet eder. Sisifos, iyice yaşlanır ve sonunda ölerek yeraltı dünyasına gider. Orada yer altı kraliçesi Persephone ile karşılaşır ve karısının, kendisi için adetlere uygun bir cenaze töreni düzenlemediğinden yakınır. Persephone da kralı, karısı Merope’yi cezalandırması için canlıların dünyasına gönderir ancak anlaşmalarına göre Sisifos, işini bitirir bitirmez geri dönecektir. Elbette ki Sisifos sözünü tutmayarak geri dönmez. Yolcuların, habercilerin ve hırsızların tanrısı olan Hermes, bu durumu tanrılara anlatır ve Zeus, Sisifos’a artık farklı bir ceza verilmesi gerektiğinin farkına varır. Onu, ölümden daha kötü bir cezaya mahkûm edecektir.

Sisifos’un cezası oldukça basittir aslında: Devasa bir kayayı, bir dağın eteğinden zirvesine kadar taşıyacaktır. Sisifos, kayayı tüm gücüyle ittirmekte, inanılmaz bir gayretle zirveye doğru yaklaştırmakta fakat kaya, dağın eteğine doğru geri düşmektedir. Sisifos, istifini hiç bozmadan her seferinde yeniden sarılır kayaya ve sonra yeniden, sonsuza dek.

yasamaya-deger-mi-sisifos

Sisifos Söyleni

Sisifos Söyleni, Fransız düşünür ve yazar Albert Camus’nun II. Dünya Savaşı sırasında yazdığı, çeşitli denemelerden oluşan bir kitaptır. Sisifos Söyleni’nin merkeze alıp incelediği asıl konu, “absürt”tür. Absürt kavramı, Türkçeye daha çok “uyumsuz” ve “saçma” olarak çevrilmiştir. Camus’nun tanımına göre absürt, hayattan beklentilerimize karşın hayatın tam da zıt yönde cevap vermesidir. Hayata ne kadar anlam vermeye çalışırsak çalışalım varoluş, bize tüm anlamsızlığı ve absürtlüğü ile cevap verir. Camus’ya göre, hayatın kendisinde istediğimiz anlamı asla bulamayız. Ya bir şekilde dinî inançlar veya düşünce sistemleri sayesinde bu soğuk anlamsızlığı görmezden geliriz ya da bu absürtlüğü kabul ederiz.

Günümüz dünyası üzerine düşünüldüğünde, kayasını her gün dağın zirvesine kadar çıkaran ve ertesi sabah hiç sorgulamadan tekrar aynı işe koyulan Sisifos’un yaşamıyla günümüz bireylerinin yaşamı arasında benzerlikler görülebilir. Modern insan; kalkar, çalışır, uyur, kalkar, mücadele eder, uyur. Her bir sonraki sabah taşını yeniden sırtlanır ve yarın ölüm yokmuşçasına taşır. Bu durum üzerine Camus, “Bugünün işçisi, yaşamının bütün günlerinde aynı işlerde çalışır, bu yazgı da uyumsuzlukta bundan aşağı kalmaz. (Sisifos’unkinden)” der.

İntihar Tek Çözüm Mü?

Albert Camus, kitabının ilk kısmında şu soruları sorar: Hayatın anlamsız olduğunu kabul eden kişi intihar etmeye mahkûm mudur? Hayatın herhangi bir anlamının olmaması, bu hayatın yaşamaya değmeyeceği anlamına mı gelir? Camus’ya göre hayatın absürtlüğü karşısında dehşete düşen insanın vereceği birkaç karşılık vardır. Bunlardan ilki “intihardır.” Varoluşunun hiçbir anlama sahip olamayacağını fark eden insan, “yaşamaya değmez” diyerek intihar eder. Bir diğer tepki ise anlamın imkansızlığını reddetmektir. Bu durumda insan, bir ideoloji veya dine bağlanarak hayatın anlamının onlardan geldiğini iddia eder ve “iman sıçraması” denen durum gerçekleşir. Bu sayede birey, akıl ve bilgiden ziyade inanç ve irade yolunda ilerler. “Oyuncu olmak” ise absürdü karşılamanın başka bir yoludur. Kişi, hayatın anlamsızlığı karşısında büyük bir anlama sahip bir aktör gibi rol yapar. Diğer bir yol ise politik bir insan olmaktır. Hayata anlam verebilmek için şehirden şehre giderek fetihler yapan bir komutan olmak veya güç edinmek için elinden geleni yapan bir siyasetçi olmak, bu durumun en belirgin örneklerindendir.

Camus, yukarıda ortaya konan bütün tepkileri şiddetle reddeder ve mutlak yol olarak gördüğü “kabulleniş”i tavsiye eder. Hayatın absürtlüğü karşısında verilebilecek en iyi karşılık, kabul etmektir. Fakat bu kabulleniş, bir köşeye çekilip üzgün ve depresif bir şekilde ölene dek beklemek anlamına gelmez. Tam aksine bu kabulleniş, tam anlamıyla yaşama ve varoluşa karşı bir başkaldırıdır.

Bu başkaldırının en iyi örneklerinden biri Sisifos’un son çarptırıldığı ceza karşısındaki tutumudur. Sisifos, kendi görevini tamamen kabullenmiştir ve bu sayede kayayı tüm gücüyle her gün tepeye çıkartır ve tekrar düşüşünü izler. Buna istinaden Camus kitabını şöyle bitirir: “Tepelere doğru tek başına didinmek bile bir insan yüreğini doldurmaya yeter. Sisifos’u mutlu olarak tasarlamak gerek.”

Albert Camus

Albert Camus

Godot’yu Beklerken

Godot’yu beklerken, Samuel Beckett’in yazdığı ve daha çok varoluşçuluk çerçevesinde yorumlan bir tiyatro oyunudur. Tiyatro tarihinin en ünlü oyunlarından biri olan Godot’yu Beklerken, İngilizce de “şanslı” anlamına gelen “Lucky” karakteriyle hayatın absürtlüğü üzerine birçok şey söyler. Oyunda diğer tüm karakterler bir anlam arayışında olarak görülebilecekken “şanslı” karakter, hâlinden memnun bir köledir. Sürekli eziyete ve acıya maruz kalmasına rağmen bu memnuniyetinin tek kaynağı “kabulleniş”tir. Tabiri caizse Camus’nun formülü, Lucky’i kurtarmıştır.

hayat-yasamaya-deger-mi-sisifos

Lucky, Godot’yu Beklerken

Yunan mitolojisinde Sisifos, devasa bir kayayı dağın tepesine çıkarmakla cezalandırılmış eski bir kraldır. Tam çıkaracakken kaya aşağı doğru yuvarlanır ve bu süreç sonsuza dek sürer. Albert Camus Sisifos Söyleni kitabında “absürt” kavramını, insanın en büyük isteği bir anlam arayışı iken dünyanın ise bir o kadar anlamdan yoksun olmasıyla açıklar. Bu absürtlüğe verilecek tepkiler iki gruba ayrılabilir. Biri, Matrix filmindeki Cypher’ın “Cehalet erdemdir.” sözü gibi hayatın anlamsız olduğundan bihaber olarak ya da bu saçmalığı görmezden gelerek yaşamaktır. Camus, bu tavra hiç sıcak bakmaz ve yapılması gereken asıl şeyin, hayatın absürtlüğünü kabul etmek olduğunu vurgular. Bu kabulleniş, pasif bir tutumdan ziyade varoluşa karşı bir başkaldırıdır aslında. Sisifos da, Godot da bu şekilde yaşamışlardır hayatlarını. Camus’nun da dediği gibi: “Anlam arayışında olduğun sürece asla yaşamayacaksın.”

Yazar: Melih Abacı
Editör:
Emine Türal

Mitoloji serimizin diğer yazılarına ulaşmak için:

Kaynakça

YAZAR BİLGİSİ
Melih Abacı
Melih ABACI, 2001 yılında İstanbul'da doğdu. Eğitimini Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü'nde sürdürüyor. İnterdisipliner sisteme olan inancı ile birçok farklı alanda araştırma yapan Melih ABACI, insanlık tarihi ve kültür üzerine yoğunlaşıyor.
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.