Ölümün Hayat Üzerindeki Etkisi: Thanatos (Ölüm İçgüdüsü) ve Freud

Ölümün Hayat Üzerindeki Etkisi: Thanatos (Ölüm İçgüdüsü) ve Freud

 

“Ölüm varken ben yokum, ben varken ölüm yok.”

                              -Epikür

Ölüm, tüm yaşayan varlıkların kaçınılamaz ve bilinemez olan mutlak sonu, tarih boyunca insanlığın ortak kederi olmuştur. İnsan, kendi varlığına duyduğu egoist düşünceler neticesinde, varlığının sonsuz olduğuna ve evrenin kendisi için yaratıldığı düşüncesine inanmaya meyillidir. Günümüz insanları gibi ilkel kabileler hâlinde yaşayan insanlar da aynı ölüm korkusu düşüncesine sığınarak ‘Tanrı’ kavramını ortaya çıkarma gereksiniminde bulunmuştur. Tanrı, eski zamanlarda insanlar tarafından güçsüzlüğü ve sonluluğu saklamaya yarayan bir araç olarak görülmüştür. Bu araç sayesinde insanlar, sonluluklarıyla başa çıkabilme gücü bulmuştur. Schopenhauer’un da deyişiyle: “Bütün dini ve felsefi sistemler esas itibariyle bu amaca yönelir ve öncelikle ölümün kesinliğine karşı bir panzehirdir.”

 

Felsefede Ölüm

Sokrates, felsefeyi “ölüme hazırlık” olarak tanımlamıştır. Ölüm kavramı, felsefe tarihinin temel sorunsal kavramlarından biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Ölüm kavramının varoluşsal bir potada erimesi ve kavramla sonluluk arasında ilişkisi kurulması ise Alman filozof Martin Heidegger zamanlarına tekabül etmektedir. Heidegger, yaşamın ancak ölüm ile anlam kazanabileceği savı üzerinde durmaktadır. Heidegger’e göre insan, ölüm yönelimli kaygı varlığıdır. Ölüm gelecekte olan bir şey değil, her anın içinde bulunan ve insana gölgesi kadar yakın olan bir kavramdır. Her an gerçekleşebilecek ve kaçınılamaz bir tehdit olan ölüm, kendisine kaygı içerisinde yer bulur. İnsanın sonlu varlığına verdiği merkezi önemin bir sonucu olarak ortaya çıkan ölüm kaygısı, yaşamın her anında insanın yanındadır. Heidegger’in ölüme bakış açısı basit bir amaç-sonuç ilişkisi olarak görülmemelidir. Ölüm, insan yaşamının bir amacı değildir. Nitekim Heidegger’in insanı doğrudan ölümlü bir varlık yerine ölüm yönelimli bir varlık olarak almasının nedeni de var olmama anlamının sorgulanmasıyla var olma anlamına ilişkin bir kavrayışa ulaşmaktır. Bu bağlamda, ölümün insan varoluşunun ayrılmaz bir parçası oluşu ve bir başkasına devredilemezliği, ölümün insan için nasıl bir varoluşsal sorun hâline geldiğini görmemize olanak sağlar. Çünkü insan, varoluşuyla kendini ilişkilendirdiği her an ölümü bir olanak olarak şimdiki zamanında taşır. Böylece ölümün gerçekleşeceği beklenen bir olay olduğu düşüncesi kesintiye uğrar. İşte bu kesinti, gerçekleşecek ölümün beklentisini saf dışı bırakarak beklentiyi varoluşun her anına yayar. 

 

Ölüm kavramı konusunda Nietzsche’nin de akıl hocası olan Alman filozof Arthur Schopenhauer, kitaplarında ölümün kaçınılmazlığını ve aslında varoluşa verilen merkezi önemin gereksiz olduğunu anlatmaktadır. İnsanın ölüm hakkında bu kadar korkunç düşüncelere kapılmaması gerektiğini ve var olmama düşüncesinden kaynaklanan kaygının mantıklı olmadığını savunan Alman filozof, “Ölümün Anlamı” kitabında şöyle demiştir:

Eğer ölümü bize böylesine korkunç gösteren şey var olmama düşüncesi olmuş olsaydı o zaman zorunlu olarak henüz var olmadığımız zamanı da aynı dehşetle düşünürdük. Çünkü şurası çözülemez derecede kesindir ki ölümden sonraki var olmayış ölümden önceki var olmayıştan farklı olamaz ve dolayısıyla ilki diğerinden daha hazin ve acıklı değildir. Bütün bir sonsuzluk henüz biz yok iken kendi mecrasında akıp gidiyordu, fakat bu bizi hiçbir surette rahatsız etmez. Halbuki kısacık bir varoluşun bir lahzalık intermezzosunun (iki perde arasında oynan ufak piyes) ardından artık var olmayacağımız bir ikinci sonsuzluğun takip edeceğini ağır hatta tahammül edilemez buluruz. (Schopenhauer, 2012, s56).

Düşünülecek olursa evrenin tahmin edilen yaşı 13,7 milyar yıldır ve insanlık bu zamanın her anında yer almamıştır. Bayılan bir insan, bayıldığı süreyi ve ne kadar baygın kaldığını nasıl hatırlamıyor ve bilincini “bir parmak şıklatması” kadar geçen sürede yeniden kazandığını düşünüyorsa evren için insanın dünyadaki varlığı da böyledir.

Mitolojide Ölüm: Thanatos

Yunan mitolojisinde belki de en çok işlenen temalar, ölüm ve ölüm sonrası yaşam olmuştur. Thanatos, gecenin tanrıçası Nyx ve karanlığın tanrısı Erebus’un oğludur. Antik Yunanda ölümün vücut bulmuş hâli olarak tanımlanmaktadır. Antik Yunan mitolojisinde Thanatos (Ölüm) ve Hypnos (Uyku) ikiz kardeştir. Uykunun ölüme bir hazırlık ve referans olduğu düşüncesi hakimdir.

Uyku ve kardeşi ölüm. Sleep and His Half Brother Death – John William Waterhouse (1849–1917)

 

 

“Orada oturur kara gecenin çocukları,

Uyku’yla Ölüm: o korkunç tanrılar.

Ne göklere çıkarken ne inerken

Biri dolaşır sırtına toprağın ve denizin

Tatlı bir huzur götürerek insanlara,

Ötekinin demirdendir yüreği, tunçtandır canı.

Yakaladığı insan kurtulmaz hiç elinden

Kin besler ölümsüz tanrılara bile.”

(Theog. 758 vd.) 

Thanatos, Yunan mitolojisinde Psikopompos (yeni ölenlerin ruhlarına diğer dünyaya kadar eşlik etme) görevini üstlenmiştir. Kız kardeşi Moira ile birlikte yeni ölenlerin ruhlarını toplar ve bireyin hayatının sona erdiğine karar verir. Thanatos daha sonra, ölen faninin ruhunun Yeraltı Dünyasına güvenli bir şekilde nakledilmesini sağlar. Yunan mitolojisinde ölüm tanrısı olarak bilinmesine rağmen Thanatos, özellikle barışçıl ölümle ilişkilendirilirken şiddetli ölüme maruz kalanların ise Keres ve Hades’in tazıları ile birlikte bulunma olasılığı daha yüksektir. Kişi, doğru cenaze töreniyle gömüldüğü takdirde Charon sandalıyla birlikte kişinin ruhunun karşı kıyıya geçmesine izin verilir.

A 19th-century interpretation of Charon’s crossing by Alexander Litovchenko

 

 

Thanatos, Yunan mitolojisinde sıkça bahsedilen bir tanrıdır ancak Ölüm Tanrısı özellikle üç ana hikâye ile ilişkilendirilir. Thanatos’un; Sisifos, Herakles ve Sarpedon ile ilgili hikayeleri oldukça meşhurdur.

 

 

Psikolojide Thanatos: Ölüm İçgüdüsü ve Freudyen Id

Psikanalizin  babası olarak sayılan Sigmund Freud, psikanaliz yöntemin temeline insan beyninin üç parçadan oluştuğu düşüncesini yerleştirir: süperego, id ve ego. Bu bölümlemenin temeli, insanın dürtüsel yaşamının istekleriyle içinde bu isteklere karşı gösterdiği direnç arasındaki çarpışmadan acı çektiği düşüncesidir. Ona göre ego içinde özel bir dayatma vardır ve buna bir ad vermek isteniyorsa süperego demek uygundur. Ego; süperego ve id arasındaki denge görevini görmektedir. Süperego; toplumun, geleneğin ve adetlerin görüşleriyle içselleştirilmiş bir baba arketipidir. İd’e karşı saldırgandır ve isteklerini kamçılamaya yarar. İd ise yaşamdaki en temel içgüdüleri içinde barındıran, zevk temelli isteklerin ve aşırı ısrarcı temel enerjinin çıkış noktasıdır.

Freud: İd, Ego, Süperego

 

Freud, ‘id’i mitolojiden esinlenerek iki zıt parça şeklinde açıklamıştır: Eros (Yaşam) ve Thanatos (Ölüm). Eros, cinsel içgüdüler olarak adlandırılan yaşam içgüdüleri, temel hayatta kalma, zevk ve üreme ile ilgilenendir. Bu içgüdüler, bireyin yaşamını sürdürmesi kadar türün devamı için de gereklidir. Yaşam içgüdüleri, cinsel üreme açısından düşünme eğiliminde olunsa da bu dürtüler ayrıca susuzluk, açlık ve acıdan kaçınma gibi unsurları da içerir. Yaşam içgüdülerinin yarattığı enerji libido olarak bilinir. Erken dönem psikanalitik teorisinde Freud, Eros’a ego güçlerinin (bir kişinin ruhunun arzular arasında aracılık eden organize, gerçekçi kısmının) karşı çıktığını öne sürmüş, başka bir bir görüşünde ise yaşam içgüdülerine Thanatos olarak bilinen ve kendi kendini yok eden ölüm içgüdülerinin karşı çıktığını ileri sürmüştür.

Thanatos (ölüm içgüdüleri) kavramı ilk olarak Freud’un “tüm yaşamın amacının ölüm olduğunu” öne sürdüğü “Haz İlkesinin Ötesinde” kitabında anlatılmıştır. Freud, insanların tipik olarak ölüm içgüdülerini dışa doğru yönlendirdiğine inanır. Örneğin saldırganlık, nefret, öfke ve kin, ölüm içgüdülerinden kaynaklanır. Bazen yıkıma yönelik bu içgüdüler içe doğru yönlendirilebilir ancak bu durum, kendine zarar verme ya da intiharla sonuçlanabilir. Freud, teorisini desteklemek için travmatik olay yaşayan insanların genellikle bu deneyimi yeniden canlandıracağını belirtmiştir. Bu durumdan yola çıkarak insanların bilinçsiz bir ölme arzusuna sahip oldukları ve yalnız yaşam içgüdülerinin bu isteği büyük ölçüde karşıladığı sonucuna varmıştır.

Yazar: Musa Bozdoğan
Editör: Ozan Yazıcı

 

Mitoloji serimizin diğer yazılarına ulaşmak için:

                           

 

 

 

Kaynakça:

Camus, A. (2016). Sisifos Söyleni. İstanbul: Can Sanat Yayınları.

Schopenhauer, A. (2012). Ölümün Anlamı. İstanbul: Say Yayınları.

Heidegger, M. (2004). Varlık ve Zaman. İstanbul: İdea Yayınevi.

Jones-Smith, E. (2011, Nisan). Theories of Counseling and Psychotherapy: an Integrative Approach. Los Angeles: SAGE.

Merkit, N. (2016). Sigmund Freud’da Uygarlığın Temel Dinamikleri ve Birey Üzerindeki Etkisi. Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi, (21), 123-140 Erişim adresi: https://dergipark.org.tr/tr/pub/flsf/issue/48626/617833

Gürel, E. (2007). Psikomitolojik Terimler: Psikoloji Literatüründe Mitolojinin Kullanılması. Sosyal Bilimler Dergisi, 1, 548. Erişim adresi: http://www.acarindex.com/dosyalar/makale/acarindex-1423869664.pdf

Polat, E. & Aşkın, Z. (2017). Ölüm Kavramının Heidegger ve Sartre Felsefesindeki Yeri. Kilikya Felsefe Dergisi, 0 (1), 42-60. Erişim adresi: https://dergipark.org.tr/tr/pub/kilikya/issue/31936/358791

Yıldızdöken, Ç. (2017). Heidegger’de Dasein’in Varlığı ve Zaman Meselesi. Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, (53), 162-178 Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/dpusbe/issue/30731/297260

Capuzzi D, Stauffer MD. (2016).  Counseling and Psychotherapy: Theories and Interventions. Alexandria, VA: American Counseling Association.

Görsel Kaynakça:

Freud: İd, Ego, Süperego. Erişim adresi: batman-and-freud.jpg (1200×600) (libidodergisi.com)

 

YAZAR BİLGİSİ
Musa Bozdoğan
Musa BOZDOĞAN 1996 yılında doğdu. 2014 yılında Ankara Bahçelievler Anadolu Lisesi’nden mezun oldu. Kırıkkale Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde son sınıf öğrencisi olup Ankara’da ikamet etmektedir. Psikoloji, felsefe, dinler ve mitolojilerle ilgilenmektedir. Okuduğu kitapları ve araştırmalarını insanlarla paylaşmaktan hoşlandığı için MozartCultures sitesinde aktif olarak yazarlığını sürdürmektedir.
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.