Rasim Özdenören: Gül Yetiştiren Adam İncelemesi

Rasim Özdenören: Gül Yetiştiren Adam İncelemesi

Rasim Özdenören, Türk edebiyatında adını duyurmaya başladığı yıllarda, köy romancılığının etkisi azalmaya başlamış ve varoluşçu yazarların etkisi artmaya başlamıştır. Dönemin eserlerinde rastlanan ağırlıklı Batılı anlayışın aksine Özdenören, öykülerini çocukluğundan itibaren Anadolu’nun köy ve kasabalarında edindiği izlenimlerden yararlanarak ayrıntılı betimlemelerle ve insanın evrensel yanlarını öne çıkararak yazmıştır. Rasim Özdenören’in 1979 yılında kaleme aldığı Gül Yetiştiren Adam adlı denemesi, Cumhuriyet döneminde Türk toplumunun Batı’dan esen toplumsal değişimin izlerini ele almaktadır. Deneme; toplumda ele alınan modernleşme, kültürel ve sınıfsal değişimlere ayak uydurup uyduramama durumuna göre bireyin çağdaş ya da “ilkel”, “gerici” sıfatlarından biriyle bireylerin benlik değişimlerini anlatmaktadır. Batı kaynaklı kültürel emperyalizmin baskısı karşısında ezilen ve bocalayan Anadolu insanı, ya kabullenişiyle ya da gizli/açık protestosuyla dönemin edebî eserlerinde yansımasını bulmaktadır. ”Modernizm-gelenek uyuşmazlığı ekseninde gelişen durumları, kuşak çatışmasını belli bir olay, zaman, mekân ve kişi kadrosu çerçevesinde ele almaktadır.” (Erol, 2017, s.123).

Eser iki farklı olaydan oluşmaktadır:

1. Kısım

Kitabın konusu, ana karakteri olan Gül Yetiştiren Adam’ın Kurtuluş Savaşı yıllarında mücadele ederek arkadaşlarının ölümüne tanıklık etmesi, bu mücadele içinde karşı karşıya geldiği olayların sonucunda yaşadığı şaşkınlık ve bu durumun, vicdanında yarattığı acı ve zihninde oluşturduğu hayal kırıklıklarıdır. Yaşlı adam, bu süreç sonrasında gelişen olaylar karşısında kendi içerisinde elli yıl boyunca evden çıkmayarak bir protesto oluşturmuştur. ”Bir şey yapmamanın da bir eylem olduğunu çoktan anlamıştı. Protesto için evinden dışarı çıkmayan yaşlı adam insanlar arasına katılmanın istemediği düzeni meşrulaştıracağı inancındaydı. Kuran okuyarak, ibadet ederek yalvararak havf ederek somut protestosunu sürdürüyordu.” (Erol, 2017, s.126).

Yaşlı adam dışarıdaki olup biten her şeyden habersizdir. Elli yıl boyunca kendisini gül yetiştirmeye ve ibadete adamıştır. Bir gün, sabah namazı için camiye gider ve yıllar sonra evinden dışarı çıkarak sessizliğini bozar. Yaşlı adam toplumda her şeyin tamamen değişmiş olduğunu fark eder. Yüksek katlı binalar ve ışıklarla süslenmiş vitrinler gördükçe her şey ona yabancı gelir ve içinde yaşamış olduğu eski düzene dair hiçbir şey kalmadığını görür. Camiye vardığında hayal kırıkları devam eder. İnsanlarının giyim şekillerinin değiştiğini ve insan davranışlarının nasıl farklılaştığını görür. İnsanlar arasında kıyafetiyle kendine yakın bulduğu birini gözlemler ve namaz sonrasında üzerindeki cübbesini çıkarttığında adamın üstünde görmüş olduğu kıyafetler, yaşlı adamı hayal kırıklığına uğratır. Bu son hayal kırıklığına artık dayanamayınca yüksek sesle çağrıda bulunur: “İçinizdeki İslam’ı gösterin. Çünkü İslam, sizin üzerinizde görünmek ister. İman gizlidir, İslam açık. İman kalptedir, İslam zahirde. İslam şeriatsa, şeriat sizin amellerinizde görünmek ister.” (Erol, 2017, ss.126). Yaşlı adam burada eskiye dayanan değerlerin korunması gerektiğini vurgulayarak yıllarca toplum ikilikleri içinde sıkışan ve benliklerinin farkına varamayıp geçici zevklere dayanan insan hayatlarını eleştirmiş ve Müslümanlara kendi öz benliklerini kaybettikleri için kızmıştır. Yaşlı adam halkı kışkırtmaya yönelik görüşleri açısından tutuklanır.

2. Kısım

Diğer olay örgüsüne bakıldığında, değişen dünya üzerinde ahlaki düzeni de tamamen değişmiş olan; kültürel, dini, tarihi değerlerini yitiren, köklerinden ayrılmış ve kendi benliğini unutan bir karakter olarak Sitare okuyucunun karşısına çıkmaktadır. Sitare, bankada çalışan bir memurdur ve para harcamayı sever. Kocası Çarli ise hastanede yatmaktadır. Sitare kocasının bu durumunu göz ardı edip, arkadaşlarıyla birlikte tatile çıkarak eğlenmeye gider ve çevresindeki insanlar tarafından kocasını aldatan biri olarak tanımlanır. “Aile ilişkileri açısından toplumda tezahür eden bir dejenerasyonu ifade etmektedir. ”Harika bir yaratık” olduğuna inanan yeni neslin temsilcisi Sitare’nin inandığı başka bir şey de çağın hastalıklı anlayışlarından biri olarak fazla ciddi olmanın, mutluluğun önünde engel teşkil ettiği fikridir.” (Erol, 2017, s.129). Yaşamının anlamsızlığı, modernleşen dünya içerisinde kaybolmuş kişiliği ve hiçlik duygusunun getirdiği bu duygu durumu Sitare’nin intiharı ile sonuçlanır. Modern yaşam koşullarına ayak uydurmak isteyen Sitare, benliğini kaybeder ve modern hayatın getirmiş olduğu buhranî bir yaşamın içinde bunalım, Sitare için kaçınılmaz bir durum olur. Yazar burada, insanın kendi değer benliklerine sahip çıkmasını; kişiliği, kültürel özleri ve benliği toplumsal düzen içerisinde kaybetmemesini vurgulamaktadır.

Değerlendirme

Bir toplumun yok oluşu, insanların kendi kimliklerini yok etmesiyle başlayabilir. Bu yok oluş; insanların kendi köklerinden, kültürlerinden ve inanışlarından vazgeçerek sahip olduklarının kıymetini bilememesinden dolayı ortaya çıkmaktadır. Kitapta iki farklı hayat tarzı ele alınarak Anadolu’nun ilerlemesi ve gelişmesiyle ortaya çıkan modern hayatlardaki kimlik kargaşası, modern çağın getirdiği zorluklar, kültür ve değer yargılarının ortadan kalkması, insanî değer yargılarının zayıflaması, modernleşmenin getirmiş olduğu farklılıklara kapılarak bireylerin kendi özlerinin nasıl kaybettiğini ortaya koyan iki farklı yaşam ele alınmıştır.

Yazar: Özge Aydın
Editör: Emine Türal

Kaynakça:

Görsel Kaynakça:

YAZAR BİLGİSİ
Özge Aydın
Özge Aydın, 1998'de Aydın'da doğmuştur. Uşak Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 4. sınıf öğrencisidir. Sosyoloji, Psikoloji ve Felsefe alanlarıyla ilgilenmektedir.
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.