Dünya Hakkında Neden Bu Kadar Çok Yanılıyoruz?

Dünya Hakkında Neden Bu Kadar Çok Yanılıyoruz?

Not: Bu yazıyı okumadan önce aşağıdaki testi çözmeniz önerilir:

Bu Testte Şempanzeler İnsanlardan Daha İyi İş Çıkarıyor!

gapminder.com‘dan derlenmiş olan testin sonuçlarına bakıldığında, ortalama doğru cevap sayısının 3’ün altında olduğu görülür. Bu demek oluyor ki soruları ve şıkları okumayan bir kişi veya bir şempanze rastgele cevaplar verseydi ortalamadan daha yüksek bir puan elde ederdi. Peki bu nasıl olabilir? İnsanların dünya hakkında bu denli yanılıyor olması normal midir? Politikacıların bu yanlış tahminlere dayanarak verdikleri kararlar bir facia olmaz mı? Bu verilerin yanlış bilinmesinin sebebi yalancı (!) medyacılar ve haber kanalları mı?

Toplumun, dünya hakkındaki verileri yanlış bilmesinin sebepleri epey girifttir ve bu olgunun tamamen bir kesim insana veya insan türünün zekâsına atfedilmesi problemlidir. En makul açıklamalardan biri, insan ön yargıları ve bu ön yargıların suistimaliyle yakından ilişkilidir. İnsan türünün beyin mekanizmaları içinde yer alan ve muhtemelen vahşi yaşamda insanoğlunun hayatta kalmasına yardım etmiş olan bazı ön yargılar vardır ve bu ön yargılar, bazı olguları insan bakışında daha belirgin hâle getirir. Bu içgüdülerin farkında olan medya kanalları da pazarlama stratejilerini bu ön yargılar üzerine kurar. Tüm içeriği başlığa ve başlık fotoğrafına indirgeyen internet anlatısı da son 30 yıldaki yanlış kanıların en büyük sebeplerindendir. Alfred Hamsworth’un sözünde olduğu gibi: “Bir köpeğin bir insanı ısırması haber değildir çünkü çok sık gerçekleşir. Ancak bir insanın bir köpeği ısırması haber olur.”

Boşluk Ön Yargısı

Boşluk ön yargısı, bir veri grubuna bakıldığında uçlarda kalan verilerin daha dikkat çekici olması sebebiyle veri grubunun uç değerlere indirgenmesine dair bir eğilim olarak ifade edilebilir. Örneğin dünyadaki ülkelerin gelişmiş ve gelişmekte olan olarak sınıflandırılması, ülke analizi için oldukça faydalı olsa da bu durum, insanların tüm dünyayı “zenginler” ve “fakirler” olarak algılamasına yol açabilir. Testteki 6. soruda olduğu gibi:

“1990’da dünya nüfusunun %58’i düşük gelirli ülkelerde yaşıyordu. Günümüzde bu oran kaçtır?”.
(Bu sorunun doğru cevabını –%9– bilen kişi sayısı, testi çözen kişi sayısının yalnızca %7’si idi.)

Bu ön yargı, insanın anlam dünyasında büyük bir yer kaplayan ikili düşünceyle açıklanabilir. Bu düşünce, bir veri grubunun basitçe iki parçaya bölünerek ortalama değerlerinin yok sayılması ve uç değerlerinin dramatize edilerek mutlak bir ikilik oluşturulması olarak açıklanabilir. Birçok kültürün ve mitolojik hikayenin temelinde yer alan iyi-kötü, güzel-çirkin ya da benim milletim ve diğerleri gibi anlatımsal yapılar da bu güdünün tarihteki izleridir.

Bu durumun farkında olan gazeteciler de haberlerini iki farklı grubun veya düşüncenin karşılaştırması olarak sunarlar. Başlık fotoğrafında, bir yat partisi ve bir Afrikalı çocuğun kurak bir bölgede çekilmiş fotoğrafını kullanmak güzel bir örnek olacaktır. Halbuki dünyadaki insanların çok çok büyük bir kısmı, bu iki kutbun arasında bir maddi duruma sahiptir. Haberciler, haberleri bu şekilde oluştururlar çünkü iki ortalama gelire sahip insanın fotoğraflarının karşılaştırılması haberi ilgi çekici kılmayacaktır. Gelir adaletsizliği çok ciddi bir problemdir ancak söz konusu sorunun doğru cevaplanma oranında görüldüğü gibi boşluk ön yargısı sayesinde olduğundan çok daha büyükmüş gibi görünür.

Boşluk ön yargısından sakınmak ve doğru bilgiye dair zihin bulanıklıklarından kurtulmanın en etkili yollarından biri, karşılaştırılan iki şeyin uçlardaki veriler olma ihtimalini hatırlamaktır. İki ucun arasında boşluk değil, genelde bir aşamalı geçiş ve yığılmanın söz konusunu olduğunu akılda tutmak da hayli faydalıdır.

Olumsuzluk Ön Yargısı

Olumsuzluk ön yargısı; aynı yoğunluktaki istenmeyen düşünce, duygu ve zararlı olaylar gibi kötü olguların, iyi olgulara kıyasla insan psikolojisi üzerinde daha büyük bir etkisinin olmasıdır. Hemen hemen her dilde olumsuzluğu ifade etmek için kullanılan kelimelerin olumlu şeyleri ifade edenlere nazaran fazla sayıda olması, bu durumun en belirgin yansımalarından biridir.

Davranışsal iktisat literatüründe “Kayıptan Kaçınma” olarak bilinen “Loss Aversion” terimi de olumsuzluk ön yargısının bir etkisi olarak görülebilir. Kayıptan kaçınma; bir kaybın, aynı miktardaki kazançtan mutlak değer olarak daha değerli algılanmasıdır. Örneğin insanların büyük bir bölümü, %50 ihtimalle 100 dolar kazanmak ve %50 ihtimalle 50 dolar kaybetmeyi içeren bir oyuna katılmama eğilimindeler. Evrimsel psikolojik açıdan bakıldığında da olumsuz olaylara karşı sürekli diken üstünde olan insanların genlerinin daha yoğun bir şekilde devam etmesi de oldukça muhtemeldir (Vaish, A. et al., 2008).

İnsanın bu zaafından haberdar olan medyacılar da haberlerini daha çok olumsuz olaylar üzerine kurmaktadır. Dolayısıyla olumsuz haber oranı, olumluların katbekat üzerindedir. Medyadaki neredeyse tüm haberlerin olumsuz olması da dünyanın geçen her gün kötüye gittiğine dair bir izlenim uyandırır. “Bu çağdan etimle, kemiğimle nefret ettim” gibi söylemlere başvurmadan önce bazı veriler yol gösterici olabilir:

Çocuk Ölüm Oranı

Okuryazarlık Oranı

Küresel İş Gücüne Çocuk Katılım Oranı

Nükleer Güçlerin Sahip Oldukları Nükleer Başlık Sayısı

Gelişmekte Olan Ülkelerdeki Yetersiz Beslenme Oranı

Bilimsel ve Teknik Makaleler

Yüz Bin Kişi Başında Devlet Kaynaklı Savaşlarda Ölen İnsan Sayısı

Olumsuzluk ön yargısından sakınmanın etkili yollarından biri, medyada seçilen haberlerde onlarca faydalı gelişmeye rağmen özellikle olumsuz olguların seçildiğinin hatırlanmasıdır. Olayları kendi başlarına yargılamamak yani tarihsel bağlam içerisinde karşılaştırmalı olarak değerlendirmek de gerçeğe ulaşmada etkin bir yöntemdir.

Düz Çizgi Ön Yargısı

Düz çizgi ön yargısı, istatistiksel trendlerin bir grafikte düz çizgiyle yani doğru orantılı bir şekilde ilerleyeceğine dair bir inançtır. Örneğin dünya nüfusu 1800’de yaklaşık 1 milyar idi. 2020 yılında ise yaklaşık 7.8 milyar ve gelecekte nüfusun ciddi derecede artacağına ve insanların çok daha kalabalık şehirlerde, daha küçük apartman dairelerinde yaşayacaklarına dair yoğun bir inanç var. Ancak görünen o ki dünya nüfusu muhtemelen 20 milyara bile ulaşmayacak.

Nüfus

Dünya nüfusu-zaman grafiğinde, 2020 yılından geleceğe doğru doğrusal bir çizgi çizmek yanlış kanıya ulaşılmasına neden olur. Ancak BM’nin ve Dünya Bankası’nın verilerine bakıldığında, dünya nüfus artış hızı çok yüksek ihtimalle 2100’den sonra oldukça yavaşlayacak.

Nüfus Projeksiyonu

Kadın Başına Düşen Çocuk Sayısı

Bilgi çağı olarak adlandırılan ve bilgiye erişimin en rahat olduğu yılları içeren 21. yüzyılda dahi çalışmalar, insanların dünyaya dair birçok veride olağanüstü yanılgılar içerisinde olduğunu göstermektedir. Bu yanılgıların temelinde insan türüne içkin boşluk, olumsuzluk ve düz çizgi gibi güdüler yer alır. Bu içgüdüler, bazı verileri diğerlerinden daha görünür ve arzu edilir kılar. Pazarlama stratejileri gereği gazeteciler de haberlerini bu güdülere dayanarak dikkat çekici bir biçimde oluşturur fakat haberler, son derece tarafsız yapılsa bile toplumun ilgi gösterdiği haberlerde bir değişiklik olmayacağını söylemek makuldür. Hâliyle birçok insan, dünya hakkında tutarsız bilgilere sahip olur. Eleştirel düşünebilmek ve medya dinamiklerine hâkim olmak, yanlış kanılara varma yolundaki en büyük engellerdendir. Toplum olarak aslına uygun ve tutarlı bilgiye ulaşma çabası, insanlığın ilerlemesi için bir motor niteliğindedir. İleri okuma ve ayrıntılı bilgi için Hans Rosling’in Factfulness kitabına ve gapminder.org sitesine başvurulabilir.

Yazar: Melih Abacı
Editör: Emine Türal

Kaynakça:

  • Novemsky, N., & Kahneman, D. (2005). The boundaries of loss aversion. Journal of Marketing research42 (2), 119-128.
  • Rosling, H. (2018). Factfulness. Sceptrebooks.
  • Vaish, A. & Grossmann, T. & Woodward, A. (2008). Not all emotions are created equal: The negativity bias in social-emotional development. Psychological Bulletin, 134 (3), 383–403. https://doi.org/10.1037/0033-2909.134.3.383

Görsel Kaynakça:

YAZAR BİLGİSİ
Melih Abacı
Melih ABACI, 2001 yılında İstanbul'da doğdu. Eğitimini Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü'nde sürdürüyor. İnterdisipliner sisteme olan inancı ile birçok farklı alanda araştırma yapan Melih ABACI, insanlık tarihi ve kültür üzerine yoğunlaşıyor.
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.