Konstantinopolis Hipodromu

Konstantinopolis Hipodromu

Grekçe hippos (at) ve dromos (yol, yarış yolu) kelimelerinden oluşan ‘hipodrom’ sözcüğü at yarışlarının yapıldığı alan olarak tanımlanmaktadır.

Hipodromların ilk örnekleri incelendiğinde karşımıza eski Yunanistan’da bulunan ve kalıcı bir yapı olmayan yarış alanları çıkmaktadır. Bu alanlar yarış günleri bir düzene sokuluyor ve yarışçılar için pist oluşturuluyordu. Yarışlar sona erdikten sonra ise bu düz yerler şehirdeki hayvanlar için bir otlama meydanına dönüşüyordu.

Roma‘da hipodrom yapımı, prestijden çok bir ihtiyaç meselesiydi. Bu durum Romalılığın bir ispatı idi (Yıldırım, 2013: 30).  Ancak küçük bir fark olarak Romalılar binicilik eğitimlerinin yapıldığı alana hipodrom, eski Yunan tarzı yarışların düzenlendiği alana ise circus adını vermişlerdir. Circus, Latince daire/halka anlamına gelmektedir. Roma Dönemi‘nde içinde at ve araba yarışları yapılıp bazı oyunların oynandığı özel yapı olarak tanımlanabilen circusun öncüsü olarak Hellen hipodromu ve Etrüsk yarış pisti iki örnek olarak kabul edilmiştir (Yıldırım, 2013: 31).

Yarış

konstantinopolis-hipodromu-circus-maximusSeyircilerin gözünden bir canlandırma çalışması. Circus Maximus (Görsel 1)

Hipodromlarda erken dönem oyunlardan olan vahşi hayvan dövüşleri İ.S. 6. yüzyılın başlarında yasaklanmıştır. Bu tarihten itibaren atlar ve at arabası yarışları bir hayli önem kazanmıştır.

Bizans dönemine gelindiğinde ise hipodromların, halkın en büyük keyif kaynağı olduğunu açıkça söylemek mümkündür. Başkent Konstantinopolis’te bulunan ve kaynaktan kaynağa değişkenlik göstermekle birlikte 50 bin veya 80 bin kişi kapasiteli hipodromun yapımına Septimus Severus döneminde başlanmış ve İmparator Constaninus döneminde tamamlanmıştır. Konum olarak ise bugünkü Sultan Ahmet Meydanında bulunmaktadır.  Plan olarak incelendiğinde ‘U’ şeklinde inşa edilmiştir. Yaklaşık olarak 455 metre uzunluğa ve 122 metre genişliğine sahip dar uzun plandadır.

Konstantinopolis Hipodromunun Bilgisayar Destekli Restitüsyonu. (Görsel 2)

 

Halkın bu hipodromda seyretmeyi en sevdiği yarışlar şüphesiz at arabası yarışlarıydı. At arabası yarışları, genellikle dört tane atın çektiği quadriga denilen arabaların ve üstünde onları kontrol eden yarışçıların kıyasıya mücadelelerini içeriyordu. Bu yarışlarda dört adet takım bulunmaktaydı; Maviler, Yeşiller, Kırmızılar ve Beyazlar. Bu takımlardan diğerlerine nispeten daha güçlü olan Maviler ve Yeşiller arasında sürekli bir rekabet olduğu kaynaklar arasındadır.

Maviler ve Yeşillerin farkı ise; Maviler daha çok aristokratlardan ve sarayla bağlantısı bulunan kesimden, Yeşiller ise daha çok loncalardan ve zanaatkârlardan oluşmaktaydı. Dolayısıyla bu takımları destekleyen kesimler de farklılık gösteriyor ve böylece rekabet daha da kızışıyordu. Tarafların ikamet ettikleri yerler de tutukları takımla ilişkiliydi. Konstantinopolis‘te Yeşiller Kalkhedon tarafında (Kadıköy) Hagia Euphemia Kilisesi civarında toplanırken Maviler Blakhernai Sarayı (Ayvansaray) çevresine yerleşirlerdi (Yıldırım, 2013: 38). Halk hipodromda da kendi takımlarına ayrılan bölüme oturmak zorundaydı.

Yarış günü eğer imparator ve ailesi de yarışları izlemeye katılacaksa -ki çoğuna katılım sağlardılar- hipodroma gelmeleri beklenirdi. Bu bekleme esnasında daha önceden kura sistemiyle hangi kapıdan çıkış yapacakları belirlenen takım oyuncuları, kurada kendilerine çıkan çıkış noktalarına giderler ve atlar seyisler vasıtasıyla buraya getirilirdi. Hipodromun bu bölümüne carceres denilirdi. Carcereste 4 adet altın kaplama at heykeli bulunduğu kaynaklar arasındadır.

Bahsi geçen at heykellerinin, 5. yüzyılda II. Theodosius tarafından İstanbul’a getirildikleri bilinmektedir. 1204 yılındaki 4. Haçlı Seferi sırasında Hipodrom meydanı talan edilirken Latinler tarafından, diğer eserler gibi, bu yapıtlar da kaçırılmışlardır. Heykeller, daha sonra İtalya-Venedik’e götürülmüştür. Venedik’te cephanelik için eritilmesi düşünüldüğü sırada, ünlü şair Petrarca bu eserleri görmüş ve bunların “Heykeltraş Lisippos” tarafından yapıldığını söyleyerek yapıtları korumuştur. Bir süre sonra, Venedik Devlet Başkanı bu atları “San Marco Kilisesi” cephesine koydurmuştur (Aydın, 2013: 39-40).

Bu bekleyiş öncesinde, halkın neşesini yerinde tutmak amacıyla çeşitli gösteriler de yapılırdı. Tiyatro, dans, sihirbazlık ve akrobasi gibi gösteriler bunların başında gelmekteydi.

konstantinopolis-hipodromu-dort-at-heykeli

San Marco Kilisesi İstanbul’dan Götürülen 4 At Heykeli (Görsel 3)

İmparatorlar, hipodroma direkt olarak saraydan bağlantısı bulunan bir yoldan, kendileri için özel yapılmış kathisma denilen bölüme gelip burada halkı selamlardı. Halkın canlı olarak imparatoru görebileceği tek nokta burasıydı. Hipodroma teşrif eden imparator, yerini aldıktan sonra eline aldığı beyaz bir mendili sallayarak yarışı başlatırdı.

Yarışa, sahayı tam ortadan ikiye bölen ve spina adı verilen hafif yükseltilmiş bir duvarın etrafında saat yönünün tersinde başlanırdı. “Yarışlarda 7 büyük gezegeni simgeleyen 7 tur gerçekleşmekteydi. Her yarışta arabacılar yarış alanının üzerinde asılı olan devekuşu yumurtalarından birini alırlardı. Bitiş çizgisi kathismanın önüydü. Yarışı kazanmanın ödülü imparator tarafından taç giydirilme ve yüklü bir miktarda para idi. Yarış bitince arabaları seyisler karşılarlardı ve praefectus (vali) tarafından kendilerine verilen zafer işareti anlamına gelen palmiye yaprağını kabul ederlerdi. Kazanan sürücünün grubu halkla birlikte alkışla tempo tutarak halkı selamlarlardı. Kazanan sürücüler ellerini kaldırıp imparatoru selamlarlardı. Bu para ödülü Atina‘da yaklaşık olarak 500 drakhma‘dır. Bu miktar zamanının zanaatkârlarının bir yılda elde etmiş olduğu miktara denk gelmekteydi. Yani Atina‘da bir yarış kazanmanın bedeli zanaatkârların bir yıllık geliridir” (Yıldırım, 2013:34).

konstantinopolis-hipodromu-bolumleri

Hipodromun Bölümleri (Görsel 4)

 

Hipodromlar, imparatorla halkın yüz yüze gelebileceği tek nokta olduğu için bazen ayaklanmaların başlangıç noktası da olmuşlardır. Örneğin İmparator Iustinianos’un, Mavi Takımı desteklediğini ilan etmesini bahane gösteren, ekonomik ve siyasi nedenlerden dolayı iyice bunalan halk 532 yılının ocak ayında bir yarış günü ayaklanmıştır. Tüm takımların destekçileri birleşerek Ayasofya’ya yürümüş ve kiliseyi ateşe vererek kullanılamaz hale getirmiş, ardından şehrin yarısı kül olmuştur. Bu şimdiye kadar ki İmparatorluğa karşı çıkmış en büyük isyandır. Iustinianos ise bu ayaklanmayı kanlı bir şekilde bitirme yoluna giderek bütün isyancıları hipodromun içinde, kılıçtan geçirtmiştir. Bazı kaynaklara göre bu ayaklanmada 30 bini aşkın kişi hayatını kaybetmiştir. Bu isyana ‘Nika İsyanı’ adı verilmektedir. Bu dönemden sonra Ayasofya günümüzdeki halini alacak şekilde; İmparator Iustinianos’un emriyle tekrardan ve daha görkemli haliyle inşa edilmeye başlanmıştır.

Günümüz Sultan Ahmet Meydanı Uydu Görüntüsünde İşaretlenen Hipodrom Alanı

Günümüzde hipodromu oluşturan kısımlardan yalnızca spendone kısmı ve spina duvarı üzerindeki 3 anıt ayakta kalabilmiştir. “Spendone, hipodromdaki çıkış kapılarının tam karşı noktasında U harfinin yarım daire çizen kavisiyle yarış pistinin dönüş alanı sınırlandırılmaktadır. Burası yarış dışı zamanlarda Neo Roma‘ya özgü boğaz panoramasının izlendiği bir mekân haline gelmektedir. Spendone sadece yarım daire biçiminde ayarlanmış olan mimari bir parça değildir. Ayrıca izleme bölümlerini de çevreleyen muazzam bir mimari yapıdır. Spendone hipodrom kıvrımının başladığı yerdedir. Buradaki virajlar çok keskin görünmemektedir. Yaşanan onca depreme rağmen spendone günümüzde hala ayaktadır. Üzerinde şuan Marmara Üniversitesi rektörlük binası ve hemen yanında Sultanahmet Meslek Lisesi görülmektedir”(Yıldırım, 2013: 77-78). Spendonun iç kısmında bulunan tonozlu mekânlar Bizans döneminde sarnıca dönüştürülmüştür.

“Sarnıcın su tutan bölümüne sonradan eklenmiş bir merdivenle inilmektedir. Sarnıcın bugünkü girişinin içinde ve sol tarafında hipodromun spinasına doğru uzanan yaklaşık 500 m uzunluğunda ölçülebilen beşik tonozlu bir galeri tespit edilmiştir. Duvarlarında sarnıç sıvası bulunmayan galeri yıkıntıyla sonlanmaktadır” (Altuğ, 2013: 24-25).

Günümüzde Dıştan Spendone Duvarı Görünümü (Görsel 5)

 

Bizans Döneminde Dıştan Spendone Duvarı Restitüsyonu (Görsel 6)

 

Günümüze ulaşabilmiş diğer kalıntılar ise spina duvarının üzerindeki Dikilitaş, Örme Sütun ve Yılanlı (Burmalı) Sütundur. “Başları ayrı yöne bakan üç yılanın birbirine dolandığı bronz bir sütun olan Burmalı Sütunu, İmparator Konstantinus, Delphi’deki Apollon Tapınağı’ndan getirtmiştir. 18. yüzyıla kadar bu üç yılanın başı yerlerindeyken, kimine göre bir yeniçeri, kimine göre bir Polonyalı bu başları kopartmıştır.

Yılan başlarından birinin yarısı geçen yüzyıl içinde kazıda bulunmuş ve İstanbul Arkeoloji Müzesi’ne konmuştur. Sütunun orijinali daha yüksek iken günümüzde 5.30 metre kalmıştır. Taşlardan örülerek yapılan Örme Sütunun altındaki Yunanca bir kitabede sütunun II. Romanos ile oğlu tarafından onarıldığı yazılıdır. Kaidesinde üç basamak bulunan sütun, yaklaşık 21 metre yüksekliğindedir. Kare şeklinde yontma taşlarından yapılmıştır.

Mısır yapımı Dikilitaş, Büyük Theodosius tarafından 390 yılında diktirilmiştir. Sütun kısmı, Mısır; kaide kısmı, Bizans eseridir. Kaidesinin dört yüzünde kabartma resimler ayrıca iki yüzünde; biri Latince öteki Grekçe iki kitabe vardır. Bu kitabeler yazık ki hava koşulları yüzünden bozulmuştur (And, 2003: 112).

Günümüzde Dikilitaş (Görsel 7)

Konstantinopolis Hipodromu sanılanın aksine Osmanlı fethi sonrası değil 1204 Latin İşgali sırasında oldukça harap duruma gelmiştir. Birçok bronz heykel, süsleme unsuru, levhalar vb. eserler mühimmat amaçlı eritilmiş, geriye kalanlardan bazıları gemilerle Avrupa’nın farklı köşelerine taşınmıştır.

Bir hipodrom geleneği bulunmayan Osmanlılar şehri aldıktan sonra harap halde bulunan hipodrom tamamen işlevini kaybetmiştir. At yarışlarının yerine burası düğün ve şenlik tarzı eğlencelere ev sahipliği yapmıştır. Ancak daha sonra Osmanlı da bu meydana ‘At Meydanı’ adını vererek burayı atların bağlandığı bir alana dönüştürmüştür. Buna bağlı olarak Osmanlı döneminde de bu meydanın kaderinde binlerce yıl olduğu gibi yine atlar var olmaya devam etmiştir. Aradan geçen 1500 yıla karşın Bizans hipodromundan kalan birkaç adet, taş oturma sırası bugün Sultan Ahmet Camii’nin avlusunda yer almaktadır.

Sultan Ahmet Camii’nin Avlusunda Bulunan Taş Koltuk (Görsel 8)

 

Kaynakça

  • Altuğ, K. (2013). İstanbul’da Bizans Dönemi Sarnıçlarının Mimari Özellikleri ve Kentin Tarihsel Topografyasındaki Dağılımı. (Doktora Tezi). İstanbul Teknik Üniversitesi/Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul.
  • And, M. (2003). İstanbul’da Geçmişe Yolculuk. Skylife,11, 111-118.
  • Aydın, D. (2013). İstanbul At Meydanı Anıtları Üzerine Bir Deneme: Dikili Taşlar Heykeller ve Lisippos’un Atları. Batman Üniversitesi Yaşam Bilimleri Dergisi, 3, 29-44.
  • Yıldırım, K. (2013). Constantinopolis Hipodromu. (Yüksek Lisans Tezi). Selçuk Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya.

Görsel Kaynaklar

Görsel 1 : https://lamismahistoria.es/campeonas-olimpicas-antiguedad/

 

Görsel2 : https://www.byzantium1200.com/introduction.html

 

Görsel3:  https://www.pallasweb.com/p/san-marco-horses.jpg

 

Görsel4 : https://www.byzantium1200.com/hipodrom.html

 

Görsel5 :https://storia-storage.s3.us-east-1.amazonaws.com/staged/host-prod/31012019070854-1548918534.jpg

 

Görsel6 : https://www.byzantium1200.com/hipodrom.html

 

Görsel7 : https://www.hisglobal.com.tr/assets/images/uploads/1578472512.jpg

 

Görsel: http://www.kalinti-istanbul.com/wp-content/uploads/2016/08/IMG_20160801_212633-768×512.jpg

 

YAZAR BİLGİSİ
Yusuf Gül
Yusuf GÜL, 1997 yılında Bursa'nın Osmangazi ilçesinde dünyaya gelmiştir. Liseden 2015 yılında mezun olmuştur. Uludağ Üniversitesi Sanat Tarihi bölümünde eğitimine devam etmektedir. İlkokul dönemlerinde keman eğitimi alan Yusuf GÜL, Kültür ve Turizm Bakanlığı Bursa Devlet Klasik Türk Müziği Korosunun 2019 yılında açmış olduğu ‘’Gençlik Korosu’’ sınavlarını kazanarak buraya dâhil olmuştur. Okumayı, yazmayı ve seyahat etmeyi hobilerinin arasında saymaktadır. Araştırmaya ve yazmaya yoğunlaştığı konular ise Restorasyon, Müzeler, Mimariye Bağlı Süsleme, Bizans Mimarisi ve Osmanlı Mimarisidir. Mozaik sanatıyla yakından ilgilidir.
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.