Antony Gormley’in İnsanda İz Bırakan “Domain Field” Adlı Çalışması

29.08.2020
Antony Gormley’in İnsanda İz Bırakan “Domain Field” Adlı Çalışması

Yöntem

Bu araştırma yazısında, Antony Gormley’in  “Domain Field” adlı eseri, Feldman’ın “Araştırıcı Sanat Eleştirisi” yöntemi esas alınarak incelecektir. “Araştırıcı Sanat Eleştirisi” yöntemi betimleme, çözümleme, yorum ve yargı alt başlıklarından oluşmaktadır. Bu makalede betimleme ve çözümleme alt başlıkları bulgular, yorum ve yargı alt başlıkları da tartışma bölümleri içinde düşünülmüştür.

Bulgular

  1. Betimleme

2003 yılında BALTIC Çağdaş Sanat Merkezi’nin (İngiltere) desteğiyle hayata geçirilen “Domain Field” projesi fikrini tasarladı ve Gormley’in en dikkat çekici ve yenilikçi çalışmalarından biri oldu. Domain Field, alternatif metal çubuklardan oluşan bireysel insan heykellerinden oluşan bir labirenttir. 2 ile 85 yaş arası gönüllüler tarafından yapılır ve daha sonra bu insanların kendi vücutlarından alçı kalıp alınır (Resim1).

 

Resim 1

Daha sonra ise bu alçı kalıpların içinde metal birimleri kaynak yapan Gormley, bu yarı saydam dispersiyon şekillerini oluşturur. Projenin ilk aşamasında, gönüllülerin bedenlerini sıvayan özel eğitimli bir ekip oluşturulmuştur. Daha sonra kalıplar kullanılarak heykeller yapılmış, ince paslanmaz çelik çubuklar birbirine kaynaklanmıştır (Resim2).

 

Resim 2

 

Yapısalcı bir anlayışla metal çubuklar 8 cm uzunluğunda parçalanarak T şeklinde birim oluşturulmuştur. Her T bağlantısının bir ucu her zaman kalıp yüzeyinde olur ve bu çubuklar kalıp yüzeyine olabildiğince dik gelecek şekilde birbirine kaynaklanmıştır. Farklı boylar ve farklı ağırlıklarda ki T birimlerden oluşan figürler mekana yerleştirilmiştir. Her figürün birbirine olan uzaklıkları mekanın derinliğini desteklemiştir. Kompozisyona devinim kazandırması açısından farklı uzunlukta ki bu figürler mekana belli bir mantık çerçevesinde yerleştirilmiştir (Resim3).

Resim 3

 

  1. Çözümleme

Her DOMAIN, ince gövdeyi maddi bedenden ayırma girişimidir: Bir tavrı soyutlamak ve onu ışığa ve uzaya maruz bırakmak. Bu bir tanı aracıdır; hem alıcı hem de verici.  Uzayda bir tür çizim vardır. Her ne kadar açıkça üç boyutlu olsalar da, bir yapı oluşturucu olarak çizgiler kullanarak bir gövde inşa edilir. Her şeyden önce, “Field” adı verilen kurulum serilerinde, şekillerin büyük bir kısmı serginin tüm alanını kaplar. İşgal ettikleri alana girişi engeller, figürleri görmenin tek yolu açık bir kapıdan geçer. Bu bir resim algısına benzer, bir kişi kendini bir resim alanına sokabilir, ancak onun içine giremez. “Domain Field” kurulumunda, aksine, rakamlar önemsiz; yarı saydam ve ağırlıksız görünür. Bu kadar çok sayıda insanın -erkek ve kadın, yaşlılar ve çocuklar- ve bu tür sanal varlığının bu etkisi, kendisini etki alanı içerisinde bulmuş olan izleyiciyi büyük ölçüde etkilemekte ve büyülemektedir. “Hepimiz bu yere kendi hatıralarımızı getirebiliriz.” diyor Gormley bu kurulum hakkında. Alan bir filtre görevi görür: belki de belli heykellerle belirli bir kişinin belli bir anı sizin için ortaya çıkabilir. Bunlar maddi bedenlerden türetilmiş ince bedenlerdir.

 

Tartışma

  1. Yorum

Etkileşim olmadan izole edilmiş şekilde yerleştirilmiş figürler kasvetli bir atmosfer yaratır. Bu heykeller arasında olmak ölü bir şehirde yürümek gibidir. İnsan varlığının değil, aynı zamanda yokluğunun da farkına varması gibi durumlar yaratıyor. Vücudumuzun kapladığı alanı yakalamak için heykeli etkili bir şekilde ifade biçimi olarak kullanıyor. Bu durumda durgun olan figürler, metal çubuklar tarafından oluşturulan üç boyutlu çizginin dönüşümlü doğrultusundan oluşturulan bir molekül şekline geliyor. Bedenin kapladığı yeri değil de bedenin ortadan kaldırılması durumunda oluşan negatif alanın kullanılması, Gormley’in çalışmasının bedenin değil, geride bıraktığı vücudun bir izi olduğunu göstermektedir. 287 bireysel heykel ögesi fikri izleyicilerin heykel alanından geçmesine izin verilir, sanki bu izler önceki izleyiciler tarafından geride bırakılmış gibi görünür.  Gormley, izleyiciyi işgal ettiğimiz alanın farkına varması için kışkırtır ve onunla meşgul olmadan önce ve sonra başkaları tarafından işgal edilen gerçeğe ışık tutar. İnsanın orada olmayı hayal etmesi bile kendini melankolik hissetmesini sağlıyor. Metal çubukların arasındaki boşluklardan geçen havanın, kasvetli ve ürkütücü hissettirmesini sağlıyor (Resim4). Mekandaki heykellere göre nerede durursanız durun iki boyutlu gibi görünüyorlar (Resim5). Belki de bu çalışmada başka bir şey aramalıyızdır. Canlılık veya enerji duygusu, yaşayan bir insanın yarattığı bıraktığı iz, onların enerji alanı olabilir.

 

Resim 4

 

 

Resim 5

 

  1. Yargı

Gormley’nin ailesinden uzaklaşmasına neden olan yatılı okul hayatı, sanat öğretmenlerinin etkisiyle ve daha önemlisi 1971-73 yılları arasında kolej döneminde Hindistan’a yapmış olduğu seyahat sırasında heykeltıraş olmaya karar vermiştir. Bu kararı vermesindeki en önemli etkenin ‘Duvarda bir çerçeve içinde sabit duran bir resmin iki boyutluluğu ile yarattığı üç boyutluluk yanılsamasının ancak heykelin kendi yaşamsal varoluşunu simgelediğini kavraması olduğu’nu söylemiştir. Gormley, Buddhist Art Forum dergisine vermiş olduğu bir mülakatta; Hindistan’da bulunduğu iki yıl içerisinde Budist meditasyon tekniklerinden Vipassana (iç görü ve farkındalık) pratiği yaptığını, bu öğretinin metafizik spekülasyonlardan kaçınmasına neden olduğunu söyler. Ayrıca şimdiki zamanın, ‘bilinçdışı’ olarak algılanması, ‘farkındalık’ anlayışının gelişmesi için gayret göstermeye başlamasına da neden olduğunu belirtmiştir. Bu dönemde, Shaolin rahibi Sidi Larbi Cherkaoui ile 2008 yılında Sutra (Budist metinlerinden oluşan bir derlemedir) çalıştığı için çok şanslı olduğunu söyler. Hindistan’da bulunduğu süre içinde sabahları Çigong (Çin usulü Tai-Chi) ile ilgili fiziksel ve nefes kontrolü egzersizi yapma fırsatı da bulur. Bu egzersizler Budizm öğretisini tanımak, anlamak için önemli egzersizlerdir. Bir söyleşisinde bu egzersizlerin ‘Heykel çalışırken dikkatli ve tutumlu olma disiplininin temellerin oluşturduğu’nu söylemiştir. Hegel’in “sentez-sinerji” söyleminden yola çıkarak “diyalektik-hayal gücü” söylemini geliştiren Maurice Merleau-Ponty 1970’li yılların sanatını derinden etkileyen bir filozoftur. Merleau-Ponty, “varoluşun gizli boyutuna ancak hayal gücü ile ulaşılabileceği”ni söyler ve bunu da “görünmezlik” olarak tanımlar. Bu durum sadece “gözlenebilir” fakat görünmez. Bu “var olmayan” değil fakat görünenin daha önce var olan şeklidir. Her görünen şeyin var olma boyutu; görünmeyen ya da hayal edebilme boyutuyla ilişkilidir. Merleau-Ponty, gerçek ile hayal edilen arasındaki farklılığa rağmen ikisinin de bir arada olabileceği bir alan araştırmıştır. Sıradan varoluşlarda birbirinden ayrı fakat esas varoluşlar da birbirine benzeyen iki alandır. Bu benzerlik insan vücudu için söylenebilecek bir benzerliktir. Bu benzerlik, kullanılabilir, faydalı ya da bayağı insanı tarif eden bir benzerlik değildir. Tam tersine insan bedenini sembolik ve şiirsel yanıyla keşfetmeye yöneliktir. Ponty’nin “görünen” ve “görünmeyen” arasında kurmaya çalıştığı ilişki Gormley’i etkileyen fikirlerdendi. Bu söylem Gormley için “bu dünyada bulunuyor olmanın” diyalektiğinin yaratıldığı ikilemden kaçmanın da bir yoluydu. Başka bir deyişle Gormley için “vücut” bir anlamın en temiz (berrak) söyleyişiydi (Tekin:2016).

 

Gormley’in eserini yaptığı zaman dilimini incelerken, öncesindeki Yeni Gerçekçilik grubunun temsilcilerinden George Segal’in yapmış olduğu işleri incelemeye çalışırsak bazı benzerlikleri görmemek imkansızdır. Buradan hareketle, her iki dönemin toplumsal yapılarının sanatçıyı etkilediği gözlenmektedir. ‘‘Amerikalı heykeltıraş George Segal (1924-2000) heykelleri, halkın arasına katılmış, sanat ve yaşam arasındaki sınırları eritmiştir. Segal, yakın çevresindeki insanlardan kalıp alma yoluyla oluşturduğu heykelleriyle önce, 1950’lerdeki Pop Sanat akımı içinde yer almıştır’’ (Huntürk:2015,295). Gormley de aynı teknikle çalışmış ve heykellerini oluşturmuştur. Segal’ın kaygıları izleyiciyle heykel arasındaki sınırları kaldırmak olsa da, Gormley daha çok görünenle görünmeyen arasında ilişki kurmak istemiştir. Gormley duygu ve deneyimlerin izleyiciye iletilmesi için yeni bir yöntem arayışı içerisine girdiğinde, obje dünyasından uzaklaşıp insan bedenine yönelmiştir. Hayali bir bedene değil, gerçek vücuda yönelmiş ve gerek kendi vücudundan gerekse başka insanların vücudundan kalıp alma yoluyla heykellerini yapmıştır.

 

 

 

KAYNAKÇA:

Huntürk, Özi (2016). ‘Heykel ve Sanat Kuramları’, Filiz Çiçek(eds.), İstanbul, Hayalperest Yayınevi

Tekin O. (2016). Anthony Gormley’e Yakınlaşabilmek. Cilt:2, Sayı:1, Medeniyet Sanat, İMU Sanat, Tasarım ve Mimarlık Fakültesi Dergisi. Erişim Adresi:     https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/226401

https://www.antonygormley.com/show/item-view/id/2283/type/solo

 

 

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.