Türkiye’de Devletçilik ve Arabeskin Yükselişi

02.04.2022
Türkiye’de Devletçilik ve Arabeskin Yükselişi

Türkiye’de Devletçilik ve Sanat

Her sanat eseri toplumsal ya da siyasal bir amaçla üretilmiyor olabilir. Lakin çoğu sanat eserinin sadece sanat için değil, topluma seslenmek için de üretildiği söylenebilir. Geçmişten beri farklı şekillerde kendilerini gösteren eserlerin çoğu zaman için politik bir işlevi olduğu görülmüştür. Bu işlev, Osmanlı Devleti’nde 19. yüzyılda başlayan modernleşmeyle fitili ateşlenen müzik devrimi ile birlikte başlamıştır. 1923 yılında Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasıyla birlikte Mustafa Kemal Atatürk’ün oluşturmak istediği “Türk” kimliği nedeniyle müzikte de çeşitli uygulamalara başvurulmuştur. 

Arabeskin doğuşu konusuna girmeden önce, Türk devlet yapısının temelleri hakkında bilgi sahibi olunması gerekir. Halkın üstünde duran devletçi Türk yapısı ve geleneği, çok eskiye dayanır. Devletin meşruluğu yine devletin kendisinden gelir ve sorgulanamaz. Bu devletçi anlayış Orta Asya’daki Türklere kadar uzanmaktadır. Devletin, Türk siyasi geleneği için önemli tek unsur olması bazı sorunları beraberinde getirmiştir. Türk modernleşmesi, devletçi bir yapıda olduğu için modernleşme sürecinde devlet ve halk arasında anlaşmazlıklar çıkmıştır. 

Türk devletçiliğinin değişim anlayışında devletin değişimine halkın ayak uydurması gerekse de halk için bu göründüğü kadar kolay olmamıştır. Devletin getirdiği değişimler aynı zamanda belirli bir yaşam biçimini ve ahlak anlayışını da beraberinde getirmiştir. Bu uygulamaya iki örnek gösterilebilir: Bunlardan ilki, 1926 yılında “Alaturka” ismiyle bilinen Türk müziği eğitimin verilmesinin ardından 1934’te müzik türünün 8 aylığına radyolarda çalınmasının yasaklanmasıdır. Mustafa Kemal Atatürk’ün 1934 yılında TBMM’de yaptığı konuşmanın ardından bu yasak 8 aylığına uygulanmıştır.

Anadolu Pop ve Arabeskin Doğuşu

Genel olarak sanat ve özellikle müzik, Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren toplumu eğitme rolüyle önem kazanmıştır. Millî bir modernleşme amacı güdüldüğünden Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren belirli müzik türleri üzerine yoğunlaşılmıştır. Cumhuriyet’in kuruluşundan 1950 yılına kadarki CHP iktidarında “millî müzik” anlayışı odak noktası hâline getirilmiştir. Bu politikaları belirleyen ana isim Ziya Gökalp olmuştur. Gökalp’e göre Türk Sanat Müziği; Bizans, Arap ve Acem musikilerinin bir birleşimidir (Yıldırım, 2015: 98). Gökalp, Halk Müziği‘ni Türk kökenli bir müzik türü olarak görmüş ve yeni Türk müziğinin Halk ve Batı müziğinin bir karışımı olması gerektiğini savunmuştur. 1950 yılında iktidara Demokrat Parti’nin geçmesiyle müzik politikaları da değişmiş, millî müzik yaratma çabası tamamen sona ermiştir. 

1960 yılında çok partili siyasi hayat, askerî darbe sebebiyle geçici olarak sonlandırılmıştır. Bu dönemde Anadolu pop denen müzik türü ortaya çıkmıştır. Millî müzik döneminin aksine popüler müzik kullanılarak halka çeşitli mesajlar verilmiştir. Anadolu popun lirikal açıdan politik, müzikal aranjman açısından apolitik olduğu söylenebilir. 1960’lı yıllar tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de hareketli geçmiştir. Bu hareket, çeşitli müzik türlerinin doğmasına yol açmıştır. 1960’ların sonunda doğan Arabesk ile Türk Pop müziğinin yeni standardı oluşmuştur. 

Moğollar-Anadolu Pop (1973)

Arabesk Müzik

Fransızca “arabesque” kelimesinden türeyen arabeskin anlamı, Türk Dil Kurumunda “Arap müziğini andıran, genellikle karamsarlığı konu edinen bir müzik türü.” olarak yer almaktadır (TDK Sözlükleri, 2019). Kelime anlamının aksine Arap ezgilerinden esinlenen bir Türk müziğidir. Bu türde genellikle kendine zarar verme, umutsuzluk, başarısızlık gibi karamsar konular işlenir. 1930’larda Arapça şarkıların yasaklanmasıyla birlikte Arap şarkıları üzerine Türkçe söz yazma geleneğiyle birlikte arabeskin temelleri atılmıştır. Tür, ortaya ilk çıktığında herhangi bir toplulukla uyum sağlayamamış ve çeşitli kesimler tarafından tepkiyle karşılanmıştır. Günümüz arabeskinin temellerini atanlar ise Hakkı Bulut ve Orhan Gencebay olarak gösterilebilir. Arabesk müzik sayesinde gelişen arabesk kültürü ise özellikle sinema filmleriyle toplum içinde kendine yer bulmuştur. Film konuları, genelde köyden kente göç üzerinden işlenir. Köyden kente göçenlerin şehirlere uyum sağlayamaması da arabesk müziği güçlendiren etmenlerden biridir.

Arabeskçilerin ilk başta TRT’ye çıkmaları zor, hatta neredeyse imkânsız olmuştur. Arabeskçiler 80’li yıllardan itibaren ilk başta yılbaşı programlarına, daha sonra sık sık TRT’ye çıkmaya başlamışlardır. Özellikle 1983 yılında iktidara gelen Anavatan Partisi ile birlikte arabesk müzik ve arabeskçiler kendilerini daha çok ifade etme şansı bulmuşlardır. Bu gelişmeler ilk başta protest bir tavır takınan arabeskçilerin sisteme entegre olmasını sağlamıştır. Türkiye’nin 1980’li yıllarda yaşadığı liberal gelişmeler arabeskin de zamanla değişerek yumuşamasına sebep olmuştur. 1990’lı yıllara gelindiğinde değişen Türkiye ve dünya konjonktürü ile arabesk hafifleyerek türe ismini veren özelliklerini kaybetmiştir.

1983 Yılına Ait Bir Gazete Manşeti

Sonuç Olarak

Arabesk müzik, uygulanan devletçi politikaların beklenen sonucu verememesinin bir sonucu olarak doğmuş bir müzik türüdür. Ortaya çıkışında kendini benimsetecek bir topluluk bulamamış ancak buna rağmen tutunmuş  ve yıllar boyunca ana akım müziğin kendisi olmuştur. Belki de bu yüzdendir ki Türk kamuoyunu diğer müzik türlerine nazaran daha fazla meşgul etmiştir. Türkiye’nin değişen konjonktüre uyum sağlama isteğiyle birlikte her açıdan değişim kaçınılmaz olmuş, arabesk de değişmiştir. 1980’lerin ortalarından sonra Neo-arabesk adını alarak işlediği konular açısından yumuşamış ve farklı bir yola girmiştir. 

Yazar: Kerem Karabulut
Editör: Emine Türal

Kaynakça

Görsel Kaynakça

YAZAR BİLGİSİ
Kerem Karabulut
Okur, yazar, dinler, bazen de çizer. Özellikle okur ve dinler.
YORUMLAR

  1. Selim Eryılmaz dedi ki:

    Harika özet 👍

  2. Recep Türker dedi ki:

    Harika bir bakış açısı