“Ağlayabilseydiniz Anlayabilirdiniz!”: Reis Bey Film İncelemesi

09.10.2020
“Ağlayabilseydiniz Anlayabilirdiniz!”: Reis Bey Film İncelemesi

Reis Bey, Necip Fazıl Kısakürek’in 1964 tarihli, aynı adlı tiyatro eserinden uyarlanan 1988 yapımı bir filmdir. Yönetmenliğini Mesut Uçakan’ın yaptığı filmin başrollerinde ise Haluk Kurtoğlu, Ümit Acar, Murat Soydan ve Nevin Aypar yer almaktadır (Uçakan, 1988).
Gerek tiyatro eseri gerek uyarlanan film, edebiyat ve sinema alanlarında çok başarılı eserler olmasına rağmen hak ettiklerini düşündüğüm ilgiliyi görememişlerdir.

Filmin Konusu

Reis Bey, prensiplerine ve kurallara çok katı bir şekilde bağlı olan, merhamete bir zaaf gözüyle bakan bir Ağır ceza reisidir. Bir gün annesini öldürmek suçuyla yargılanan bir genç hakkında idam kararı verir. İdam edilen gencin sonradan suçsuz olduğu anlaşılır ve Reis Bey bu hatalı kararı yüzünden istifa ederek fikirlerini gözden geçirmeye başlar. Film, Reis Bey’in görüşlerinde ve hayatında yaşanan bu köklü değişimi anlatmaktadır.

Genç adam savunmasını yaparken.

Detaylı İnceleme (Spoiler içermektedir!)

Film, duruşma sahnesiyle başlar. Annesini öldürmek suçuyla yargılanan genç, bu suçu işlemediğini söyler; fakat aleyhinde çok fazla delil ve karşısında, adaletin keskin kılıcını, toplum menfaatine şiddetle kullanmaktan çekinmeyen bir Ağır Ceza Reisi bulunmaktadır.
Gencin zengin bir aileden gelmesi, yüksek bir tahsilinin bulunması ve bunlara rağmen kumarhane deneme bonusu köşelerine düşmesi Reis Bey’de gencin bu suçu işlemesi sebebiyle idam cezası verebilmesi için gerekli kanıyı çoktan oluşmuştur fakat genç adam iddiaları ısrarla reddetmektedir.

Genç adam da Reis Bey’in kendisi hakkındaki inancının farkındadır ve bunu savunmasında sıklıkla dile getirir: “Ben suçluyum, Reis Bey, biliyorum! Bu yüzden nefret ediyorsunuz benden. Onu da biliyorum! Ama benim suçum anne katilliği değil… Bitirim yerlerine düşmüş, eroine alışmış olmak, benim suçum… En yüksekten en aşağıya düşmüş olmak… Bu yüzden nefret ediyorsunuz benden… Belki belâmı da bu yüzden buluyorum! Ama ben, anne katili değilim!” (Kısakürek, 2018, s. 31).
Reis Bey – Cinayet gecesi eroin almış mıydınız? Cevap?..
Mahkûm – Eğer o gece eroin almışsam, cinayeti benim yapmış olmam mı lâzım?
Reis Bey – Onu düşünmek bizim işimiz…
Mahkûm – Bilmek ve kendimi savunmak da benim hakkım değil mi?
Reis Bey – Cinayeti bir ân için sizin yaptığınız kabul edildikten sonra, eroin alıp almamış bulunduğunuz soruluyor.
Mahkûm – Yani, idam gömleği sırtıma geçirildikten sonra, kim olduğumun incelenmesine sıra geliyor!” (Kısakürek, 2018, s. 38).
“Beni asacağınızı biliyorum! Böyleyken peşin kararınıza kendinizi inandırmak için habire dayanak aradığınızı biliyorum” (Kısakürek, 2018, s. 39).
Nitekim genç adamın söylediği gibi olur ve Reis Bey onun idamla cezalandırılmasına karar verir.

Mahkûm, dar ağacında.


“Siz Ağlayamazsınız!”

Reis Bey, idamdan önce mahkûm yanına getirildiğinde onun bu kötüye bulaşmış olmasına yönelik nefretini tekrar dile getirir ve mahkûma dönüp “Ağlanacak hâl.” der. Mahkûm bu tahkire karşılık Reis Bey’e “Etmeyin Reis Bey, siz ağlayamazsınız! Ağlayabilseydiniz, anlayabilirdiniz! Siz merhametten, acıma duygusundan yalnız kötülük doğacağına inanmışsınız. Yerine göre haklısınız; fakat ondan ne büyük iyilik doğacağını unuttuğunuz için en büyük hakkı kaybediyorsunuz. Rahmet, kaldırılmış sizin kalbinizden, buz çölünde yol alıyorsunuz! Reis Bey, mühürlü kalbinizin açılmasını dilerim!” diyerek karşılık verir. Sonrasında idam edilmek üzere avluda kurulmuş olan dar ağacına götürülür.


“Gözyaşı, Suçun Rengini Soldurmaz!”

Otelin lobisinde kendisini bekleyen ihtiyar kadın, Reis Bey’in içeri girdiği görür görmez ayaklarına sarılır. Oğluna iftira edildiğini, cebine eroini oğlunun düşmanları tarafından konulduğunu, oğlunun aslında masum olduğunu, söyler ama karşılığında Reis Bey’den aldığı cevap “Anlamıyorum.”der. Kadın: “Nasıl anlayacaksınız? Merhamet nedir, bilmeden anlamak olur mu?” diyerek serzenişte bulunsa da Reis Bey’in emriyle zorla dışarı çıkarılır ve bu esnada Reis Bey’e kendisinin de iftiraya uğraması yönünde beddualar eder.


Merhamet: İdamlık Suç

Reis Bey, özellikle merhamete karşı kindar bir düşmanlık beslemektedir. Onun gözünde merhamet, adeta bir zaaftır ve düzenin sağlanabilmesi için ondan kurtulmak gereklidir.
Aynı gün Anadolu’dan ameliyat olmak için gelen hasta bir kız ile babası otele gelir. Otel kâtibinin acıyarak Reis Bey’in yanındaki odayı -bu oda Reis Bey’in rahatsız olmaması için otelde başka oda kalmaması hâlinde müşterilere verilmektedir- baba ile hasta kıza verir. Gecenin ilerleyen saatlerinde ağrıları nedeniyle hasta kızın inlemeye başlamasıyla Reis Bey otel kâtibini çağırarak odadakileri ihtar etmesini söyler. Bu esnada kızın babası kapıya çıkarak durumlarını izah eder ve “Merhamet edin efendim!” der. Merhamet kelimesini duyunca sinirlenen Reis Bey “Sen de mi öğrendin bu lafı? Ne kelimeler ne duygular var öğretemiyoruz da sıra merhamete geldi mi herkes bülbül kesiliyor. Ağızların iğrenç sakızı!” diyerek tersler. Otel kâtibinin “Merhamet suç mu efendim?” şeklindeki savunmasını da “Hem de idamlık!” diye cevaplayarak odasına girer.

Reis Bey, hasta kızın babası ve otel katibi ile tartışırken.


Birey mi, Toplum mu?

Reis Bey, bireyden çok toplumu düşünmektedir. Onun için aslolan toplumdur ve onun selameti için şiddetli ve kati şekilde önlemler almaktan kaçınılmamalıdır. Reis Bey, bu düşüncesini şöyle ifade etmektedir: “Ceza felsefesinde bir görüş vardır: Bir masuma kıymaktansa, bin cürümlüyü cezasız bırakmak yeğdir. Ben de diyorum ki, cemiyette bir ferdi korumak için, bin kişiye bu gömleği giydirmekten kaçınmamalıdır. O bir kişi, bütün bir cemiyettir.” (Kısakürek, 2018, s. 46).

Yine, ihtiyar kadının oğlu için verdiği kararın gerekçesinde: “Bu çocuğun esrar satıcısı olduğuna dair en küçük bir delil bulamadım. Aksine, onun her tavrından, hayret, dehşet ve masumiyet tüttüğüne şahidim. Fakat, ancak en merhametsiz ceza ölçülerinin kurtarabileceği çürük bir cemiyette, paltosunun astarında esrar bulunmuş bir insanı temize çıkaramam. Bu yüzden bütün karşı delilleri reddediyor ve onu mahkûm ediyorum. Mahkûm ettiğim, o değil, mücerred fiildir. Ferde verdiğim ceza isabetsiz olabilir; cemiyete aradığım deva, isabetlidir. Varsın, bir kötünün bürünmesi ihtimali olan masumluk maskesini kullanılmaz hale getirmek için bin masum feda edilsin.” (Kısakürek, 2018, s. 73). Diyerek toplumun refahı ve güvenliği için masum dahi olsa insanların feda edilebileceğini söylemektedir.

“Şu İdam Ettirdiğimiz Genç Var ya… Masummuş!”

Gencin idamının üzerinden çok geçmeden gerçek katil yakalanır ve suçunu itiraf eder. Reis Bey, yaptığı bu büyük hata ve gencin söyledikleri sözleri hatırlayarak sarsıcı bir değişim sürecine girer ve istifa eder.
İdam ettirdiği gencin mezarı başında beklerken gencin dadısıyla karşılaşır, ondan af diler. Kadın, bu durum karşısında şaşırarak “Aman Allah’ım! Sen, o reis misin?” diye sorar. Reis Bey “O adamım ama o reis değilim.” diyerek cevap verir ve bu karşılaşmayla aralarında gün geçtikçe güçlenecek bir dostluk başlar.

Gerçek katil, suçunu itiraf ederken.


Reislikten Bitirim Yerlerine

Reis Bey, idam ettirdiği gencin mirasını devralmak ve merhamet davasını yaymak için gencin müdavimi olduğu kumarhaneye gider. Garson dayanamayıp buraya ne için geldiğini sorduğunda ise amacını: “Muradım akreplerle halleşmek, onları okşamak… Yumuşayacaklar… ağlamayı öğrenecekler…”


Reis Bey, bu amaçla bitirim yerindeki insanlarla konuşarak kendi tabiriyle “bir merhamet yangını başlatmak” ister. Yine bu gayeyle konuşma yaptığı bir gece orada bulunan herkesten ceplerindeki bıçakları vermesini ister, herkesten bıçakları topladığı esnada polis kumarhaneye baskın yapar, aynı zamanda eroin satıcısı olan garson ise bu kargaşadan istifade üstündeki eroini Reis Bey’in ceketinin cebine atar. Arama yapılırken Reis Bey’in üzerinden çıkan onca bıçak ve uyuşturucu onu önce hapishaneye gönderecek ardından da yıllardır karşısında bulunduğu sanık kürsüsüne çıkaracaktır.

Reis Bey, kumarhanedeki insanlara konuşma yaparken.


Reis Bey Yargılanıyor

Reis Bey, tezini mahkemede “İnsanda kötülük iktidarını döve döve pekleştirmek yerine, hohlaya hohlaya yumuşatmak, insanı kötülüğe iktidarsız kılmak…” şeklinde tanımlayacaktır.

Cebindeki uyuşturucunun kendisine ait olmadığı ve cebine kimin koyduğunu da bilmediği yönündeki savunmasına karşılık Savcı’nın kendi tezini kullanarak suçluyu ortaya çıkarmasını istemesi aksi hâlde suçunun tezinin masal, suçunun sabit olacağı şeklindeki, görüşüne Reis Bey: “Beni bir ân mâsum farzedebilir misiniz? Farz etmek de ne demek? Her sanığı, suçu sabit oluncaya kadar mâsum kabul etmeğe mecbur değil misiniz? Hangi mâsum, masumluğunu ispat için suçluyu bulmakla mükellef tutulabilir? Hangi cinayet zanlısına denilebilmiştir?”(Kısakürek, 2018, s. 132). diyerek Ceza Hukuku’nun temel prensiplerinden biri olan bugün de Anayasa’mızın 38/4 maddesinde “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.”(Mevzuat Bilgi Sistemi, 2020). Şeklinde ifade edilen masumiyet karinesini hatırlatıp bu ilkenin önemine vurgu yaparak cevap verir.

Kendisini, yine kendisinin Reislik zamanındaki düşünceleriyle mahkûm etmeye çalıştıklarını söyler ve geçirdiği değişimi şu şekilde ifade eder: “Ben diyorum ki yegâne kurtuluşumuz herkesin herkesi affetmesindedir. Daha ötesi kanunların sorumluluğuna girer. Ama görüyorum ki anlatamıyorum… Hissediyorum ama anlatamıyorum… Çocuk ‘Ağlayabilseydiniz, anlayabilirdiniz!’ dedi. Ağladıkça anlıyorum, ağladıkça anlıyorum… Artık bütün mantık hesaplarımı kaybettim.”

Reis Bey’in kumarhanede tanıştığı ve kısa zamanda öz oğlu gibi yakını olan Katil lakaplı kişi, Reis Bey’in konuşmalarından etkilenerek suçu kendi üstüne almaya çalışır ve tüm bu olup bitenler sırasında mahkeme salonunda olan garson ayağa kalkıp suçunu itiraf eder ve gerçek suçlunun ortaya çıkmasıyla Reis Bey serbest kalır.

Yazar: Mustafa Altınkaya

KAYNAKÇA

  • Kısakürek, N. F. (2018). Reis Bey, İstanbul: Büyük Doğu.
  • Mevzuat Bilgi Sistemi (2020, Ekim 8). Erişim adresi: https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.2709.pdf
  • Uçakan, M. (Yöneten) (1988). Reis Bey [Sinema Filmi]. https://www.tsa.org.tr/tr/film/filmgoster/4142/reis-bey
YAZAR BİLGİSİ
Mustafa Altınkaya
Mustafa ALTINKAYA 1996 yılında Konya’da doğdu. KTO Karatay Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 2019 yılında mezun oldu. İstanbul Üniversitesi AUZEF Sosyoloji Bölümünde öğrencidir. Tarih, psikoloji, sosyoloji ve felsefe alanlarında okumalar yapıyor. Edebiyat ve sinema alanlarında ise ağırlıklı olarak polisiye türüyle ilgileniyor. MozartCultures ekibine Eylül 2020’de katıldı. “Docendo discimus (Öğretirken öğreniyoruz.)”
YORUMLAR
  1. Neshâle dedi ki:

    İmanın bezediği aklın ürünleri bunlar. Arayan ne güzel bulmuş mevlasını ne de güzel anlatıyor davasını ..

    Ben nefsimden çok şey çektim razı değilim nefsimden, sizse nefsinize mağrursunuz.

    Düzlüklerin açık manası dururken ille dolambaçlıyı aramak niye.
    Gözyaşı suçun rengini soldurmaz
    Merhametin öldürdüklerine merhamet etmek cemiyete karşı merhametsizliktir

  2. Gece dedi ki:

    Çok iyi bir anlatım diliniz var filmi izler izlemez hakkında araştırma yapmak istedim ve bu sitede bu yazıyı okuduğum için de çok memnunum her şey için teşekkürler 🖤