Bir Ritüel Olarak Delilik: Dionysos

Bir Ritüel Olarak Delilik: Dionysos

“Delilik kuşkusuz cezbetmekte, ama gözleri kamaştırmamaktadır. Dünyada kolay, neşeli, hafif olarak ne varsa onları yönetmektedir. Tıpkı Tanrılara “Deha, Gençlik, Bacchus, Silenus ve bahçelerin şu kibar bekçisini” verdiği gibi, insanları da “ferahlatan ve (onların) dertlerini unutturan” odur. Ondaki her şey parlak bir yüzeydir: saklı gizli esrar yoktur.” Deliliğin TarihiMichel Foucault

Dionysos (Bacchus); Klasik Yunan mitolojisinde şarabın, tiyatronun, üzümün, yaşama sevincinin, ilhamın, ayrıca deliliğin tanrısıdır. Kuşkusuz Dionysos, Yunan tanrıları arasında, klasik mitlerde olduğu kadar bunların yeniden yorumlandığı Rönesans döneminde de en “tartışmalı” tanrılardan biridir. Bu tartışmaların ilkini, Dionysos’un Yunan kökenli olup olmadığı sorusu yaratır. Dionysos’un diğer tanrılara nispeten, ortaya daha geç çıkmasından ve anlatılmasından dolayı tanrının Mısır mitolojisindeki Osiris’ten esinlenme olduğu düşünülmüştür. Ancak yakın zamandaki bulgulardan Dionysos’un kendisinin temsil ettikleriyle birlikte ilk tanrılara kadar dayandığı ortaya çıkarılmıştır.

Dionysos’un Çifte Doğumu

Dionysus in Bacchus by Caravaggio

Dionysos’u farklı betimleyen kaynaklar olduğundan, mitolojide birbirinden bağımsız yahut birbirinin devamı olan iki farklı Dionysos olduğu tahmin edilir. İlk Dionysos (aynı zamanda uzun sakalından dolayı “yaşlı Dionysos” olarak da geçer.) Zeus ve yeraltı dünyasının kraliçesi Persephone’nin çocuğudur. Köylülere tarlalarını elleriyle değil de öküzlerle sürmeyi öğrettiği için insanlar, onu boynuzlarla onurlandırır. Çocukluğunda bile uzun sakala ve boynuzlara sahip olan Dionysos, Orfik anlatılarda Zagreus adıyla da anılır. Zagreus, çocuk yaşında babası Zeus’un tahtına tırmanır ve yıldırımlarını savurur. Bu hareketiyle birlikte Zeus’un varisi olmaya hak kazanmış olduğundan Hera’nın kıskançlığını üzerine çeker. Hera, Titanlara haber verir ve ona saldırmalarına yol açar. Zagreus, bu saldırılara karşılık verirken birden çok forma girer: bir kaplan, boynuzlu bir yılan ve en sonunda bir boğa. Titanlar, onu boğa hâlindeyken yakalar ve daha sonra Orfik anlatıların en ünlülerinden biri olan sparagmos adı verilen parçalama eyleminde bulunurlar. Titanlar Dionysos’u parçaladıktan sonra etini kaynatıp yer, kanını içerler.

Ancak Dionysos’un hikayesi burada henüz başlar. Dioynsos’un yeniden doğumu birçok farklı mitte aktarılır. Bir mite göre Dionysos’un parçalanan bedeni, Demeter tarafından birleştirilmiştir. Diodorus’a göre, Dionysos, bir bitki gibi tohumdan çıkıp toprakta yükseldiğinde ve meyve verecek doluluğa ulaştığında iki kere doğmuştur. Üzüm de yaşam kaynağını topraktan ve yağmurlardan alır ve şarap yapımı için meyvelerinin sıkıştırılması, parçalanması ve kaynatılması gerekmektedir. Dionysos, sadece üzümün ve şarabın tanrısı değil, onların beden bulmuş hâlidir; toprak ve yağmurun tanrısı tarafından yeniden doğurulmadan önce bu aşamalardan geçmesi gerekir (Bu mit ayrıca Mısır mitolojisindeki Osiris’in parçalanan bedenini toplayan İsis anlatısıyla benzeşmektedir.)

Başka bir anlatıda titanların parçaladığı Dionysos’tan geriye yalnızca kalbi kalır. Zeus bu kalbi yer, ya da bir içecek hâlinde dünyalı güzel Semele’ye sunar. İki türlü de, baştan çıkardığı Semele ile birlikteliğinden Semele, Dionysos’a hamile kalır Zeus, Semele’ye kimliğini açıklamasına rağmen Semele, kılık değiştiren Hera’nın aklına soktuğu kuruntular nedeniyle ona inanmaz ve Zeus’un kendisine gerçek formuyla görünmesini ister. Zeus bunu kabul eder, ancak onun gerçek formu bir dünyalının kaldırabileceğinden daha parlaktır. Alevler içerisinde kalan Semele’nin karnından fetüs hâlindeki Dionysos’u çıkartarak kendi baldırına diken Zeus, kısa zaman sonra “hem anne hem babası” olduğu Dioynsos’u kendisi doğurmuş olur. Mevsimler, ona çiçekten bir taç giydirir ve boynuzlarına yılanlar dolar. Dionysos’un yeni formu artık daha genç, efemine ve diridir.

Zeus’un ‘insanlığı daha medeni bir yeni çağa geçirme çabası’ olarak insanlığa üzümü vermesine Dionysos aracı olur. İnsan formunda yeryüzüne indirilip Hindistan’a yolculuk eden Dionysos, yolculuğu sırasında kendi inancını da yayar. (Büyük İskender, Hindistan seferi sırasında Dionysos’a adanmış bir şehir bulmasıyla birlikte, kurmaya yeltendiği İndo-Grek ortaklaşması olan Helen kültürünü temellendirmiş olur.) Dionysos’un, insanlara üzümü tanıttığı sırada üzümün suyunu çıkarmayı ve üzümden şarap yapmayı keşfetmesiyle insanlık yeni bir çağa geçmiştir. Ancak bu sırada Hera, onu deliliğe çarpıtmıştır ve Dionysos bir gezgin olarak dünyanın dört bir yanında dolaşmaya mahkûm olur.

Dionysos’un doğumuna ilişkin tartışmalar tanrısallığı açısından mitlerinde geçen insanlar tarafından bile sorgulanır. Dionysos’un yolculukları sırasında karşılaştığı insanlar, onun dünyalı özelliklerinden dolayı bir tanrı olduğuna inanmamaktadır. Dionysos’un tanrısallığının sorgulanması oldukça yerindedir aslında çünkü o hem tanrı hem insandır. Bu çağ atlatıcı düşünceyi kavrayamayan insanlar ise onu hor görmüşlerdir. Dionysos’un bu suçlamalara verdiği yanıt çoğunlukla onları delirtmek olmuştur. Kendisine inanmayan kuzeni Thebes Kralı Pantheus’u delirttikten sonra, ruhani bir delilikte dans eden öz annesi ve kardeşi tarafından parçalanmasına (sparagmos) neden olur.

rituel-olarak-delilik-dionysos

Sparagmos eylemi, House of the Vetti, Pompeii

Bir Ritüel Olarak Delilik

Dionysos mitlerinde sıkça karşımıza çıkan “delilik” aslında yaygın anlamıyla patolojik delilik değildir. Dionysos’un çoğunlukla neden olduğu delilik, şarabın sarhoşluğundan yola çıkarak kendinden geçme durumu, coşkunluk hâlidir. Burada gördüğümüz üzere eski çağda insanlar, deliliği kendi içinde ikiye ayırır: “Günahkâr delilik” bir cezalandırma olarak görülürken “ritüel delilik” bir lütuf olarak düşünülür.

Sokrates, en büyük verimin tanrısal, “ritüel”, deliliğin meyvelerinden çıktığını söylemiştir. Çünkü bu delilik patolojik deliliğin aksine verimli, ilham vericidir. Dionysos festivallerinde uygulanan ritüeller ise bu verimli sarhoşluğa ulaşmak içindir. Deliliğin aynı zamanda saflaştırıcı bir özelliği olduğu düşünülmektedir.

Eski çağlarda patolojik delilik, ritüel delilikle tedavi edilmeye çalışılmıştır. Burada uygulanan yöntem, bir deliliği bir başka delilikle tedavi edilmesi yöntemi bir çeşit homeopatik tedavi olarak görülebilir. Dionysos’un, Pantheus’un ölümüne yol açan kardeşlere verdiği delilik, onları günahlarından ayırmak için bir tedavi, aynı zamanda günahları için bir ceza olmuştur.

delilik-dionysos

 

Dionysos Gizemleri ve Tiyatro

Antik Yunan’da ritüeller, mitolojik bir anlatımın yeniden canlandırılmasıdır. Dionysosçuluk, kategorik olarak ayrışan değerleri bünyesinde buluşturur. Normalde karşıtlıklar hâlinde verilen sağlıklı-sağlıksız zihin; tanrı-insan, insan-hayvan, kadın-erkek gibi değerleri birbirine geçirerek var olan değerler düzenini tehdit eder. Ritüelleri içinde doğum-ölüm, kurban-bereket karşıtlıkları bir arada yaşanır. Bu ritüeller tanrısal bir coşkuda olduğu kadar günahkâr bir yıkıcılıktadır da.

Ritüeller esnasında Dionysos’un ölümü ve yeniden doğumu canlandırılır. Kurban ettikleri ve Dionysos’u simgeleyen bir küçük erkek çocuk, boğa ya da bir bitki olabilir. Kurbanlarının çiğ etini yiyip kanını içenlerin bedeninde gücünü ve niteliklerini paylaşır. Dionysos’u hem kurban edip hem yeniden doğurmaları, onun bedeni içerisinde çatışan kutsal ve günahkâr olanı da ortaya çıkarır.

Ritüeller, aynı zamanda doğanın verimliliğini de taklit eder: Besinlerin en bol olduğu zamanlarda büyük şölenler verilir, yılın ilk şarabı hep birlikte içilir. Persephone ve Demeter’e adanan Thesmophoria ve Elefsis Gizemleri bahar aylarında yapılan dinî festivallerdendir. Yukarıda bahsedilen ritüellerin içerdiği vahşet, “iğrençlik”; kutlama, cümbüş ve haz içerisinde beraberdir. Bu ritüellerin Yunanlıların topluluk bilinci kazanmasında büyük rol oynadığı düşünülmektedir.

Dionysos gizemleri sırasında toplanan insanlar sarhoş edici maddelerin -genellikle şarap- etkisiyle dans ederken ve kendilerinden geçmiş bir hâlde (ritüel deliliğe ulaşmış) betimlenirler. Burada ulaşmaya çalıştıkları amaç belirli sosyal sınırlardan, kişisel kısıtlamalardan ayrılmak; daha yüce bir amaç olarak da bireysellikten sıyrılarak daha doğal bir forma geçmektir. Bu doğal formda ruhani olanla, yani Dionysos’la birleşebilecek, böylece sonsuz hayata ulaşabileceklerdir. Dionysos ritüelleri kast sisteminin yoğun olduğu toplumlarda dışlanan köleler, kadınlar, kanun kaçakçıları ve vatandaş sayılmayanlar için özgürleştirici eylemlerdir. Ne de olsa toplumun dışına itilen bu toplulukların sığınacağı güç: Herkesi doğal bir formda birleştirecek Dionysos’tur.

Maenadlar: Dionysos’a tapan ve ritüellerini gerçekleştiren kadınların oluşturduğu bir topluluktur. “Deli kadınlar” olarak bilinen Maenadlar, yüksek sesli müzikle dans eder, kaplan postundan yapılma kıyafetler giyerler. Ritüelleri sırasında bir boğayı elleriyle parçalar, çiğ et yiyip kanını içtiklerinde Dionysos’la bütünleştiklerini hissederler. John Collier, 1886

Bu ritüellerin tragedya ile komedyanın, yani tiyatronun ilkel formları olduğu kabul edilir. Ritüellerin içinde barındırdığı karşıtlık durumları; tiyatronun, çevresinde geliştiği din odaklı sanatsal çatışmaya yansımıştır. Aristotales, komedya ve tragedyanın Dionysos’a adanan şarkılardan ve koroyla satir maskesi takmış bir oyuncunun diyaloglarından geliştiğini söyler. Komedya’nın ismi “komos durumunda söylenen şarkı”dan gelmekte, Tragedya’nın ismi tryx yani “bağbozumu zamanı”ndan gelmektedir. Başlangıçta ortak özellikleri olan bu iki tür, zamanla birinin ciddiyet kazanmasıyla birbirlerinden ayrı bırakılmıştır. Ancak bu ciddiyet ve ciddiyetsizlik ikiliği Dionysos ritüellerinin de barındırdığı karşıtlıklardan yalnızca bir tanesidir.

Nietzsche’nin İlkel Birliği ve Sanatın Yaratılışı

Nietzsche, Tragedya’nın Doğuşu eserinde Dionysos ve Apollo‘nun temsil ettiği güçleri birbirine karşıt olmasına rağmen uyumlu bir birlik içerisinde yer aldığını söyler. Nietzsche’ye göre Dionysos tutkulu, kaotik bir figürken Apollo uyumlu, biçimli ve kontrollüdür. Apollo’nun biçimsel, dünyevi görünüşünün karşısında Dionysos’un temsil ettiği; biçimin öncesinde, insanlığın doğumdan önce toplanmış olduğu evrensel bir merkez; sonsuz, değişmez özüdür.

Dionysos, simgeledikleri bakımından acımasız ve coşkulunun bir arada yaşadığı bir paradoksu barındırır. Bu paradoks aynı zamanda “mistik bir ilkel birliktir.” Nietzsche bu ilkel birliği “kuvvetin artması, coşkunluğun bahşetmiş olduğu bolluk ve doluluk hissi” olarak tanımlar. Bu coşkunluk Nietzsche için herhangi bir sanat biçiminin oluşması için gereken bir “fizyolojik önkoşuldur.”

“[Coşkunluk durumunda] kişi her şeyi kendi bolluğuyla zenginleştirir: ne görüyorsa, ne istiyorsa, onu kabarmış, sıkı, kuvvet yüklü görür. Bu durumdaki insan, şeyleri, kendi gücünü yansıtıncaya kadar dönüştürür — kendi mükemmelliğinin yansımaları oluncaya kadar. Bu mükemmele dönüştürmek zorunda olmak — sanattır — kişinin kendisi dışındaki her şey yine de kendinden haz duymasını sağlar; sanatta insan kendinden mükemmellik olarak haz duyar.” Putların Alacakaranlığı, Friedrich Nietzsche

Nietzsche; insanın, hayatı yeniden üretme sürecinin durmadan her şeyin ölüp yeniden dirilmesiyle mümkün olduğunu söyler. Dionysos da ölüp yeniden dirilen bir tanrı olarak kendini üretmeyi başarmıştır. Bu üretici değer, kendini Dionysos sayesinde elde ettiği kuvvetle birlikte ama doğal olanla çatışmadan mümkün kılar. Dionysos burada dünyayı olumlayıcı bir faktöre dönüşmüş, güzel şeyleri ve hisleri mümkün kılmıştır.

Dionysos ritüellerinde kendilerinden geçen insanlar, birbirleri ile olan farklılıklarını unutup yeniden evrensel merkezlerinde olan ilkel birliğe dönebilir ve bir komün hâlinde hareket edebilirlerdi. Burada da görüldüğü gibi delilik, bir adamın cezası olabilirken bir toplumun kurtuluşu olarak yorumlanabilir.

Nietzche, Dionysos’a olan düşkünlüğünü, kendisini “Dionysos’un çömezi” olarak tanımlamaya kadar götürür hatta son mektuplarına bizzat “Dionysos” olarak imza atar.

Yazar: Sıla Mutaf
Editör: Emine Türal & Ozan Yazıcı

Mitoloji serimizin diğer yazılarına ulaşmak için:

Kaynakça:

Sarıkaya, N. (2019). Dionysosçu Ritüeller ve Antik Yunan Tiyatrosunda Karşıtlıkların Biraradalığı. Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji Bölümü Dergisi. 17-41. Doi: 10.26650/jtcd.643497.

Wesselmann, K. (2011). Mythische Erzählstrukturen in Herodots Historien. Erscheinungsort nicht ermittelbar: Verlag nicht ermittelbar.

Bonilla, J. E. (t.y.). The Role of Art in Nietzsche’s Philosphy. Erişim adresi: https://jorbon.tripod.com/niet01.html

Dilican, L. L. (2014). Nietzsche: Interpretation of the Primordial (Florida Atlantic University, 2014). Athene Noctua: Undergraduate Philosophy Journal, (2). DOİ: https://www.fau.edu/athenenoctua/pdfs/Lori%20Dilican.pdf

Nietzsche, F. W. (2010). Putların Alacakaranlığı: Ya Da Çekiçle Nasıl Felsefe Yapılır. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.

Görsel Kaynakça:

https://www.britannica.com/topic/Dionysus.

https://en.wikipedia.org/wiki/Sparagmos

https://www.thecollector.com/dionysus-bacchus-god/.

https://tr.pinterest.com/pin/531354456009197206/.

https://tr.wikiquote.org/wiki/Friedrich_Nietzsche

YAZAR BİLGİSİ
Sıla Mutaf
Sıla Mutaf, 2000 yılında İzmir'de doğdu. Boğaziçi Üniversite'sinde Psikoloji ve Tarih bölümlerinde okuyor. Yazı yazmak ve seyahat etmek en büyük tutkusu, bir de insan denen varlığı anlamayı başarırsa başı göklere erecektir. MozartCultures'da sanat, edebiyat, tarih, sinema üzerine yazılar yazmak için katıldı.
YORUMLAR

  1. Alpagut Aykut Tüzemen dedi ki:

    Elinize sağlık 🙂

  2. Rıdvan tüzemen dedi ki:

    Genelde bütün hepsi ayrı ayrı kaynaklarda bulunan bilgiler. Bir araya toparlanması çok iyi olmuş. Elinize emeğinize sağlık. 🙂

  3. Erdem Öztaşa dedi ki:

    İlgi çekici bir yazı olmuş. Ayrıca güzel yorumlarla bezenmiş. Tebrikler. Devamını bekliyoruz.

  4. Efe dedi ki:

    Halihazırda Tragedyanın Doğuşu okuyan biri olarak, benim için çok faydalı bir yazı oldu. Emeği geçenlere teşekkürler.