KARANLIKTA BİR AEGİNA

12.02.2018
KARANLIKTA BİR AEGİNA

IMG_1903

Şimdiki okuyacaklarınız, kadın vücudunun nasıl bir ahlak üzerinde varolduğunun hikayesiyle ilgilidir. Farklılığa ilgi duyulan bu Evren’de ve bağlamında bu hikayede, insanlığın varoluşundan korkmamak mümkün değil. Güney Afrika’dan Avrupa’ya uzanan bu yaşam öyküsü kadınlığın, karanlık fantezi dünyasındaki en acımasız en trajik öyküsüdür. Kadın bedeninin metalaştırılmasının en büyük örneğidir Sarah’ın hayatı.

Asıl adı Saartjie Baartman olup, 1789 yılında Güney Afrika’da Khoikhoi kabilesinde dünyaya gelmiştir. Ailesini kaybettikten sonra Cape Town’daki bir çiftlikte hizmetçi olarak çalışır.
19 yaşında genç bir kadınken, Hollandalıların ilgisi üzerine genç bir doktor asker tarafından çok para kazanacağı vaadiyle Avrupa’ya götürülür. Sarah’ın dikkat çekmesi çok olağandır. Satan hiçbir Avrupalıya benzememektedir. Ait olduğu kabilenin genetik özelliklerini taşır. 1 60 boyu çıkıntılı kalçası ve devasa bir cinsel organı vardır. Bu vücudun değerlendirileceğini düşünen asker, eğlence ve bilim alanında fırsata dönüştürülebileceğini amaçlar ve Sarah’ı Londra’ya götürür.
Ve Sarah’ın korkulası hayatı başlamaktadır. 1800’lü yılların modası olarak, hayvandan farksız müze ve sirklerde sergilenir. Çok kısa zamanda insanların ilgisini çeker. İnsanlar tabiri caizse yüreklerini mağaralara hapsetmiş kadar kötüdürler de. İnsanlar bir kadının bir hayvanla aynı kafes içinde sergilenmesini, kahkahalarla karşılayıp hunharca alkışlayacak kadar çirkinlerdir. Sarah’a isteği dışında dar kıyafetler giydirilip, yüzünü boyayıp, dans ettirirler. Sarah hakaret ve tacizlere sürekli maruz bırakılır. İnsanların nezdinde cinsel bir ucubedir neticede. Dünyanın karanlık ucundan binbir fedakarlıkla getirilmiş ilkel bir yaratıktır.

IMG_1904

Sonunda Londra’da Sarah’a reva görülen muamele tartışılmaya başlar. Kölelik karşıtı hareketin yükselmesiyle birlikte Jamaikalı genç bir aktivist olan Robert Weddenburn’un ilgisini çeker. Weddenburn, kölelik vahşetiyle ve ırkçılıkla mücadele amacıyla Afrikalılar birliğini kurar. Tutuklanır hapse atılır.
Bu grubun baskısıyla Sarah’ın sirklerde sergilenmesine karşı hükümete bir önerge verilir. Oysa devlet, Sarah’ın ‘sahibiyle’ bir kontrat imzaladığını iddia eder ve geçersiz sayar. Araştırmacıların asla rastlamadıkları bir belge… Dört koca yıldan sonra Sarah, Paris’te bir hayvan bakıcısına satılır. Yaşadıkları Londra’daki hayatından farklı değildir. Beyaz adamların cinsel istismarına uğrayan Sarah, para karşılığı erkeklerce satılmaya başlanır. Bir obje gibi gördükleri bu Afrikalı kadınla cinsel ilişki yaşamak için bir çok erkek sıraya girer. Bu durum insanlığın ne kadar tiksinç olduğunu kanıtlama niteliğindeydi.
23 yaşındayken Sarah, yalnız ve sefalet içinde alkolik bir fahişe olarak ölür. Hikaye burada bitmiyor, bu zavallı genç kadının ölüsü dahi insanların elinden kurtulamamıştır. Meşhur kalçası ve cinsel organı kesilmiş, özel sıvılarla dolu kavanozlarda saklanmıştır. Vücudunun geri kalanı ise, mumyalanarak 1876 yılına kadar Paris’te bir müzede sergilenmeye devam eder. Nelson Mendela 90’lı yıllarda Sarah’ın bedenini onun vatanına göndermeleri için girişimde bulunur. Durumun Fransa’da yankı bulmasıyla cesedi, Güney Afrika’ya gönderilir.
Acı dolu bir yaşam ve insanların stigmatisyonuna uğramış bir kadın… Günümüzde de olduğu gibi geçmişte de kadına olan fiziksel ve ruhsal istismar gözler önünde.
Sevgili Sarah bu top küreye cehennemi yaşamak için gelmemişti. Hayalleri ve umutları vardı. Alkol alırken tek düşüncesiydi “Zengin olup vatanına kavuşmak…” izin vermediler.
Sarah’ın bedeni, kendi bedeni üzerindeki denetimi yok ederek, o bedeni çeşitli şekle sokabilecekleri bir hamur parçası değildi, ticari bir unsur hiç değildi. Bu yürek burkan yaşam öyküsünü bitirmeden önce Güney Afrikalı aktivist şair, Diana Ferrus’un Sarah için yazdığı şiiri paylaşmak istiyorum.
Aşağılanmış, sömürülmüş bir halın milli sembolü haline gelen Sarah, artık o çok sevdiği vatanında, Sarah’ın cenazesinin vatanına gönderilmesinde bu şiirinde etkisi olduğunu belirtmek isterim.

IMG_1902

“Seni eve götürmeye geldim
Eve, hatırlar mısın bozkırı?
Yemyeşil çimeni büyük meşe ağaçlarının altındaki hava serindir orada güneş de yakmaz.
Bir tepenin eteğine serdim yatağını
Battaniyenin çalı çırpıyla ve nane yapraklarıyla çevrili,
Sarı bayaz çiçeklerle kaplı
Akarsuyun şarkısı işiltiliyor
Çakıl taşlarının üstünden sekerek akarken.
Seni kaçırmaya geldim
Didikleyen gözlerinden
Karanlıkta yaşayan
İnsandan dönme canavarın
Emperyalizmin pençeleriyle
Senin bedenini parça parça kesip doğrayan, senin ruhunu şeytanınkine benzeten
Bir de kendini yegane Tanrı ilan eden!”

SENEM ŞAHİNBAŞ

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.