Tüketim, Kimlik ve Minimalizm

Tüketim, Kimlik ve Minimalizm

Tüketim, TDK güncel sözlükte ilk anlamıyla “tüketme işi”, ikinci anlamıyla ise “üretilen veya yapılan şeylerin kullanılıp harcanması, yoğaltım, üretim karşıtı” olarak yer alıyor. Tüketim kelimesinin kökeni ise Fransızca consomation kelimesine dayanıyor. Latince consumere (yiyip bitirmek, yutmak, tüketmek) fiilinden türemiş olan consomation, günümüzde anlam bakımından çok daha kapsamlı bir konuma sahiptir.

Tüketim, gündelik yaşamımızda ise hiç yabancı olmadığımız hatta yüzyıllardır genel bir ihtiyaç olarak süregelmiş bir eylemdir. Yaşamak için tüketmeye gereksinim duymamızla başlayan bu uzun yolculuk, 20. yüzyılın hemen başlarında çok daha farklı anlamlara bürünerek karşımıza çıkmaya başlıyor. Bundan daha öncesinde de tüketime atfedilen anlamların değişimini görmek mümkündür. Özellikle Sanayi Devrimi sonrasında, tüketim ve tüketme eylemine konu olmuş farklı kavramlar bulunmaktadır.

Sanayi Devrimi’nin öncesinde yani makineleşmenin yaygın olmadığı zamanlarda üretim, insan eliyle tek ve biricik olarak sıfatlandırılabilen bir yolla gerçekleşiyordu. Örneğin bir mutfak eşyası üreten zanaatkar, üretim sürecinin başından sonuna kadar tüm emeğiyle üreteceği ürünün gözlemcisi ve aynı zamanda üretimin aktif bir parçasıydı. Ancak makineleşmenin getirdiği devrimsel hız, verim ve kazanç artışı gibi büyük avantajlarının yanında üretici ve üretim eylemi arasındaki ilişkinin anlamının değişmesine neden oldu. Artık başından sonuna kadar mutfak eşyasını üretmeyen işçi, sadece kulbunu takar ve mekanik bir şekilde gün içinde bunu yüzlerce kere gerçekleştirir hale geldi. Yani üretim alanı biriciklikten mekanikliğe doğru evrildi. Üretici ile ürün arasında kimlik kaybı yaşanmaya başlandı (Ongur, 2011). Hızla eriyen bu ilişkinin boşluğunu, üretimde artış ve ürün fazlalığının da yaşanmasıyla birlikte yavaş yavaş tüketim eylemi farklı anlamlar kazanmaya başladı. Tüketim, ihtiyaç ve istek alanlarının sonucunda doğan doğal bir olgu olması niteliğinden sapmıştır. Daha çok bireyin kendisine kimlik kazandırma ve hatta kaybettiği anlam arayışını tekrar kazanmak refleksleriyle tüketim anlayışının yeniden bir form kazandığı söylenebilir. Sonuç olarak “tüketim çılgınlığı”nın ivmesinin Sanayi Devrimi’nden sonra bireyin yaşadığı yabancılaşma (alientation) sonucunda hızla arttığı söylenebilir. Bireyin kimlik arayışlarına da ek olarak statü, arzu ve haz alanlarında duyumsadığı yoğun bir tatmin isteğiyle birlikte tüketime atfedilen anlam adeta bir çığ gibi büyümüş ve büyümeye de devam etmektedir. Çılgın tüketim eylemi, küresel ısınma, etik değerlerin kaybı, sosyolojik erozyonlar, kaynakların gereksiz kullanımı gibi birçok olumsuz sonuca yol açmıştır. Bunun yanı sıra küresel ekonominin devam etme gereksinimlerinden biri olan üretim-tüketim döngüsünün birçok teknolojik ve bilimsel gelişmeye önayak olmasının yeri de inkar edilemez.

Minimalizm

Maddi tüketim çılgınlığının karşısında durmayı hedefleyen birçok ideoloji ve düşünce biçimi vardır. Gönüllü sadelik ve minimalizm bunlara örnek olarak verilebilir (Taş, 2020). İsmini sıkça duymaya başladığımız, hakkında belgeseller ve röportajlara sıkça denk geldiğimiz minimalizm, tüketime karşı bir düşünce biçimi olmasının yanı sıra bir hayat görüşü ve yaşam tarzı olarak da popülerliğini arttırıyor. Minimalizm hakkında akılda canlanan imgelerin en başında yer yataklarında uyuyan, evlerinde beyazdan başka hiçbir şey olmayan ve tek tip giyinen insanların geldiği genelde inkar edilemez. Ancak gerçekten minimalizm nedir? Sınırları var mıdır? Kesin ve katı kurallar içerir mi?

Minimalizm, materyalist aşırı tüketime karşı çıkmayı temel almaktadır. 2000’li yılların başlarında kapitalist krizin yarattığı etkiler sonucu yaygınlaşmış olan minimalizm akımı, tüketimde sınırlamayı hedefler (Taş, 2020). Gereksinimlerin daha keskin hatlarla belirlenmesiyle birlikte, tüketimin hâlihazırda son bulamayacağı gerçeği kabul edilmeye başlanır. Anlam kaymasına uğradığı düşünülen tüketim anlayışı ve satın alma kelimelerinin anlamı yeniden inşa edilir. Hatta bir nevi tüketim kavramının fabrika ayarlarına geri döndürülmesi amaçlanır. Bu tanım, herkese göre farklı olabilir, birey bu konuda özgürdür. Tüketimin sürekli mutluluk ve haz kaynağı olmadığı vurgulanarak sadelik amaçlanmaktadır. Bireyin özgürlük kanallarının, tüketim ve satın alma çılgınlığıyla tıkanmasına karşı çıkar. Materyalist anlayışların sanal bir doyum yarattığı düşüncesiyle hareket eder, yeniden kullanmaya ve israfa karşı çıkar. Tüm bunlarla birlikte minimalizm, tükettiklerinden zevk almaya da karşı çıkmaz. Bu zevkin yarattığı derin bataklığa ve kısır döngüye bireyin kapılmamasını ilke edinir. Minimalizmin kendi başına, salt bir amaç olmasından çok amaca giden yolda bir araç olduğu da çoğu kez vurgulanır.

Minimalizmin farklı etik tartışma konularıyla birlikte gündeme gelmesi de muhtemeldir. Çünkü ekoloji, vegan beslenme ve hayvan endüstrisi, din ve diğer tinsel konuların tüketim kavramına doğrudan bağlı olmasıyla birlikte insan yaşamının da sorgulanmaya açık birer parçalarıdır. Başka bir deyişle minimalizm, çok boyutlu olarak incelenmesi gereken bir yaşam ve düşünce tarzıdır (Dopierała, 2017). Farklı kavramlar, tanımlar, anlamlandırmalar ile farklı minimalizm olguları ortaya çıkabilir.

Minimalizmin ilkeleri ve yaşam tarzlarının, medyatik alanda da son yıllarda sıkça boy göstermesiyle birlikte, bir pazarlama aracına dönüşüp dönüşmediği de bir hayli gündeme gelmektedir. Zaten tüketim davranış ve fikirlerinin dönüşümünü ilke belirleyerek değişimi amaçlayan bir ideolojinin aynı zamanda tüketim kültürünün içinden beslenmesi, paradoks oluşturma tehlikesi yaratmaktadır. Bu yüzden minimalizm, son yılların tüketim ideolojileri arasında hem en çok tartışılanlardan hem de yaygınlaşanlardan biri olmuştur.

Yazar: Servin Çağıl
Editör: Fuad Eren

KAYNAKÇA

• Dopierała, R. (2017). Minimalism – a New Mode of Consumption? Przegląd Socjologiczny, 66, 67-83.

• Ongur, H. (2011). Tüketim Toplumu, Nevrotik Kültür ve Dövüş Kulübü. İstanbul: Ayrıntı.

• Taş, S. (2020). Tüketim Kaarşıtı Yaşam Tarzları: Freeganizm, Gönüllü Sadelik ve Minimalizm. Toplum Ve Kültür Araştırmaları Dergisi. Erişim adresi:  https://doi.org/10.48131/jscs.820039

GÖRSEL KAYNAKÇA

https://www.antimaximalist.com/extreme-minimalism/

https://h-o-r-n-g-r-y.tumblr.com/post/45358795905?epik=dj0yJnU9ZExZSURGdXdBUFBPZkdLbU1DTjl5SDM3M08xT2xBY0YmcD0wJm49Ym1KdENrVkk5TVlQOTdJTUhFMEdhZyZ0PUFBQUFBR0FRZnpF

http://nannimonaiblog.blogspot.com/2014/04/blog-post.html

ETİKETLER: ,
YAZAR BİLGİSİ
Servin Çağıl
Servin Çağıl, 2000 yılında doğdu. Şu an Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde Metalurji ve Malzeme Mühendisliği okuyor. Görsel sanatlara, sinemaya ve felsefeye yakından ilgisi olmasının yanı sıra sosyolojiye ilgisi de zamanla gelişmiştir. Çocukluğundan bu yana yaratıcı drama ve tiyatro eğitimleri almasıyla birlikte sahne sanatlarına da ilgisi oldukça katlanmıştır. Bilim yazıları ve moleküler düzeyde çalışmalar özellikle ilgisini çekmekte ve aslında akademik kariyeri için ilhamları olmaktadır. Haziran 2020'den bu yana sosyoloji, sinema, bilim alanlarında yazılarını büyük bir keyif ve istekle yazmaktadır.
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.