Sersem Kocanın Kurnaz Karısı: Türk Tiyatrosunda Bir Kimlik Arayışı

20.03.2021
Sersem Kocanın Kurnaz Karısı: Türk Tiyatrosunda Bir Kimlik Arayışı

Haldun Taner’in kaleme aldığı “Kıskanç Herif”, “Yorgaki Dandini” ve “Sersem Kocanın Kurnaz Karısı” olmak üzere 3 perdeden oluşan Sersem Kocanın Kurnaz Karısı adlı tiyatro oyunu, epik tiyatro türünde önemli bir eserdir. İlk kez Haldun Taner, Münir Özkul ve Çetin İpekkaya tarafından 1969’da kurulan Bizim Tiyatro’da sahnelenmiştir. Oyun, 1876’dan 1890’a kadar uzanan bir dönemde geçmektedir. Thomas Fasulyeciyan, Ahmet Vefik Paşa ve Küçük İsmail gibi gerçek hayattan alınan karakterlerin yer aldığı bu oyun, Bursa’ya göçen ve yokluk içinde yaşayan tiyatro sevdalısı oyuncuların Molière’in Georges Dandin adlı eserini canlandırmaları üzerine kurgulanmıştır. Aynı oyunun her perdede biraz değişen ama özünde aynı mesajı vermek isteyen uyarlamalarının sahnelenmesiyle Bizim Tiyatro’da gerçekleştirilmek istenen, oyunun bir çeviri ya da adaptasyon olmaktan öte Türk tiyatro üslubuna uygun ve özgü şekilde sahnelenmesidir.

Fasulyeciyan (Münir Özkul)

Birinci Perde

Birinci perde, Molière’den direkt çeviri olup Thomas Fasulyeciyan’ın yönetiminde oynanır. Olaylar Fransa’da geçer. Fasulyeciyan, aslında komedi türünde olan bu oyunu bir trajedi olarak sahneler. Dandin karakteri ile kendisini özdeşleştirdiği için Fasulyeciyan, onun başına gelenleri birer facia olarak görür. Oyun sırasında Fasulyeciyan’ın “Başlatacaksın padişahından… (Eliyle ağzını kapar.) Lafından başlatacaksın şimdi. Padişahım çok yaşa!..” (Taner, 2019, s. 25) repliği önemlidir çünkü seyirciye arka plandaki gerçeği ve dönemin baskıcılığını göstermeye çalışır. Taner’in vermek istediği mesajları açık açık söylemesi, yabancılaştırmaya sebep olan faktörlerden birisidir. Bunun sebebi, halkı yani alt sınıfı eğitme amacı güden ve göstermeci yaklaşımı benimseyen epik tiyatronun seyircilerin oyunla özdeşlik kurmasını istememesidir. Epik tiyatro, sahnede oynanandan ziyade sahnelenen oyunun arkasında yatanın görülmesini amaçlar. Suflörün çok kez oyuna dahil edilmesi ve metinde Fransızca kelimelerin dipnot verilmeksizin kullanılması da yabancılaştırma efektlerinden bazılarıdır.

İkinci Perde

Ahmet Vefik Paşa’nın gelmesiyle ikinci perdede oyun, bir çeviri olmaktan çıkıp bir adaptasyon şeklini alır. Artık olaylar Fransa’da değil İstanbul’daki bir Rum muhitinde geçmekte ve Georges Dandin, Yorgaki Dandini olmaktadır. Ayrıca Paşa, orijinalinde olduğu gibi oyunu komedi türünde sahnelemektedir. İkinci perdede Dandini, başına gelenleri hak eden affedilemez bir karakter olarak seyirciye görünür çünkü Paşa’ya göre Dandini sınıf atlamak için kendi onurunu ve gururunu hiçe saymış bir karakterdir. Bu yüzden oyun boyunca da gülünç durumlara düşer. Fasulyeciyan’ın “Anlayacağın, paşamız vakayı Fransa’da geçirmemiş, bizde de geçirememiş, dönmüş dolaşmış, kabak yine ekalliyetlerin başında patlamış.” (s.69) sözlerinde azınlıklara yapılan ötekileştirmeye karşı bariz bir eleştirinin var olmasının yanı sıra Paşa’nın tiyatro anlayışına dair de ipuçları bulunmaktadır. Paşa, oyunun sergilenme şeklinde orijinal olana sadık kalmaya çalışsa da karakter ve mekanda yaptığı değişiklikler ile oyunu olabildiğince kültürümüze uyarlamaya çalışmıştır çünkü onun asıl amacı tiyatro ile halkı eğitmektir.

Oyundan Bir Sahne

Üçüncü Perde

Üçüncü yani son perdeye geldiğimizde aradan dokuz buçuk yıl geçmiştir. Paşa, halka tiyatroyu sevdirmesiyle jurnallenmiş ve İstanbul’dan Bursa’ya sürülmüştür. Haldun Taner, burada yine dönemin arka planını bize Fasulyeciyan’ın ağzından aktarmaktadır. Bu perdede aynı oyun, başından beri doğaçlamayı savunan Küçük İsmail’in tiyatrosunda yine komedi türünde ama bir tuluat şeklinde sahnelenmektedir. Oyun yine İstanbul’da ancak bu sefer bir Türk muhitinde geçmektedir. Oyuncuların isimleri de artık Türkçedir. Bu perdede adaptasyonu doğru bulan Paşa’nın ve çeviriden yana olan Fasulyeciyan’ın tuluatın esas tiyatro olduğuna dair söylemleri dikkat çekicidir. Epik tiyatronun önemli bir diğer özelliğinin de kıssadan hisseyi doğrudan iletmesi olduğu için her perdenin sonunda verilmek istenen mesaj açıkça söylenmiştir. Ayrıca bu mesajın  kime hitap ettiğini anlamak için kim tarafından verildiği de önem taşır. Son perdede kıssadan hisseyi işçi sınıfını temsil eden bir karakter olan İbiş’ten duymamız bu oyunun halka hitap ettiğini ve hangi ideolojiyi benimsediğini net bir şekilde anlamamızı sağlar.

Sonuç

Birçok özelliği ile Bertolt Brecht’in epik tiyatro anlayışıyla örtüşen bu eserde aslında Haldun Taner’in “Türk tiyatrosu nasıl olmalıdır?” sorusuna tiyatromuzun evrimini ve gelişim sürecini bize üç perdede aktararak cevap aradığını görmekteyiz. Tiyatro evrenseldir ve farklı kültürlerin birikimi sonucu oluşmuştur. Her ulus tiyatroya kendi kültür ve birikiminden bir şeyler katmıştır. Haldun Taner’in Bizim Tiyatro ile göstermeye çalıştığı da bizim bunu nasıl yaptığımız, bu evrensel birikime kendimizden ne kattığımızdır. Ahmet Vefik Paşa’nın “Doğru yol, garbi ne taklit, ne de adapte. Doğru yol, galiba, Türk insanından, Türk şartlarından, Türk mevzularından hareket edip hem öz hem biçim bakımından bir Türk tiyatrosuna varmak.” (s.94) sözleri de bunu özetlemektedir.

“Zaten aktör dediğin nedir ki? Oynarken varızdır. Yok olunca da sesimiz bu boş kubbede bir hoş seda olarak kalır. Bir zaman sonra da unutulur gider. Olsa olsa eski program dergilerinde soluk birer hayal olur kalırız. Görorum hepiniz gardroba koşmaya hazırlanorsunuz. Birazdan teatro bomboş kalacak. Ama teatro işte o zaman yaşamaya başlar. Çünkü Satenik’in bir şarkısı şu perdelerden birine takılı kalmıştır. Benim bir tiradım şu pervaza sinmiştir. Hıranuş’la Virjinya’nın bir diyalogu eski kostümlerin birinin yırtığına sığınmıştır. İşte bu hatıralar, o sessizlikte saklandıkları yerden çıkar, bir fısıltı halinde yine sahneye dökülürler. Artık kendimiz yoğuz. Seyircilerimiz de kalmadı. Ama repliklerimiz, fısıldaşır dururlar sabaha kadar. Gün ağarır, temizleyiciler gelir, replikler yerlerine kaçışır. Perde.” (s. 94)

Yazar: Betül Açı

Editör: Dila Taşdelen

Kaynakça

  • Taner, H. (2019). Sersem Kocanın Kurnaz Karısı. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.

Görsel Kaynakça

ETİKETLER:
YAZAR BİLGİSİ
Betül Açı
Betül Açı, Bursa’da doğup büyüdü. Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümünde lisans eğitimini tamamladı. Edebiyat, sinema ve gastronomi ile ilgileniyor; piyano, gitar ve ukulele çalıyor. Müzik başta olmak üzere sanata dair her şeye hayatında yer veriyor. İlgi alanları doğrultusunda ürettiği içerikleri okuyucularıyla buluşturmak için 2020 Ekim ayından beri MozartCultures ekibinde yazar olarak yer alıyor.
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.