Türk Müzik Tarihi, Kültürü ve Enstrümanları -1

Türk Müzik Tarihi, Kültürü ve Enstrümanları -1

Türk müziği tarihi, Türklerin tarih boyunca yarattığı müzikal kültürün incelenmesi konusunu içermektedir. Yaklaşık 2.500 yıldır tarih sahnesinde var olan Türk ulusu, çok geniş bir coğrafyada varlığını devam ettirirken kendi kültürel değerlerini yaratmış; Çin, Hint, Fars, Arap, Bizans gibi insanlığın en köklü kültürleriyle ilişkiye girmiş, bazen onları etkilemiş bazen de onlardan etkilenerek yeni sentezler meydana getirmiş ve bugün sahip olduğumuz kültürel zenginliği ortaya çıkarmıştır.

Kültür; toplumlar tarafından oluşturulup geliştirilen yaşam tarzlarının her biri veya toplamıdır. Buna göre, müzik kültürü de toplumların ürettiği veya geliştirdiği önemli kültür unsurlarından biridir ve o toplumun aynası niteliğindedir. Tarih araştırmaları ve kültür çalışmalarında sıklıkla bahsi geçen kültürel miras (kültür mirası); geçmiş kuşaklardan günümüze kalan ve korunarak gelecek nesillerin yararına olacak şekilde aktarılan, evrensel değerlere sahip, belirli kriterler (geleneğe tanıklık etmesi, yaratıcı insan dehasının ürünü olması, insanlık tarihinin bir veya daha fazla dönemini temsil etmesi vb.) taşıyan tarih eserler/kıymetlerdir. Kültürel mirasa somut kültür, soyut kültür ve doğal miras dahildir. Anlam itibarıyla kültürel miras; toplumlara ve toplum üyelerine ortak bir geçmiş hatırlatan, birlik ve dayanışma kabiliyetini güçlendiren, geleneklerin ve çeşitliliğin devamlılığını sağlayan unsurlardır.

 

Türk Müzik Kültürünün Kökleri

Türkiye’nin müzik kültürü, tarih içerisinde büyük derinliğe sahip ve dünya üzerinde çok geniş bir coğrafî alana yayılmış birtakım kökler üzerinde yükselmektedir. Türkler, tarih boyunca geniş bir coğrafyada yaşamışlar ve çeşitli kültürlerin müzikleriyle etkileşim içerisine girmişlerdir.

Orta Asya’da göçebe hayat sürerken komşu Çin, Moğol ve Hint müzikleriyle; Batı Asya’da Fars müziğiyle karşılaşan Türkler, İslamiyet’in kabulünden sonra, Araplarla birtakım yeni müzik oluşumları meydana getirmişler, Orta Doğu müzik kültürlerine güçlü Asyalı dinamikler kazandırmışlardır.

Türklerin, birçok müzik kültürünün harmanlandığı bir yer olan Anadolu’ya yerleşmesinden sonra Selçuklu Dönemi’nde, Bizans müziği gibi çevre müzikleriyle etkileşimleri devam etmiş ve daha sonra Osmanlı Dönemi’nde özellikle Balkanlarda büyük müzik sentezlenmeleri yaşanarak İstanbul, her yerden müzikçilerin akın ettiği, Orta Doğu’nun en büyük müzik merkezi hâline gelmiştir. Son birkaç yüzyıldır ise Batı’yla gelişen ilişkiler müzikte yeni, başka oluşumlara yol açmıştır.

Farklı coğrafyalarda çok çeşitli kültürlerle etkileşimler yaşamış olan Türk müzik kültürü, belli bir açıda ve tek bir çizgi üzerinde gelişmemiştir. Bu farklı kökler sayesinde ülke, tarih boyunca birçok farklı kültürün süzgecinden geçmiş, zengin bir müzik mirası devralmıştır. Türk müzik kültürünün kökleri şu şekilde sıralanır:

  • Orta Asya Kökleri
  • Fars (İran) Etkisi
  • İslamiyet & Arap Etkisi
  • Anadolu Uygarlıkları
  • Batı Medeniyeti Etkisi

Müziğin Genel Yapısı

Göktürkler Dönemi’nde müzik, Hunlara göre daha belirgin bir biçimde ve daha zenginleşmiş olarak Türk devlet, toplum ve birey yaşamının, din ve devlet törenlerinin, bayram, şölen, kutlama ve eğlencelerin başta gelen ögelerinden biri olma niteliği kazanmıştır. Göktürk Dönemi’nde müzikte pentatonik yapı iyice belirginleşmiş ve perde sayıları artarak ezgiler genişlemiştir.

Ezgi içinde perdeler geniş aralıklarla kullanılmaya başlanmıştır. Ezgilerin bu şekilde bir gelişme gösterdiği, Hsüe-tzung-ceng’in Göktürk Tarihi adlı eserinde yer alan ve Göktürklere ait rakamlı notayla yazılan iki ezgide görülmektedir. Göktürklerin müzik yaşamı ve anlayışı genel çizgileriyle Hunların anlayışının bir devamı niteliğindedir. Bu bakımdan Türk müziğinin Göktürkler Dönemi’ndeki teknik özellikleri, Hunlar Dönemi’ndeki özelliklerle önemli benzerlikler göstermekle birlikte, kuşkusuz bazı yönlerden onlarınkinden çok daha ileri, kapsamlı ve zengin bir düzeye erişmiştir. Göktürkler Dönemi’nde çalgısal müzik ile sözel müzik birbirinden ayrı türler olarak nitelendirilmiş ve adlandırılmıştır. Bunlardan çalgısal müzik eserlerine ya da ezgilerine küy (küğ ya da kök), sözel müzik eserlerine veya şarkılara ır ya da yır denilmiştir. Bu dönemde Türk müziği, mod ve ritim yönlerinden hızlı bir gelişme göstermiş, sağlam ve tutarlı bir yapıya kavuşmuştur. Oluşturulan çeşitli modlar, ölçüler ve ritimler; küylerde ve yırlarda kullanılmıştır. Bu çerçevede Türk müziği perde sisteminde, modâl müziğin ilk aşamasını oluşturan beş perdelilikten, altı perdelilik ve yedi perdeliliğe doğru önemli yol alınmıştır. Böylece ezgiler genişleme eğilimi içine girerek ezgilerin motif yapısında ve biçimsel kuruluşunda ilerlemeler sağlanmıştır.

 

Müzik Türleri

Göktürk Dönemi’nde müzik, Hun Dönemi’ne göre biçimsel açıdan gelişmiştir. Müzik türleri arasındaki farklılıklar daha net şekilde ortaya çıkmıştır. Göktürk dinî müziği, Hunlarda olduğu gibi kamlar tarafından icra edilmiştir. Ancak resmî ve askerî müzik topluluğu olan tuğ takımları da bazı dinî merasimlerde yer almışlardır. Müzisyenlik, artık daha belirgin bir meslek hâline gelmiştir. Göktürkler Dönemi’nde başlıca müzik türleri şöyledir:

  • Dinî müzik
  • Tuğ müziği
  • Kahramanlık-Destan müziği
  • Toplantı-Oyun-Şölen-Eğlence müzikleri
  • Ağıtlar

Göktürk Dönemi Müzik Aletleri

Davul

Göktürklerin resmi çalgıları köbürge denilen davul ile borudur. Köbürge kelimesi, 732 ve 735 yıllarında dikilen Orhun Yazıtları‘nda da yer almaktadır. Davulun askerî yönü, Türkler için öylesine önemlidir ki davul, Orhun Yazıtları’nda savaş araç gereçleri arasında sayılmıştır. Savaş başlangıcında ve bitişinde de davuldan yararlanılmıştır. Davuldan elde edilen farklı ritimler, haberleşme amaçlı da kullanılmıştır. 41 Tüngür denilen şaman davulu, dinî törenlerdeki seçkin yerini ve önemini korumuş, gizemli işlevini sürdürmüştür.

 

Davullar ve çeşitli üflemeli çalgılar ile müzik icrası

Kopuz

Göktürklerin sivil yaşamlarındaki gözde çalgısı iki telli kopuz olmuştur. Hem bir çeşit kemençe olan yaylı kopuzu hem de bağlamanın atası olan kopuzu çok sık kullanmışlardır. Kısaca ıklığ da denilen yaylı (oklu) kopuz, bu dönemde daha çok gelişip standart şeklinde ulaşmıştır. Bu dönemde söz konusu iki tür kopuz da ozanların baş çalgısı olmuştur.

Kopuz (Iklığ)

                                                

 

Hasta başında kopuz çalan şifacı

 

Yazar: Burak Akdere
Editör: Emine Türal

 

Kaynakça:

  • Budak, O. A. (1995). Türk Müziğinin Kökeni ve Gelişimi. Ankara: Phoenix.
  • Kafesoğlu, İ. (2015). Türk Millî Kültürü. İstanbul: Ötüken Neşriyat.
  • Ögel, B. (2010). Türk Kültür Tarihine Giriş (I-IX. Ciltler). Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı.
  • Tıraşçı, M. (2015). Türk Mûsîkisi Nazariyatı Tarihi. İstanbul: Kayıhan.
  • Uçan, A. (2000). Türk Müzik Kültürü. Ankara: Evrensel Müzik ve Yayınevi.
  • Uslu, R. (2016). Selçuklu Topraklarında Müzik. Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı.
  • Vural, F. G. (2018). İslâmiyet’ten Önce Türklerde Kültür ve Müzik. İstanbul: Çizgi Kitabevi.

 

Görsel Kaynakça:

YAZAR BİLGİSİ
Burak Akdere
Burak Akdere 1999 yılında Adana'da doğmuştur. Lise eğitimini 2017 yılında tamamlayıp, yetenek sınavlarına hazırlanarak 2019 yılında Müzik Teknolojileri okumaya başlamıştır. Beste yapmak, müzik üretmek ve enstrüman çalmak hobileridir. Klasik müzik ve rock müzik dinlemeyi sever. Temmuz 2020’den bu yana MozartCultures ailesinde yer alıp MozartMusic ekibinde aktif rol almaktadır.
YORUMLAR

  1. Hatice Dağlıkan dedi ki:

    Okuması keyifli bir yazı olmuş.Ellerinize sağlık.