Yalnız, Yorgun ve Sevgiye Hasret: Sabahattin Ali

Yalnız, Yorgun ve Sevgiye Hasret: Sabahattin Ali

“Şimdi şiir bence senin yüzündür,
Şimdi benim tahtım senin dizindir.
Sevgilim, saadet ikimizindir,
Göklerden gelen bir yadigâr gibi.”
-Sabahattin Ali

Öykü, şiir, piyes ve romanları ile Türk edebiyatının önemli isimlerinden biri olan Sabahattin Ali, 2 Nisan 1948 yılında öldürüldü. “Peki bunun sebebi neydi?” diye soracak olursak olaya en başından, yazarın doğduğu topraklara giderek başlayalım.

Çocukluğun Derin İzleri

25 Şubat 1907 yılında Bulgaristan’ın Gümülcine sancağına bağlı Eğildere ilçesinde dünyaya gelen Sabahattin Ali’nin ismi, babasının yakın dostu olan Prens Sabahattin’e duyduğu derin bağdan gelmektedir.

Annesi ve babasının sağlık sorunları sebebiyle sürekli kavga hâlinde olmaları hem Sabahattin Ali’nin hem de iki kardeşinin korku dolu ve sıkıntılı bir çocukluk dönemi geçirmelerine sebebiyet verir. Sürekli tartışma hâlinde olan ebeveynlerinin tutumu sonucu ortanca çocuk olan Fikret kekeme olur. Böylelikle anneleri Hüsniye Hanım bütün ilgiyi Fikret’e verir. Sabahattin Ali annesinin bu hareketi sonucu hayat boyu yeri dolmayacak bir sevgisizlikle başa çıkmak zorunda kalacaktır.

Balkan Savaşları sırasında aile Edremit’e taşınmaya karar verir ve Sabahattin Ali’nin eğitim hayatı başlamış olur. Edremit ve İstanbul’da eğitimini tamamlayan Ali, uzun yıllar devlette memur olarak görev yapar. Bu esnada edebiyat hayatına da devam etmeyi aksatmaz. Dergilere şiirler, öyküler gönderir. Yayınlanan bu şiirlerden birisi 1932 yılında onu parmaklıklar ardına hapseder.

Gerek yayın gerek memuriyet hayatı boyunca sıkıntılı dönemlerden geçen Sabahattin Ali, bütün bu sıkıntıları yegâne aşkı ve sevgili eşi Aliye Hanım’la tanıştığında unutuverir. 1933 senesinde ahbaplarının evinde tanışan ikili, 2 yıl sonunda nihayet evlenebilir. Bu evlilikten dünyaya gelen Filiz Ali, artık Sabahattin Ali’nin en büyük düşkünlüklerinden biri olmuştur. 

“Etrafın seni sıktığı zaman kitap oku… Ben şimdiye kadar her şeyden çok kitaplarımı severdim. Bundan sonra her şeyden çok seni seveceğim ve kitapları beraber seveceğiz.” (Ali, 2021).

Sıkıntılı günlerin geride kaldığı, neşenin bütün evi sardığı günlerde Ali ailesi dostlarını ağırlar, kahkahaların eksik olmadığı masalarda muhabbetler bitmek bilmez. Küçük Filiz de olabildiğince bu neşenin içinde kendine bir yer bulur. Ne yazık ki neşe bir yerde kendisini geride bırakır ve sıkıntılar bir karabulut gibi haneyi sarar.

Vedasız Veda

Eserleri ile döneminde dikkat çeken Sabahattin Ali sürekli takip edilir, yaptığı her hareket birilerine bildirilir. Öyle ki hakkında tutuklanma emirleri bir türlü bitmek bilmez, sıkıntılı hayatının bir kısmını da hapishanelerde geçirir. Bütün bu kargaşadan kurtulup huzurlu bir ortama ihtiyaç duyan Sabahattin Ali, dönemin getirdikleri ve kendi tutumundan dolayı beklediği ortamı ülkesinde bulamayacağının kanaatine varır ve yurt dışına yerleşme planları yapmaya başlar. Hapishane günlerinde bir kaçakçı şebekesinin elemanı olan Berber Hasan ile tanışıklığını kullanır. Berber Hasan onu eski bir asker olan Ali Ertekin ile tanıştırır. Böylece Sabahattin Ali’nin hikâyesinin sonuna yaklaşılır. Filiz Ali bu dönemi şu cümleyle özetler:

“Babam Sabahattin Ali 1948 yılının karlı bir Şubat sabahı benim ve annemin birkaç poz fotoğrafını çektikten sonra Ankara’dan İstanbul’a doğru yola çıktı. Ve bir daha da geri dönmedi.” (Ali, 2018).

Sabahattin Ali ve kızı Filiz Ali

Kırklareli sınırı üzerinden Bulgaristan’a kaçacak olan Sabahattin Ali, bu planını gerçekleştiremez. Hâlen aydınlatılmamış olan o feci geceden tam 2 buçuk ay sonra cesedi bulunur Sabahattin Ali’nin. Olay bir süre gazete manşetlerinde yerini alsa da bir müddet sonra unutulur. 

Yazardan

Eserlerinde kalabalıklar içindeki yalnızlığın, korkunun ve sevgi arayışının hiç eksilmediğini görmek aslında bizi Sabahattin Ali’nin hayatına götürüyor. Kendi hayatından, tanıştığı insanlardan yola çıkarak yazdığı öyküler, şiirler bütün karamsarlığına rağmen beklenmedik anda ortaya çıkan umut ile günümüzde bile önemini koruyup yolumuza ışık tutmaktadır. Zamansız eserlerini bu denli kalıcı yapansa içeriğin değişmeyen insanıdır. Hayata ve insana dokunabilmenin en iyi yolunun yine insan olmaktan geçtiğini belirten Sabahattin Ali bu sebeple her zaman iyiliği savunur. 

“Hayatta en büyük vazife ve saadet olarak şunu almak lazımdır: bize yakın ve uzak bütün insanlara yardım etmek, bütün insanların iyiliğine çalışmak…”

Yeniden hatırlatmakta fayda var. Sabahattin Ali 2 Nisan 1948 yılında, henüz 41 yaşındayken öldürüldü. Cesedi 2,5 ay sonra bulundu. Sabahattin Ali her zaman iyiliği savunurdu.

Yazar: Hatice Uğur
Editör: Emine Türal

Kaynakça:

  • Akyel, Ö. (2020). Sabahattin Ali’nin Roman ve Hikayelerinde Korku ve Yalnızlık, Yüksek Lisans Tezi. Trakya Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, Edirne.
  • Alak, E. (2019). Sabahattin Ali’nin Hikâye ve Romanlarında Tabiat, Yüksek Lisans Tezi. İstanbul Kültür Üniversitesi/Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, İstanbul.
  • Ali, F. (2018). Facebook. Erişim adresi: https://www.facebook.com/1411936444/posts/10217177807183234/
  • Ali, S. (2021). Canım Aliye, Ruhum Filiz, İstanbul: Yapı Kredi.
  • Öz, M. (2018). Sabahattin Ali’nin Eserlerinde Ötekileştir(il)me, Yüksek Lisans Tezi. Osmaniye Korkut Ata Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, Osmaniye.
  • Yıldız, E. (2017). Sabahattin Ali’nin Eserlerinde Aşk, Yüksek Lisans Tezi. Marmara Üniversitesi/Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul.

Görsel Kaynakça:

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.