BİR SÜRGÜNÜN İZLERİ

15.03.2020
BİR SÜRGÜNÜN İZLERİ

Günümüzden 156 yıl önce; Karadeniz’in, Rus kıyılarını kanla yıkadığını söylermiş, dönemin görmüş geçirmiş dedeleri… Peki suçlu Karadeniz miydi yoksa buna sebep olan bir soykırım mıydı? 

Abhazya denilince birçok kişiye yabancı gelen bu ülke, yıllar önce büyük bir dram ile sınandı. O dönemde insanlığını unutan Rus Çarları, bölgeyi kontrol etmek ve sıcak denizlere inmek niyetiyle bu sürgünü başlattı. 1853 – 1856 Kırım Harbi ile bölgenin önemini daha net kavrayan Rusya, bölgeyi almadan durmayacaktı. Bölge, Karadeniz’e olan kıyısıyla adeta Kafkaslarda bir inci gibiydi. Rusya ise bu incinin kendi kabuğunda parlamasını istiyordu. Bu yüzden bölge halkını kontrol etmeyi başaramaz ise toprakları ele geçirmek adına bu vatanın öz evlatlarını sürmeyi seçecekti. 

Nitekim de öyle oldu. Kaynaklarda her ne kadar sürgün adı altında geçse de aslında bir soykırım ve hatta katliam olarak nitelendirilebilir. Kaynaklar 1.500.000 kişinin sadece bu sürede hayatını kaybettiğini yazıyor. Hayatını kaybedenlerin birçoğu öldürüldü. Bir kısmı ise ölüme terkedildikleri kamplarda hastalık ve açlıktan hayata veda etti. Vatanlarından zorla koparılan halk, göçe tabi tutulmuş, bu göçün büyük bir bölümü ise Osmanlı kıyılarına olmuştur. Dönemin kayıtlarında kırk elli bin arası göçmen beklenirken bu sayının yüz binleri bulduğu yer alır. Bir annenin ölmüş bebeğini, bindirildikleri takalardan soğuk sulara atılmasın diye ölen bebeğini emzirmeye devam etmesi göç yolculuğunun dramını yansıtmaya yetebilir. Osmanlı kıyılarında yaşama tutunmaya, yeni bir hayata başlamak zorunda olanlar içlerindeki bu haykırışı  şarkıy dökmüşlerdir. Yistanbılak’ue (İstanbul’a sürüyorlar bizi) ağıtı derin izler taşımaktadır. Ağıtın içinde geçen “saçlarımız kadar insan kaybettik!” sözü ise kaybın ne kadar çok olduğunun bir göstergesidir. 

Dönemin Rus komutanı Tsitsianov, birliklerini Abhazya halklarından Kabardeylerin üzerine göndermeden önce bir bildiriyle halka seslenmiş; “Kanım, içimde, kazanda kaynar gibi kaynıyor ve içimdeki bütün organlar itaat etmeyenlerin kanıyla toprağınızı sulamak hırsıyla titriyor… Bekleyin, size söylüyorum, benim gülle ve süngü yasamla kanınız nehirler gibi akacak. Topraklarınızı sulayan nehirlerin suyu bulanık değil, ailelerinizin kanıyla boyanmış, kıpkırmızı akacak…” demiştir.

 İşte bu sözlerin devamında sonuna kadar bir mücadele yaşanmış, Abhaz halkları özgürlüklerinden, vatanlarından ödün vermemek direnmiştir. Ancak pek başarılı olamadılar. Durumun daha da zorlaşması, köylerin ve temel ihtiyaçların yakılması, ve işkenceler spnucunda halkın bir kısmı göç etmek, bir kısmı ise teslim olmak zorunda kaldı. Teslim olmak da çare değildi tabii ki. Teslim olanlar din, isim değiştirme gibi türlü şartlara zorlandı. Ruslar, halka benliklerini kaybettirme konusunda çok dirayetliydi. Ancak ne olursa olsun halk bir şekilde özünü korumuş, günümüzde gerek Türkiye’de gerekse Abhazya’da hala tüm gelenekler yaşatılmaktadır. 

Abhazya’da ve Türkiye’de hala daha balık yiyemeyen insanlar vardır. Bunun sebebi olarak da “atalarımız denize döküldü, onları balıklar yedi” diye cevap vermişlerdir. Bu sürgünün izleri bir türlü kapanmamıştır. Bunu en iyi anlatan cümlelerden biri de sürgünden yıllar sonra bir yaşlının, bölgeye araştırma için giden tarihçi Simon Canaşia’ya olan sözleridir; “Deniz kenarında yedi yıl boyunca atılmış insan kemikleri vardı. Kargalar erkek sakallarından ve kadın saçlarından yuvalarını kurardı. Deniz yedi yıl boyunca karpuz gibi insan kafataslarını atıyordu. Benim orada gördüklerimi düşmanımın bile görmesini istemem..”

 

Kaynakça;

Ufuk Tavkul, “Kafkasya’nın Otokton (yerli) Halkları Meselesi ve Kafkasya Halklarında Etnik Köken Arayışları” Kırım Dergisi, 1998.

Gülmelek, Doğanay, “Hatıralarla Kurulan Bir Toplumsal Kimlik: 21 Mayıs 1864 Sürgünü ve Türkiyeli Çerkesler”, e-Turkish Studies (elektronik), cilt.10, 2015.

 Semen Esadze, “Çerkesya’nın Ruslar Tarafından İşgali”, Kafkas Derneği Yayınları, Ankara, 1999.

Justin McCarthy,  Ölüm Ve Sürgün Osmanlı Müslümanlarının Etnik Kıyımı (1821-1922), Türk Tarih Kurumu Yayınları,  Ankara, 2015.

 

 

 

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.