Antik Yunan ve Roma Dünyasına Dair Kısa Bir Karşılaştırma

25.10.2020
Antik Yunan ve Roma Dünyasına Dair Kısa Bir Karşılaştırma

Arazi bakımından farklılıkları bulunsa da antik Yunan ve Roma uygarlıkları Akdeniz halkı olmalarının bir yansıması olarak özellikle şarap ve zeytinyağı üretiminde yeterli teknik kapasiteye ve üretime sahipti. Bilindiği üzere antik Yunan kentleri her biri birbirinden bağımsız, su kaynaklarına yakın olan ve tepeliklere kurulan ufak devletler olarak varlıklarını sürdürmekteydi. Dağlık alanların varlığı, bu kent devletleri için doğal bir savunma sağlamaktaydı. Fakat aynı yorumu İtalya Yarımadası için yapamamaktayız. Tiber Nehri’nin yanı başına kurulan Orta Batı İtalya’daki Roma kentinden korunmak isteyen Latin ve İtalik halklar için Yunan çağdaşlarının epey fayda sağladığı o “doğal surlar” bulunmamaktaydı.

Napoli çevresindeki Vezüv Yanardağı çevresindeki bölgelere oldukça verimli toprak sağlamaktaydı. İtalya’nın diğer önemli dağları ise kuzeyde Alpler, doğuda Apeninler’dir. Alpler’in İtalya’ya karşı dik olması İtalya coğrafyasının Alpler tarafından herhangi bir dış tehdide karşı doğal koruma sağlayamamasına sebep olmaktaydı. Nitekim Roma Devleti, İtalya’nın kuzeyinden gelen pek çok dış saldırıya karşı oldukça aciz kalmıştır. Bunların en önemlileri ise MÖ 390’daki Kelt Akını ile MÖ 218’de Kartacalı komutan Hannibal’in başlattığı İtalya Seferi’dir. Keltler Galya’dan (kabaca bugünkü Fransa), Hannibal ise İspanya’dan yola çıkarak kuzeyde Alpler üzerinden İtalya’ya kolayca giriş yaparak Roma’yı oldukça aciz duruma düşürmüşlerdir. Fakat belki de Romalılara vatanseverlik bilinci aşılayıp onları toprak ve devletlerine bağlı kılan ve zamanla dünyanın hakimi haline getiren temel faktör, Romalıların coğrafyalarındaki dezavantajlarının farkına varıp millet olarak zor şartlara ayak uydurmaları ve güçlüklerin üstesinden birlik olarak gelme şuuruna varmalarında yatmaktaydı.

 

Sanat

Nitekim, bizim bugün ilk görüşte Yunan sanatına ait olduğunu düşündüğümüz pek çok eser esasen Romalıların Yunan orijinalinden kopya ederek hazırladığı eserler olabilmektedir.

Kabul görülen görüşe göre Yunan heykeltraşlarının ana hedefi ideal bir sanat formu oluşturmaktı; Romalı sanatçılar ise daha gerçekçi portreler üretmekteydi ki, bu ürünlerin ana işlevi dekoratif olmalarıydı. Dolayısıyla Roma sanatı daha sade ve işlevseldi.

Sonuç olarak Yunan ve Roma sanatlarındaki temel fark, ilkinin ideal bir form yakalayarak sanatı büyük oranda sanat için üretmesiyken, diğerinin ise realist bir bakışla daha pragmatik bir sanat anlayışına sahip olmasıdır. Gerek sanat için sanat anlayışına sahip olması, gerekse de Roma sanatına büyük ilham vermesi bakımından Yunan sanat anlayışının Roma sanatına üstün geldiği görüşüne karşı pek fazla karşıt tez öne sürülemeyecektir.

 

Ekonomi

Antik dönem devletlerinin neredeyse tamamında olduğu gibi Yunan kentleri ve Roma devleti de büyük oranda tarıma dayalı bir ekonomiye sahipti. Yunan devletleri başta kendilerine yeter tahıl üretimine sahipti fakat gerek nüfus artışı gerekse de yanlış tarım teknikleri dolayısıyla zamanla Yunan kentleri kendilerine yeter buğdayı üretemez oldu ve buğday ithaline başladılar. Buna karşın, Yunan kentlerinin elindeki en büyük tarımsal üretim ve ihraç malzemesi ise şarap ve zeytinyağı oldu. Aynı şekilde Romalılar da tahıl ithal edip şarap ve zeytinyağı ihraç ediyordu.

Romalılar tahıl ihtiyacını büyük oranda eyaletlerden sağlayabilirken Yunan kentleri tabii olarak yabancı ülkelerle ticari ilişki kurmak durumundaydı. Bu da bazı zamanlarda (özellikle de savaş ve kuraklık dönemlerinde) şehirlerin kıtlık sorunları yaşamalarına sebep olmaktaydı. Oysa Romalılar hemen tüm ihtiyaçlarını çeşitli coğrafyalardaki eyaletlerden karşılama fırsatına sahipti. Aynı zamanda coğrafyanın en güçlü devleti olarak ticari ilişkilerde de gerek ekonomik gerekse de lojistik bakımdan gücü sağlamdı.

Roma dünyasında siyaset ve güçle beraber değişen gündelik hayat, etkisini edebiyat ve yazın hayatında da göstermiştir. Erken dönemlerinde (MÖ 3. Yüzyıla kadar) tarım hayatına dayanan Roma şehrinin geç cumhuriyet ve imparatorluk dönemlerinde gerçek bir şehirleşme ile büyük oranda ticarete dayalı bir merkezi şehir yaşamına geçmesiyle Romalı yazar ve şairler, eski tarımsal Romalı yaşamının sadeliği, ahlaken yüksekliği ve doğallığına atıflar yaparak eski Romalı erdemine duyulan özlemi anmışlardır. Bu durum, siyaseten güçlenen ve zenginleşen toplumda bu zenginliğe paralel olarak birtakım yozlaşmaların yaşandığına ve özellikle eğitimli ve eskiye özlem duyan muhafazakar Romalıların bu durumdan duyduğu rahatsızlığa işaret etmektedir.

Üretim her iki uygarlık adına temel geçim kaynağıydı. Ayrıca madenler de işçilikte önemli bir konumdaydı. Tarımsal, zanaata dayalı ve her türlü günlük işlerde işgücü bakımından köleler hem Roma’da hem de Yunan devletlerinde önemli yer kaplamaktaydı. Özellikle Roma’da ekonomi büyük oranda eyaletlerden ve çevre halklardan getirilen köle işgücüne dayanmaktaydı.

Roma ve Yunan devletlerinin kendi paraları bulunmaktaydı. Geniş bir coğrafyaya yayılan Roma İmparatorluğu zaman zaman enflasyonla karşılaşmaktaydı ve buna karşı (paradaki altın ve gümüş oranlarını değiştirerek) paranın değerini düşürmek veya yeni para üretmek gibi çözümlere başvurmuşlardır.

 

Sosyal Sınıflar

Roma ve Yunan dünyasında sosyal sınıflar ve statüler zaman içerisinde değişim geçirmişlerdir. Fakat temel bakımdan Roma ve Yunan toplumu özgürler, köleler, azatlılar, yabancılar ve kadınlar olarak ayrılmaktaydı. Görüldüğü gibi sadece çok ufak bir azınlık grup vatandaş olarak kabul görmekteydi. Bu vatandaş özgür erkekler de elbette kendi aralarında varlık ve gelirlerine göre farklı statülere ve haklara sahip oluyorlardı.

Yunan dünyasında toplum daha çok yurttaşlar, köleler, azatlılar, yabancılar ve kadınlar olarak ayrılırken, Roma dünyasında ise kadınlar ailelerinin bulunduğu sınıfa ait görülmekteydi. Roma’da toplum temel olarak patricii, plebs, köleler, ve azatlılar olarak ayrılmaktaydı. Roma’da kadının statüsü ve toplumdaki rolü Yunan toplumuna nazaran oldukça yüksekti. Patricius ve plebs sınıflarının her ikisi de özgür erkek yurttaşlardan oluşmaktaydı. Aralarındaki temel fark, patricilerin aile soylarının daha geriye gitmesi ve oluşturmuş oldukları zenginlikti. Fakat zamanla patriciler ile pek çok pleb aile arasında hem soy hem de varlık bakımından görünür bir fark kalmamış ve zengin pleb aileler tıpkı patricius aileler gibi yüksek statü ve idari görevlere atanır olmuşlardır. Geç cumhuriyet döneminde (MÖ 3. Yüzyıl-MÖ 27) idari görev ve statü kazanmanın anahtar faktörü legal/illegal yolla elde edilen varlık ve siyasi kabiliyete dayalıydı.

 

Kadının Toplumdaki Rolü

Kaynakların belirttiği klişe bir tanımla, Antik Atina’da kadın dedikodudan uzak durmalı, evi yönetmeli ve en önemli görev olarak ise çocuk(lar) doğurmalı ve onları ahlaklı bireyler olarak yetiştirmelidir. Aristokrat aileye ait kadınlar dışarı hayattan mümkün olduğu kadar soyutlanmalı, dışarı çıkacakları zamanlarda da mutlaka yanında birilerinin ona eşlik etmesi gerekmektedir. Atinalı bir kız evlat babasının malı gibidir. Evlendiğinde dahi baba kızından eve geri dönmesini talep edebilir. Hangi ailenin üyesi olurlarsa olsunlar Atinalı kadınlar vatandaş olarak sayılmazlar.

Romalı kadınlar ise paterfamiliasın (aile reisi) otoritesi altındadır. Paterfamilias kavramı bir hane altında toplanan aile üyelerinin reisini ifade eder. Dolayısıyla Roma’da bir kadın, evlendiği vakit babasının otoritesi altından çıkarak kocasının otoritesine girer. Yunan dünyasında olduğu gibi kadının evlendiğinde dahi babasına bağlı olma durumu Roma’da yoktur. Kadın artık kocasına bağlıdır. Yine Yunan toplumundan ayrı olarak Roma’da kadınlar istedikleri an dışarıya çıkabilmekte çok daha özgürlerdir. Bunun yanında, kadınlar mal/mülk edinme hakkına sahip olabilirler veya da kendilerine ait mülkleri yönetebilirler (satın alma, kiralama, satma; miras bırakma).

Evlilik ve çok çocukluluk her iki uygarlıkta da teşvik edilmekteydi. Her iki toplumda da dul kalmış kadınların yeniden evlenmeleri beklense de Roma’da dul kalan kadınların kendi varlıkları ve gelirleriyle geçinip bir daha evlenmemeleri az rastlanan bir durum değildi.

Antik kaynaklar, Romalı kadınları iffetli, dindar, uyum sağlayabilen ve tek bir erkeğin kadını olarak tanımlar. Atinalı kadınlardan bir diğer farkları da Romalı kadınların -özellikle geç cumhuriyet ve imparatorluk dönemlerinde-  muhtemelen vatandaş olarak sayılmış olmalarıdır. Sonuç olarak Roma dünyasında kadının toplumdaki rolü ve varlığı Yunan dünyasına nazaran oldukça fazlaydı.

 

Aile Reisi

Roma’da paterfamilias evin reisiydi. Evdeki en yaşlı erkek birey o evin paterfamiliasıydı. Kendisinden büyük bir erkek aile üyesi ile aynı evde yaşayan erkek çocuk, kaç yaşında olduğu farketmeksizin herkes gibi paterfamiliasa tabiydi. Dede ve babanın hayatta olmadığı durumlarda paterfamilias sıfatı ailedeki en büyük erkek evlada geçiyordu.

Yunan dünyasında ise daha çok çekirdek aile denilen aile tipi varlık gösteriyordu ve Romalı erkek evlada nazaran Yunan erkek çocukları aile içerisinde daha rahat olmalarının yanı sıra babalarının otoritesini sorgulayabilir/reddedebilirdi. Dolayısıyla Roma’da aile kavramı daha gelenekçi iken, Yunan dünyasında ise erkek çocuklar çok daha serbestti. Bu durum, birey ve vatandaşlık kavramlarına önem veren Yunan demokrasisinin toplum ve aile hayatına olan yansıması olsa gerek.

 

İdare

İlk dönemlerde (8. Yüzyıl) Atina kenti krallar tarafından yönetiliyordu. Daha sonrasında oligarşik yönetim tarzı Atina’ya hakim olurken MÖ 6. Yüzyıl son yıllarında ise (Kleisthenes’in Reformları ile birlikte) demokratik sistem tesis edilmiştir. MÖ 4. Yüzyılın üçüncü çeyreğinde (MÖ 338) Yunan şehirlerinin Makedonya Kralı II. Philip (Büyük İskender’in babası) tarafından ele geçirilmesine kadar Atina yaklaşık iki asır boyunca demokrasi ile idare edilmiştir. MÖ 2. Yüzyıl ortalarında ise Yunan kentleri Roma’nın kontrolüne girmiştir.

Aynı şekilde Roma devleti de ilk dönemlerde (MÖ 753-510) krallar tarafından yönetilmiştir[1]. Son kral, MÖ 510 yılında halk ve senatonun işbirliği ile kovuldu ve krallık yönetimi yerine oligarşi ile demokrasinin karışımı olan Roma’ya özgü bir cumhuriyet sistemi inşa edildi (MÖ 510-27). MÖ 27 yılında ise ilk imparator kabul edilen Augustus’un imparatorluk dönemi başladı. MÖ 27 yılından MS 395 yılına kadar imparatorluk tek parça devam ederken MS 395’te devlet resmi olarak doğu ve batı olmak üzere ikiye ayrıldı ve iki yakada iki farklı imparator hüküm sürdü. Tradisyona göre 476 yılında Batı Roma İmparatorluğu yıkıldı. Doğru Roma İmparatorluğu ise 1453 yılına kadar varlığını sürdürmüştür.

 

 

Notlar:

[1] Roma’nın krallık dönemi ve tradisyona göre bu dönemde hüküm süren yedi Roma kralı hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak adına aşağıdaki yazıyı okuyabilirsiniz: “Roma’nın Efsanevi 7 Kralı”- http://mozartcultures.com/romanin-efsanevi-yedi-krali/

..

 

Çeviren ve Hazırlayan: Yusufcan Kalkan

Orijinal Metin: Gill, N.S. “Comparing and Contrasting Ancient Greece and Ancient Rome.” ThoughtCo. https://www.thoughtco.com/comparisons-ancient-greece-and-ancient-rome-118635.

 

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.