Arendt ve Adorno’da Sıradanlığın Siyasal ve Toplumsal Yaşam Üzerine Etkisi

27.02.2021
Arendt ve Adorno’da Sıradanlığın Siyasal ve Toplumsal Yaşam Üzerine Etkisi

Modern devlet yapısının oluşumuyla beraber, toplum denilen kümenin değişime uğradığı gözlemlenir. Toplumsal ve siyasal anlamda taraf olma aşaması başlar. Modern öncesi olarak adlandırılan dönemde mevcut olmayan bu yaşam ikiliği, modern dönemle beraber insan hayatına nüfuz eder. Devamında mekanlar ve kuramlar ortaklaşmaya başlar. Özellikle 19. yüzyılda fark edilen bu ortaklaşmayla beraber felsefe de nesnesini, soyut görülen olgulardan öte, toplumdan ve toplumu oluşturan insanın günlük yaşantısından edinmeye başlar. Siyasal alanın özel alanla birleşmesi, zamanla bürokratik bir şekil alabilecek yaşam ortamı doğururken bu bürokratikleşmiş yaşam, zamanla ritmik ve “sıradan” bir hale bürünüp insanların hayatına rücu ederek yaptırımlarını etkileyen bir konuma gelir. 

Arendt ve Adorno

Bu minvalde Arendt ve Adorno’nun buluşacağı ortak payda, ortaya çıkan “sıradanlık” kavramı üzerinden inşa edilir. Arendt’in özellikle Kötülüğün Sıradanlığı adlı eserinde ele aldığı gündelik yaşamın sıradanlığı konusunu, Adorno benzer açılardan hareketle pratik örneklere döker. Sıradanlığın aynılaşmış ve hizaya çekilmiş olan şeyi temsil ettiği konusunda Arendt ve Adorno aynı görüşü paylaşırlar. Sıradanlık kavramından ve onun insan yaşamına olan etkisinden hareketle, iki düşünür de dönemin siyasal ve toplumsal anlamda en öne çıkan rejimi olan totalitarizmin eleştirisini yapar. Hayatın içinde yer alan tüm kesimlerin tekdüze bir konuma gelme halini totalitarizmin beslenebileceği en önemli kaynak olarak görürler. Böylece modern eleştirmenler ve düşünürler, totalitarizmle beraber “Yaşam nasıl sıradanlaştı?” sorusunu sorarken totalitarizm, merkezinde liderin bulunduğu ve tüm katmanların o lidere göre şekillenip insanların edimlerinde öz tercih denilen olgunun geçerliliğini yitirdiği bir mekanizma haline gelir. Bu katmanlı mekanizma “soğan” metaforu kullanılmak kaydıyla eleştiriye tabi tutulur. Arendt bu bağlamda otoriterizm ile totalitarizm arasındaki farkın gözetilmesi gerektiğini, aksi takdirde siyasal ve toplumsal anlamda ikisinin yerinin ve anlamının birbirleriyle kolayca karıştırılabileceğini söyler. Ardından totalitarizm rejiminin otoriterizm rejiminden farkının yaşamla arasında bulunan bağda bulunduğunu dile getirir. Arendt için totalitarizmde kamusal yaşamın biat yaşamına dönüşmesi an meselesidir. Bu nedenle totalitarizmin insan yaşamıyla direkt olarak bağı bulunur. Adorno’ya göre ise dünyada sadece tüketmek için var olan ve var oldukça bir şeyleri üretmekten ziyade tüketecek olan insan türü, kültürün kendisini de tüketir ve bu şekilde totalitarizmin bir parçası olur, onu besler ve büyütür. Totaliter rejimin parçası haline gelen insan, yine aynı döngüde tüketip tükettirerek varlığını sürdürür. Bu kısır döngü üzerine Adorno, Minima Moralia adlı eserinde yanlış bir yaşamın içerisinde doğru yaşam aranamayacağından bahseder.

Minima Moralia

Totalitarizm eleştirisinden sonra Minima Moralia’da ele aldığı “doğru ve yanlış yaşam” tanımını şekillendiren Adorno, “Yaşam bugün nasıldır ve nasıl olmalıdır?” sorularından hareket ederek herhangi bir olumsuz koşul altında dahi “hizaya girip” sıradanlaşarak tepkisiz hale gelen, küçük yalanlarla hayatı devam ettirmeye alışan insanların yanlış yaşamları paylaştıkları görüşüyle Arendt ile bir ortak noktada daha rastlaşır. Bir nevi “doğru ve yanlış yaşam” kavramlarının temelinde de sıradanlık kavramına rastlamak mümkün olduğundan bu iki düşünürün görüşlerinde, bu kavramın yalnızca totalitarizm ve otoriterizm gibi siyasi rejimlerin alt yapısını oluşturmakla kalmayıp aynı zamanda insanın yaşamı üzerinde ve birey bazında ne denli büyük öneme sahip olduğu görülür. Ayırt edici kişilik özelliklerinin kaybedildiği ve tekdüze yaşamanın yeni normal olarak benimsendiği modern dönemde, insanlar özgün yaşamlarını ve kimliklerini feda ederek kopyalanmaya yatkın fabrikasyon bir ürün haline gelirler. Bu süreç ise yalan yaşam adı verilen durumu besler. Nihayetinde niteliksiz ve yozlaşmış hayatlar, çürük bir toplum yapısının oluşumuna sebep verir.  

Yazan: Didem Arzu Özay

Editör: Dila Taşdelen

Kaynakça

Adorno, T.W. (2012). Minima Moralia (A. Doğukan ve O. Koçak, Çev.). İstanbul: Metis Yayıncılık.

Arendt, H. (2014). Kötülüğün Sıradanlığı (Ö. Çelik, Çev.). İstanbul: Metis Yayıncılık.

Görsel Kaynakça

https://www.exberliner.com/whats-on/art/the-genius-of-hannah-arendt/

https://www.nytimes.com/2018/06/20/opinion/why-read-hannah-arendt-now

https://www.dw.com/en/what-thinker-theodor-adorno-understood-about-the-far-right-50-years-ago/a-49908686

https://jwa.org/encyclopedia/article/arendt-hannah

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.