Unutulmuş Bir Türk Öykücü: Feyyaz Kayacan

Unutulmuş Bir Türk Öykücü: Feyyaz Kayacan

Kuşak

1950’li yıllar, Türk edebiyatının Batı’da gelişen felsefi, edebi ve sanatsal akımları neredeyse günü gününe izleyerek yeni bir anlayış, yeni bir bakış yarattığı yıllardır. Bu anlayışı besleyen kaynaklar; felsefede varoluşçuluk, edebiyatta gerçeküstücülük olmuştur. Türk öykücüleri, bu kaynakları içselleştirerek -Sait Faik’in izinde- öykücülükte yeni bir çığır açılmasına vesile olmuşlardır: 50 Kuşağı.

“Sartre her zaman yol göstericiydi benim için. On-sekizimde, ‘Ya Sartre gibi olurum ya hiçbir şey’ dediğimden bu yana, yıllar geçti.” (Edgü, 2018: 110).

Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatı, Türk edebiyatının bütün dönemlerinde olduğu gibi, şiir türünün diğer türlere baskın olduğu bir dönemi ifade etmektedir. Bu dönemde sanat anlayışı, şiir anlayışının değişimlerine bağlı olarak teşekkül ediyordu. 30’lardan itibaren, ülkenin içinde bulunduğu siyasi iklim ve buna bağlı olarak entelektüellerin görüşleri, toplumcu bir edebiyat anlayışı geliştirmişti. Bu anlayış ile birlikte, öykücülükte yankı uyandıran isimler arasında Orhan Kemal ve Sabahattin Ali yer almıştır. Bunun yanı sıra, yeniliği kendine amaç edinmiş olan Garip (Birinci Yeni) akımına mensup şairler, aradıkları yeniliğin kaynağını gerçeküstücülük akımında bulmuşlardır. Gerçeküstücü anlayışın öyküdeki ilk yansıması ise Sait Faik’in 1952’de yayımlanan ve yazarın 1953’teki ölümüyle son eseri olma niteliğini elinde bulunduran, “Alemdağ’da Var Bir Yılan” adlı eseri olmuştur. Bu eser, 50 Kuşağı’nın başucu kitabı niteliğindedir; zira bu eserden birkaç yıl sonra öykülerini yayımlamaya başlayacak olan 50 Kuşağı öykücüleri, Sait Faik’in eseri etrafında alımladıkları sürrealizmi Sartre-Camus-Beckett-Kafka’yla harmanlayarak Türk edebiyatında daha önce benzerine rastlanmayan bir hiçlik/bunaltı edebiyatı ortaya koymuşlardır. Öyle ki, Demir Özlü’nün ilk öykü kitabının adı “Bunaltı” olmuştur.

“50 Kuşağı, çok farklı konumlarda gerçeküstücülükle karmaşık bağlantılar kurmuştu.” (Özlü, 2014, s.139).

Üç Dilli Yazar: Feyyaz Kayacan

Aykırı 50 Kuşağı’nın seçkin ve dışarıdan bir üyesi olan Feyyaz Kayacan, 1919’da İstanbul’da doğmuştur. Liseyi Saint Joseph’te tamamlayarak 1938’de Paris’e üniversite eğitimi için gitmiştir ancak II. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla geri dönmüştür. Sanat camiasına giriş yapması açısından, genç yaşta deneyimlediği Paris macerasının, Kayacan’ı diğer Türk aydın ve sanatçılardan daha başka bir yöne sürüklediği yorumu yapılabilmektedir. Zira Kayacan’ın Paris’te André Breton ile tanışması onu önce sürrealizme, sonra Londra sürrealistlerine ve daha sonra Londra’ya götürmüştür. 1930’ların sonunda, son atılımını yapan gerçeküstücü çevreyle arasında bir köprü olmuştu, akımın etkili olmayı sürdürdüğü dergilerde şiirleri çıkıyordu (Batur, 2017: 16).

Ölümüne dek Londra’da yaşayan Kayacan’ın Fransızca, İngilizce ve Türkçe olmak üzere üç dilde çeşitli türleri kapsayan eserleri vardır. Roman, öykü ve şiir türlerinde eserler kaleme almış olan Kayacan’ın ilk kitabı, lise yıllarında Fransızca kaleme aldığı “Les Gammes Insolites”dir. Kayacan’ın lise yıllarından itibaren başka dillerde yazıyor oluşu, Türkçe duyarlığını uzun bir süre kaybetmesine neden olmuştur. Buna karşın, dile dışarıdan bakabilme avantajıyla Türk öykücülüğünde kalıpları yıkan 50 Kuşağı’nı etkileme açısından olumlu eserler vermiştir.

“Onda az rastlanır bir dil yeteneği vardı…” (Batur, 2017: 16).

Kronik Gurbet

Kayacan’ın Türkçe kaleme aldığı ilk eser, 1954-1956 yılları arasında tefrika halinde yayımlanan “Sığınak Hikâyeleri”, dönem öykücüleri üzerinde etkili olmasının yanı sıra, bir “yerlilik” tartışmasına da neden olmuştur. Sığınak Hikâyeleri, Kayacan’ın Londra’da bulunduğu zamanlarda yazdığı bir öykü kitabıdır.

“(…) Sığınak Hikâyeleri, tam da yazarın Sürrealistlerle ilişki kurduğu ama aynı zamanda Türkçeye ve Türk edebiyatına ısındığını hissettiği yıllarda yazılmıştır. Nitekim kitaptaki öyküler, sürrealist öğeleri ve etkileri daha önce benzeri görülmemiş bir Türkçeyle yansıtır.” (Atay, 2017: 24).

Eserde, savaş sırasında Londra’da bir sığınakta yaşayan bir grup insanın hikâyesi anlatılır. Erdal Öz, Kayacan’ın Londra’da Türkçe yazmasının onu bir Türk yazarı yapmadığını, onun eserlerinin içinde yaşadığı toplumun edebiyatına, İngiliz edebiyatına ait olduğunu öne sürer.  Erdal Öz’ün bu ifadesine değinen Nurettin Şafgil ise, yazarın “Postacı Kızı Vera” adlı öyküsünden bir bölümü örnek göstererek Feyyaz Kayacan’ın yerli bir yazar olduğunu söyler. Metinde Kayacan, İstanbul’dan söz açmaktadır ve Şafgil’e göre, ancak bir Türk yazarı İstanbul’dan ‘böylesine yerli olarak’ söz edebilir (Dirlikyapan, 2007: 60). Kayacan’ın İstanbul sevgisi ve özleminin, Londra’da meskûn olmasından dolayı yoğun olduğu görülmektedir. Bazı öykülerinde; bedenen Londra’da, ruhen de İstanbul’da yaşayan köksüz, tutunamayan, her yerin yabancısı insanlar, belli belirsiz bir özlemi taşırlar içlerinde. Kayacan’ın kendisi de ölümünden önceki son yıllarda sıkça İstanbul’a gelmiştir. Bundan dolayı, akranlarıyla gevşemiş ilişkilerini yeniden sıkılaştırmak ve genç kuşaktan meslektaşlarıyla bağlantılar kurmak istediği yönünde çıkarımlar yapılmıştır (Batur, 2017: 15).

Adlandırılamayan

“Bir ad bulayım, şöyle oturaklı bir ad, ben de Ali, Veli gibi ‘olur’ kişilerden olurum.” (Kayacan, 2019: 20).

Kayacan, Sığınak Hikâyeleri’nin 50 Kuşağı üzerinde yarattığı etkilerden sonra Türkçede yeni eserler yazmaya devam etmiştir. 1957’de yazdığı “Şişedeki Adam” ve bu kitaba 1969’da eklenen “Hiçoğlu’nun Serüvenleri” de Türk öykücülüğünde özgün eserler olarak karşımıza çıkmaktadır. Hiçoğlu; adı olmayan, toplumda yerini bulamayan, ayakları gerçek anlamda yere basmayan bir tuhaf adamdır. Öyküde kendine bir ad arar, adlandırılamayan. Kayacan’ın öykülerindeki baskın gerçeküstücü motifin yanında, varoluşçu temalar da görülmektedir. Kayacan’ın eserleri, o dönemin önde gelen Fransız ve İngiliz yazarlarından da izler taşımaktadır. Fakat bu izler, taklitçilik olarak algılanmamaktadır. Kayacan’ın üslubu, taklide dayanmayan bir ironi ve bunalıma sahiptir.

Yazarın tek romanı olan “Çocuktaki Bahçe” ise, André Breton eksenindeki sürrealizmin tekniğini taşıyan, “yazarın kendi çocukluk bilinçaltına yaptığı gerçeküstü bir yolculuk olarak yorumlanmaktadır. Psikanaliz kuramına göre, çocuklukta oluşmaya başlayan bilinçaltı, romanın başat düş unsurudur. Anlatıcı ben, artık sadece çocukluk hatıralarıyla tatmin olur. Eserde sadece fiziksel dünya, bahçenin sınırlarını kapsar. Eserin adından da anlaşılacağı üzere, bahçe çocuğun içinde kök salmış, dallanıp budaklanmıştır (Atay, 2017). Bahçe, çocuğun içinde -kaç yaşında olursa olsun- süregider.

Çocuktaki Bahçe’nin kurgusu ilk kez, yazarın 1969’da yayımladığı Hiçoğlu’nun Serüvenleri eserinde, “bir romana başlama denemesi” alt başlığıyla (Kayacan, 2019: 97) görülür. Yazar, 1969 iki bölümünü yayımladığı romanı 1983’te kendisi yayımlamıştır.

1963’te Türk Dil Kurumu Öykü Ödülü alan, Encylopedia of Literature in the 20th Century‘de yer alan Kayacan, yaşarken unutulmaya bırakılmıştır. Batur bu durumu şu sözleriyle ifade etmektedir: “Bir avuç arkadaşı dışında kayıtsızlıkla çarpışmak onu hem üzmüş, hem de öfkelendirmişti. O duygular içinde öldüğünü biliyorum.” (Batur, 2017: 17). Kayacan’ın yaşamı, 1993’te Londra’da sona ermiştir.

Yazar: Mehmet Ali Demir
Editör: Ece Günen

Kaynakça

  • Abasıyanık, S. F. (2020). Alemdağ’da Var Bir Yılan. İstanbul: İş Bankası Kültür.
  • Batur, E. (2017). Kurşunkalem Portreler. İstanbul: Sel.
  • Atay, H. D. (2017). “Flora and Fauna” of Çocuktaki Bahçe: An Aesthetics of Vitality from Childhood to Old Age. Gaziantep University Journal of Social Sciences , 16 (1) , 22-33. Erişim adresi: https://dergipark.org.tr/tr/pub/jss/issue/27695/285016?publisher=gantep%3Fpublisher%3Dgantep. Erişim tarihi: 21.06.2021.
  • Dirlikyapan, J. Ö. (2007). Yazınsal Kavrayışta Köklü Bir Değişim: Türk Edebiyatında 1950 Kuşağı. (Doktora tezi).Bilkent Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Ankara. Erişim adresi: http://www.thesis.bilkent.edu.tr/0003446.pdf. Erişim Tarihi: 20.06.2021.
  • Edgü, F. (2018). Şimdi Saat Kaç. İstanbul: Sel.
  • Kayacan, F. (2018). Şişedeki Adam – Hiçoğlu’nun Serüvenleri. İstanbul: Kırmızı Kedi.
  • Özlü, D. (2014). Borges’in Kaplanları. İstanbul: Yapı Kredi.

Görsel Kaynakça

YAZAR BİLGİSİ
Mehmet Ali Demir
Mehmet Ali Demir, 2000 yılında Konya'da doğdu. Uludağ Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde eğitim görüyor. Türk edebiyâtı, dünya şiiri, kıta felsefesi, mitologya alanlarında okuma ve araştırmalar yapıyor.
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.