“Bir Deli Ağaç”

“Bir Deli Ağaç”

Ama en çok gecenin karanlığında…görürüm o kızı. Ona deli deseler inanırım işte. Onun da yüreğinde bir koşu vardı çünkü. Yerden kopamayacağını anlayıncaya dek çok çırpındı, çok yoruldu.” (Kür, 2017, s.81)

Hayatı

Pınar Kür, 15 Nisan 1943 tarihinde Bursa’da dünyaya gelmiştir. Robert Kolejinde lise, Queens College ve Boğaziçi Üniversitesi’nde lisans, Fransa’da Sorbonne Üniversitesinde ise Karşılaştırmalı Edebiyat alanında doktora eğitimini tamamlamıştır. Tiyatro, roman, öykü ve çeviri alanlarında eserleri vardır. 12 Mart dönemini anlatan “Yarın Yarın” (1976) adlı ilk romanı ile dikkatleri üzerine çeken Pınar Kür, eserlerinde kadın-erkek ilişkileri, kadının toplumdaki rolü, cinsellik ve siyaset gibi konuları ele almıştır. 1979’da yayımlanan “Asılacak Kadın” ve 1986’da yayımlanan “Bitmeyen Aşk” romanları ile “müstehcenlik” eleştirileri almış hatta mahkemeye verilmiş fakat beraat etmiştir. 1983’te yayımladığı “Akışı Olmayan Sular” ile “Sait Faik Öykü Ödülü”nü kazanmıştır. Romanları haricinde, yazdığı öykülerinde mekânın önemli bir unsur olduğu ve iç mekânın öne çıktığı görülür.

“Kendisi ile yapılan bir söyleşide yazı yazarken yarattığı insanlarla yarattığı mekân içinde birlikte yaşadığını (Söğüt, 2016: 247), bir mekân içinde hikâyeyi kurup insanları o mekâna oturttuğunu (Söğüt, 2016: 275) ve tiyatrodan aldığı etki ile mekânın bir resim olarak okuyucunun gözüne gelmesini istediğini (Söğüt, 2016: 272) dile getiren Kür, “yaşadığı mekândan etkilenen” (Söğüt, 2016: 391), “üzerinde mekânın etkisi olan” (Söğüt, 2016: 394) bir yazardır.” (Ayan, 2019).

“Paris Apartmanı”

Etkisinin bu şiddette hissedildiği mekânlarından biri de “Bir Deli Ağaç” (1992) kitabında yer alan beş öykü arasından “Yaz Gecelerinde Keman” ve “Bir Ayrılık Şarkısı” adlı iki öyküye konuk olan Paris Apartmanı’dır. 20. yüzyılın başında yapıldığı tahmin edilen bu apartman, İstanbul’daki en eski -ilk- apartmanlardan biridir. Aslında bir Osmanlı paşasının adına sahip olmasına rağmen konaklardaki hayatın geride bırakılıp Avrupai yaşama geçme amacıyla yerleşilen apartmanlardan biri olduğu için “Paris Apartmanı” adıyla anılmaktadır. Anlatıcının zaman diliminde “çevresine tümüyle yabancı” (sf.25), artık pek işe yaramadığı düşünülen balkonlarıyla “çağ dışı” olarak görülmektedir. Bu “çağ dışı” apartmanın yer aldığı iki öyküde iki ayrı kadın konu alınır. İkisi de içine kapanık, çevrelerine yabancı ve geçmişten yaralı iki farklı kadındır. “Uyumsuzların, uymaya çalışmayanların, yaşama biçimi olarak yalnızlığı seçmiş toplum kaçaklarının sığınağıydı burası.” (s.29) derken tasvir edilen, ötekileşmiş hayatların içinde yaşayan ve bunu belirtmekten çekinmeyen karakterlerdir. Pınar Kür bu şekilde, aynı apartman ve iki karakterin benzer iç dünyası ile iki öykü arasında köprü kurarak çizdiği kadın karakterlerini zihnimize iyice yerleştirmekte ve daha çarpıcı bir anlatım yakalamaya çalışmaktadır.

“Bir Deli Ağaç”

Pınar Kür’ün “Paris Apartmanı”nın konuk olduğu bu iki öyküsü dışında, aynı kitabının başlığı ile adaş “Bir Deli Ağaç” öyküsü de kendi iç dünyasında hayat bulan bir kadını anlatmaktadır. Ailesinin evinde yıllarca baskı altında büyümüş, çevresine bütünüyle kapalı ve “biraz olsun yaşayabilmek” isteyen, kendi olabilme arzusu içinde bir kadındır bu. Öykü, İstanbul’da kazandığı üniversite ile hayatının değişeceğine inanan hatta sahiden de değişen hayatında kendini tanımaya başlayan bu kadının konuştuğu bir ağaçla başlar: Deli ağaç. Kadının, sabahtan akşama kadar penceresinden izlediği, yıllarını verdiği bir ağaçtır deli ağaç.

“Kaç mart ayında, güneşe kanıp, soğuğu ayrımsayıp tomurcuklarını erken açtığını ne kızgın acılarla izledim. Sonra baharda çiçeklenmeyişi… Hiçbir zaman çiçeklenmeyişi.” (s.79)

Hayatı boyunca, o içinde büyüdüğü tutsaklığa son verip kendi sesine yakınlaşmaya çabalamış ve bütün bu çabalarını deli ağaca anlatmıştır. Oysaki konuştuğu bu deli ağaç kendisidir. Kendisiyle konuşmuştur yıllarca. Baharda çiçeklenmeyen de odur, güneşe kanıp erken açan da. Kendi hatalarını, üzüntülerini ve ümitsizliğini bu deli ağaca yüklemiştir. Çabalarının bir bir suya düşmesiyle aslında iç dünyasındaki karmaşanın, kendisinden ancak odasının penceresinden görünen bir ağacın mesafesi kadar uzaklaşabildiğini anlamış ve artık delirmiştir. O yüzden deli olan ağaç değil; kadının, gözlerini kapamak istediği, ta kendisidir.

“O zaman ağacı seçemem. Bilirim orada olduğunu ama seçemem. O zaman bir kız görürüm. Yalnızca o zaman değil ama, başka zamanlar da gördüğüm olur.” (s.81)

“Hepsini biliyorum bunların. Yıllar boyu, her yıl, hepsini birlikte yaşadık.” (s.80)

 

Yazan: Dila Taşdelen
Editör:
Başak Tufan

Kaynakça

Görsel Kaynaklar

YAZAR BİLGİSİ
Dila Taşdelen
Dila Taşdelen, 2000 yılında Antalya'da doğdu. 2018 yılında Hacı Malike Mehmet Bileydi Anadolu Lisesi'nden mezun oldu. Şu anda Boğaziçi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde eğitimini sürdürüyor. Felsefe, edebiyat ve politika alanlarına ilgi duymakla birlikte bu konular hakkında okumayı ve araştırmayı seviyor. MozartCultures ekibinde yazar ve editör olarak yer alıyor.
YORUMLAR

  1. Menşure Taşdelen dedi ki:

    Çok iyi yazmışsın
    Eline saglık

  2. Erkan Taşdelen dedi ki:

    Evde kapandığımız bu dönemin kazanımı da bu olsa gerek okumak
    ve yazmak,çok iyi yapıyorsun.
    Yazmaya devam..
    Yeni yazıları nı merakla bekliyorum.
    Ben de okuma ya devam edeceğim