Cinsiyet Giydirilmiş Çalışma Hayatının Eril Dili: Mansplaining

21.07.2021
Cinsiyet Giydirilmiş Çalışma Hayatının Eril Dili: Mansplaining

Toplumsal Cinsiyet ve Emeğin Kamusal/Özel Ayrımı

Toplumsal cinsiyet, biyolojik olarak erkek veya kadın doğan bireylerin sahip olması gereken kültürel özelliklerin tanımıdır. Bireyler kimlik oluşum süreçlerinde toplumsallaşır ve ait oldukları toplumun kültürel özelliklerine uygun bir kimlik geliştirmek durumunda kalırlar. Bu nedenle kadınlık ve erkeklik rolleri, sosyal süreçlerde toplumsal cinsiyet gibi kültürel bir inşanın temsil ettiği profiller üzerinden öğrenilmektedir. Öğrenilen toplumsal cinsiyet rolleri, kamusal ve özel alanda erkeği ve kadını farklılaştıran bir konumlanma meydana getirmektedir.

Emeğin toplumsal görünümünde erkekler kamusal alanda haneyi geçindiren bir profilde tanımlanmaktadır. Kadınlık ise, ev içi özel alanda annelik rollerini uygulayan ve ev içi işlerle uğraşan bir konuma itilmektedir. Esasında mekânsal konumlanma açısından dahi farklılaşan toplumsal cinsiyetin ürettiği kadın ve erkekliğin arasındaki bu ayrım, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini meydana getirmektedir.

Böylelikle kadınlık; duygu, davranış ve düşüncede erkekliğe göre pasif bir konumda tutularak hapsedildiği özel alan içerisinde kamusal alandaki çalışma hayatına katılamama noktasında pasif özne olma hâli meşru kılınmaktadır.

Cinsiyet Giydirilmiş Emeğin Anlamı

Toplumsal cinsiyet düzeni içerisinde cinsiyet hiyerarşisinin tepe noktasında bulunan hegemonik erkekliğin sınırlarını çizdiği kadınlık, sanayileşme ile birlikte katıldığı kamusal yaşamdaki iş gücü piyasasında karşılıksız bırakılan emeğe dönüşmektedir. Toplumsal cinsiyet rollerinin içinden çıktığı kültürel yapıdan beslenerek kadına ve erkeğe farklı davranış, duygu ve düşünce temsilleri atfetmesi, iş yaşamında da bu temsillerin görünür olmasını sağlamıştır. Ataerkil yapının belirlediği annelik, bakım verme, hizmet etme, duygusallık gibi temsiller ile ikincil plana itilen kadınlık, iş yaşamında da bu temsillerin vuku bulduğu mesleklere yakıştırılmaktadır.

Eril hegemonyanın kurguladığı cinsiyet düzeni içerisinde hiyerarşinin tepesinde bulunan hegemonik erkeklik ise kendi belirlediği kuralları diğer erkeklere empoze ederek ait olduğu kültürün erkeklik imajını oluşturmaktadır (Aydın ve Atalay, 2021). Kültürel yapı, liderlik, cesaret, başarı ve özgüven gibi insani duyguları erkeklikle özdeşleştiren bir formda ise erkeklik; iş yaşamında yöneticilik, müdürlük, uzmanlık vb. aktif mesleki konumların temsilcisi sayılmaktadır.

Çalışma hayatının kamusallığı içerisinde kabul görmek isteyen kadın, özel alanı da kamusal alana taşımaya mecbur bırakılmaktadır. İş gücü içerisinde kadının verdiği emeğin özellikle özel sektörde doğum izni, maaş zammı, mesleki pozisyon değişimi gibi hak edişlerin kendilerinden üst pozisyonda olan eril tahakkümü içselleştirmiş bireyler tarafından engellenmesi ile birlikte daha fazla görünmez bir hâl aldığı söylenebilir.

Kadınların eğitim durumu, mesleki yeterlilik düzeyi ve yetkinlikleri kendileriyle aynı pozisyonda bulunan bir erkek çalışana göre daha iyi konumda olsa dahi kadın olmalarından ötürü daha düşük maaşlar ve emrivaki mesailerle çalışmaktadırlar. Görüldüğü gibi, kadına ve erkeğe yüklenen toplumsal cinsiyet rolleri sosyal yaşamda olduğu gibi iş yaşamında erkekten ve kadından beklenen temsillerin karşılık bulması ile devamlılık sağlamaktadır.

Kadınlık, duygusallık ve hizmet işlerine giydirilmiş bir cinsiyet olması bakımından hangi mesleki pozisyonda olursa olsun iş yerindeki erkek topluluğuna göre her daim ikincil planda kalmaktadır. Bu durum, kamusal alandaki egemenliğini statü, kariyer ve başarı üçlemesinde sürdürmek ve korumak isteyen erkekliğin kadınları eril bir dille eleştirmesine yol açmıştır.

İş Yaşamında Meşrulaştırılan Cinsiyet Eşitsizlikleri

Ekonomik hayatta kadın ve erkeğe biçilen toplumsal cinsiyet rolleri, iş bölümü dağılımında dahi farklılaştırılarak kadının aleyhine oluşan eşitsizlikler tezahür etmektedir. Bu farklılaşma, kadına ve erkeğe farklı iş rolleri atfeden yatay ve dikey ayrışmayı meydana getirmektedir. Çocukluktan itibaren meslekleri kadına ve erkeğe özgü ayrışmış bir biçimde öğrenen bireyler, yetişkinlik yaşamlarında biyolojik cinsiyetlerine atfedilen meslekleri seçmeleri gerektiğine inanırlar. Kadınlar, duygusallık ve sabrın ön planda olduğu mesleklere yönlendirilirken erkekler kadınlara göre daha yüksek statüdeki mevkilere yönlendirilebilmektedir.

Kadınların toplumsal cinsiyet rollerini iş hayatında devam ettirmesi ve emeğinin karşılıksız olduğu sektörlerde çalışması yatay ayrışma anlamına gelmektedir. Dikey ayrışma ise erkeklerin kadınlara göre yüksek mevkilerde çalışması ve kadınların iş yaşamında erkeklere göre ikincil plana itilmesi demektir (Yerlikaya, 2019). Ataerkinin kadına biçtiği ev içi emeğin kapitalist ekonomik ilişkilerin getirisi ile kamusal alana taşınmasıyla ev içinde görünmez olan emek, kamusal alanda da görünmez olmaya devam etmektedir.

A man is being accepted and offered to shake hands while a woman of a different color is being rejected.

Örnekler ile konuyu somutlaştırmak gerekirse kadınların daha çok hizmet sektöründe, enformel işlerde çalışma hayatına dahil olması yahut iş mülakatlarında çoğu erkek olan yönetici ve müdürlerin değerlendirmesi dahilinde fiziksel görünümünü gösterebileceği pozisyonlara kabul edilmesi, çalışma hayatında kadının aleyhine işleyen cinsiyet rollerinin yarattığı eşitsizlik çarkına dahildir denilebilir.

Bu durumda, çalışma yaşamında erkek ve kadının iş bölümünde ayrışması nedeniyle erkeğin yönetici, uzman vb. pozisyonlarda olmasından dolayı kadınlara hükmedebildiği eril bir dilin ortaya çıktığı söylenebilir.

Bir Eril Söylem Türü Olarak Mansplaining

Gazeteci Rebecca Solnit’in 2012 yılında ilk defa kullandığı mansplaining kavramı, erkeklerin gündelik yaşamda toplumsal cinsiyet rolleri üzerinden oluşturduğu eril dili kadınlar üzerinde nasıl tahakküm, alay, eleştiri ve ezici bir forma dönüştürdüğünden bahsetmektedir (Kidd, 2017). Kavram, bir erkeğin bir şeyi-durumu kadına karşı nasıl küçümseyici bir biçimde kullandığı ve bu küçümseme üzerinden kendi hegemonik erkeklik profilini meşru gösterdiğini anlatmaktadır.

Reklam sektöründe çalışan bireylerin çalıştıkları departmanların erkek ve kadın olmalarına göre farklılaş(tırıl)ması ve erkeklerin çalıştıkları birime dahil olan bir kadını iş bilmezlikle, kadın oldukları için işten anlamayacaklarına hatta ve hatta kadınlara patronluk taslayarak ellerinin hamuruyla erkek işine karışmamaları gerektiğini söyleme biçimleri örtük cinsiyetçilik barındırması bakımından mansplaining yaptıkları söylenebilir.

Kültürün ve toplumun cinsiyet rollerinin içine hapsederek farklılaştırdığı kadın ve erkek olmak, toplumsal cinsiyet hiyerarşisinde tepede olan hegemonik erkekliğin belirlediği davranış, düşünce ve duygu pozisyonlarını iş yaşamında da yeniden üretilerek hâkim kadınlık ve erkeklik formlarının devamlılığı sağlanır.

O hâlde mansplaining, eril dilin kadınlara karşı kullandığı salt söylemsel bir taktik olmamakta; örtük veya açık biçimde şiddet, taciz, istismar anlamları barındırması bakımından kadını iş hayatında suskunlaştıran bir eril tahakküm biçimi olmaktadır.

Bir reklam firmasında kreatif departmanda çalışan kadın, o alanın erkekler tarafından gasp edilip sahiplenilmiş olması karşısında sürekli çalışma ortamından dışlanıyor, yapılan işlerden veya etkinliklerden habersiz bırakılıyor, sektörde yeniliğe imza atacak bir fikrini sunduğunda erkek çalışanların yerine geçmeye çalıştığı düşünülüyorsa işin kendisine uygun olmadığını ve bu iş için etkisiz eleman olduğunu hissettiren eril dil, karşısına mansplaining ile dikilmektedir (Kara ve Özgen, 2021). Böylelikle kadın, iş yerindeki erkeklik ittifakı tarafından kendisinden ve işteki başarısından şüphe ettirilen ve gerek fiziksel, sözel veya psikolojik istismar ile suskunlaştırılıp çalışma yaşamından uzaklaştırılan özneye dönüştürülmek istenmektedir.

En nihayetinde kadın, kendisini suskunlaştıran ve zorbalık yapan erkek koalisyonunun baskısı karşısında sektöründe bir adım bile öteye gidemeyecek ve dikey ayrışmanın kadını tabi bırakan yapısı karşısında kariyeri adına pes etmek durumuna gelecek ya da iş değiştirmek zorunda bırakılacaktır.

Sonuç

Sonuç olarak sosyal ve kurumsal yaşamda toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin erkek lehine işlediği bir küresel düzende kadın, emek vererek inşa ettiği ekonomik başarısının mansplaining yapan eril tahakküm üzerinden değersizleştirildiği ve silikleştirildiği ikincil bir konuma itilmektedir. İş yerinde özel alandaki kadınlık profilini devam ettirmesi ve ataerkiye hizmet etmesi beklenen kadın, cinsiyet giydirilmiş emek sürecinde eril dilin kendisine yaşattığı baskı, şiddet ve tabi kılma karşısında toplumsal cinsiyet düzeninde kurgulanan madun kadın olmanın ağırlığını çoğu zaman hissetmektedir.

 

Yazar: Dilara Aydın
Editör: Emine Türal

 

Kaynakça:

  • Aydın, D., ve Atalay, S. (2021). Hegemonik Erkekliğin İnşası: İzmir’de ‘Daha’ Erkeklik. Moment Dergi, 8(1), 47-65.
  • Kara, B., ve Özgen, İ. (2021). Reklam Ajansında Kadın Olmak: Reklam Sektörü ve Toplumsal Cinsiyet. Galatasaray Üniversitesi İletişim Dergisi, (34), 6-33.
  • Kidd, A. (2017). Mansplaining: The systematic, sociocultural silencer. Paper presented at the 33rd Annual Conference on the Advancement of Women, ABD: Texas Tech University, https://digitalcommons.northgeorgia.edu/cgi/viewcontent.cgi?article=1681&context=ngresearchconf.
  • Yerlikaya, Ö. G. B. (2019). Eril Tahakküm Altında Emek Piyasaları Ve İşin Cinsiyeti: Yatay Ve Dikey Ayrışma. (Ed.) Fınal Proceedings, Erzurum: Iksad Publications.

Görsel Kaynakça:

YAZAR BİLGİSİ
Dilara Aydın
Dilara Aydın, 1998 yılında İzmir'de doğdu. 2016 yılında Namık Kemal Üniversitesi Sosyoloji Lisans programından mezun oldu. Bakırçay Üniversitesinde yüksek lisansına devam ediyor. Doğayı ve yolda olmayı seven gezgin ruhlu biri. Sosyoloji, felsefe, yeni medya ve sanatın her alanına bir şekilde tesir etmekten keyif duyar. Sosyoloji ve yeni medya alanında kendisini geliştirmek isteyen Dilara, MozartCultures ekibinde yazar olarak yer alıyor.
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.