Hobbes ve Kant: Özgürlük ve Yasa İlişkisi

13.04.2021
Hobbes ve Kant: Özgürlük ve Yasa İlişkisi

Herhangi bir yönetim erkinin bulunmadığı, insanların her eylemi gerçekleştirmekte serbest oldukları, adına ”doğa durumu’‘ denilen halden hareketle özgürlük ve yasa kavramlarını temellendiren Hobbes için eşit konumda olan insanların arzulayacakları şeyler aynı olacağından ötürü; zaman içerisinde bu durum rekabet oluşumuna, güvensizliğe, savaşlara ve ölümlere sebebiyet verir. Bu durumu temel alan Hobbes, insanlar arasındaki barışın sağlanması için öncelikli olarak bir güvenlik ortamının kurulması gerektiğinden bahseder. Bu güvenlik ortamının kuruluşu ise ancak doğal hakların devriyle mümkün olur. İnsanın kendini ve çevresini koruma güdüsü, onu toplumsal bir sözleşme oluşturmaya iter ve insanlar özgürlüklerini ve sahip oldukları hakları devrederek karşılığında seçmiş oldukları, Hobbes tarafından Leviathan‘a benzetilen otoriter rejimden güven ve barış ortamı sağlamasını talep ederler. Bu gücü elinde tutan ve egemen kuvvet olan devlet, hak devriyle her yetkiye sahip, bir nevi ölümlü Tanrı durumuna gelir (Hobbes, 2007, s.12).

Buraya kadarki kısımdan çıkartılabileceği üzere Hobbes’un devleti kavrayış biçimi özgürlükçü değil otoriter bir tarzdadır. Otorite onun için, çatışmaları bitiren, kişinin özgürlük alanlarının başlayıp bittiği sınırları belirleyen ve yasalar dizayn eden güç anlamına gelir. İnsanların edim serbestliğinin olduğu doğa durumunda da  takip ettiği bazı yasalar vardır ama bu yasalar yazılı, kalıcı ya da geçerli değillerdir. Bu nedenle ancak yönetimde olan erkle beraber kalıcı olacak bir yasa kavramı topluma sunulmuş olur. Bu yasalar iktidar ile öyle sıkı bir bağa sahiptir ki yasaları oluşturan otorite olmadan toplum düzeni sağlanamaz hale gelir. İnsanlar, haklarını devrettikleri devlet onlara ne kadar özgürlük hakkı tanırsa, o kadarına razı olmak durumunda kalırlar. İki taraf arasında yapılan bu sözleşmeden sonra sınırlandırılmış özgürlük anlayışı başlar, haklarını yönetim erkine devreden insanlar yasaların izin verdiği alanlarda özgürce hareket edebilirken, izin vermediği alanlarda cezalandırmalara tabi tutulur. İnsanın bu çizilen sınırlar dahilinde süregelen yaşamı, siyasi erkin ömrüne denktir.

Devletin kurulmasından sonra uyruklar özgürlük talep ettiğinde, bir yönüyle devletin hakimiyetini talep eder. Bu, bir nevi zincirlerin ve kanatların çelişkisidir. Hobbes’un devlet tanımında negatif anlamda bir özgürlük barınır. Zira bu tanımın içerisinde özgürlüğün korku ve zorunlulukla tutarlı bir ilişkisi vardır. Öte yandan, ‘’Özgürlük, tam olarak engelleme olmaması demektir.’’(Hobbes, 2007, s.154) Başka bir tanım gereği, devinimin önündeki engellerin yokluğu anlamına gelen özgürlüğün sözleşme yoluyla devredilmesiyle birlikte insanlar, ortak bir otorite altında uyruklaşır ama bu artık hiçbir koşulda özgür olmadıkları manasına gelmez. Taban tabana zıtlığın var olduğu bir durum gibi görünse dahi, Hobbes için birbirleriyle kadim bağları bulunan ve kökenlerini toplumsal yaşamda bulabileceğimiz iki olgudur özgür insan ile uyruklaşmış insan.

Kant safından özgürlük kavramı incelendiğinde ise onun bu kavramı ilk olarak Saf Aklın Eleştirisi adlı eserinde irdelemeye başladığını görürüz. Özgürlük, bu eserde Kant tarafından bahsedilen üç antinomiden biri olarak form alır. Başlangıç düzeyi sayılabilecek incelemelerinin ardından saf aklın sınırları dahilinde çözülemeyeceğine kanaat getirdiği bu çelişkinin, pratik akıl alanında çözülebileceğine karar verir ve özgürlük tanımının aslını burada ortaya koyar. Kant için insan ikili yapıda olan bir varlıktır. Bu nedenle kendisinde hem doğaya hem akla ait bir yan barındırır. Yalnız insan var oluşu gereği doğa yasasısın dışına çıkıp özgür eylem olanağına sahip olabilir, bu nedenle özgürlük insan türüne içkindir. Onun düşünce sistemine göre insan, ancak akıl alanına dahil bir varlık olduğunu kabullenirse ve özgürlüğe dair araştırmasını doğanın yasalarından değil aklın yasalarından hareketle başlatırsa bir netice elde etmeye yaklaşmış olur. Özgürlük numen (kendi başına şey) alanına ait bir idedir, onun fenomenler (görünüşler) dünyasında bir deney verisi yoktur. Hiçbir madde için özgürlük iddiasında bulunulamaz. Zorunlu doğa nedenselliğinde özgürlüğün olanağından bahsedilemeyeceği için insanın özgürlüğüne olanak tanıyacak olan nedensellik ”özgürlükten gelen nedensellik yasası” olarak adlandırılır (Kant, 2009, s. 18). Doğa yasalarına göre hareket eden insan bağımlı ve heteronom hale gelirken kendi aklının koymuş olduğu ahlak yasasına göre hareket etmesiyle beraber otonom varlık haline gelip özgürleşir.

”Özgürlükten gelen nedensellik yasası, yani herhangi bir saf pratik ilke, kaçınılmaz olarak başlangıcı oluşturuyor ve ancak kendisinin ilgili olabileceği nesneleri belirliyor.’’ (Kant, 1999, s.18)

Kant felsefesinde özgürlük kavramının yasa kavramıyla ilişkisi tutarlı bir hattadır. “Özgürlük ile koşulsuz pratik yasa, karşılıklı olarak birbirlerine götürürler.’’ (Kant, 1999, s.33) Kant’a göre özgürlük, duyular dünyasının sıkı zorunluluğundan ve nedenselliğinden bağımsız olmalıdır fakat bu yasanın varlığını tamamen yadsımak demek değildir. Zira özgürlük, başlı başına bir yasaya uymayı gerektirir. İnsanın, kendi aklının çizdiği sınırlar dahilinde eylemde bulunması ve aklın buyurduğu yasanın ışığında davranışlarını şekillendirmesi gerekir. Bahsedilen bu yasa, ahlak yasası olmalıdır. Ahlak yasası, apriori (deneyden önce verili olan) olmakla beraber zorunluluk taşır. Ahlak yasası deneyden, gözlemden ve doğa alanının maddi nedenselliğinden arındırılmış, saf aklın sınırları tarafından belirlenmiş bir içeriğe sahiptir. Bu yasa, insanlara neyi yapması gerektiğinin bilgisini sunan, koşulsuz bir buyruk biçimindedir. Bu nedenden ötürü ahlaki edimlerimizin temelinde ahlak yasası kavramı bulunur ve onun var olma sebebi özgürlüğün imkânında muhafaza edilir. İnsan, özgürlüğün bilincine ancak ahlak yasası sayesinde ulaşır.

“Özgürlük aynı zamanda, teorik aklın bütün ideleri içinde, doğrudan doğruya kavrayamasak da olanaklılığını a priori olarak bildiğimiz tek idedir; çünkü özgürlük ahlâk yasasının koşuludur.” (Kant, 1999, s.4)

Ahlak alanındaki özgürlük içsel özgürlüktür* ve kişi, istemelerini ve eylemlerini ahlak yasasına göre belirlediği müddetçe içsel özgürlüğe ulaşabilir konumdadır.

Genel çerçeveden bakıldığında, Hobbes’ta doğa durumundaki insanın huzuru ve güvenliği adına haklarını ve özgürlüğünü iktidar erkine devretmesiyle oluşan aşkın özgürlük fikri, Kant’ta kendini yasa kavramıyla bağlantılı olarak gösteren içkin bir olgu olarak karşımıza çıkar. Hobbes’un özgürlüğü bireyden başlayıp toplumsal alana taşarken, Kant’ın özgürlüğü birey ile beraber kurulur ve üstüne söz söylenebilecek ilgili tüm alanlar kaynağını yine insanda şekillenen özgürlük tasarımında bulur.

*Aynı zamanda dışsal özgürlük denen, Kant’ın toplumsal ya da hukuksal özgürlük dediği bir özgürlük alanı daha vardır. Bu özgürlük alanında eylem özgürlüğü ön plandadır. Ahlak yasasına uymakla özgür olan kişi istemesi bakımından özgür olurken, evrensel adalet ilkesine uymakla da eylem alanında özgürlük kazanır. Ahlaki alanda olduğu gibi, hukuksal alanda da kişiye özgürlüğü getirecek olan yasalar ve onlara gösterilen uyumdur. 

Yazar: Didem Arzu Özay
Editör: Fuad Eren

 

Kaynakça

  • Hobbes, T. (2007)Leviathan. (çev. Lin, S.). İstanbul: Yapı Kredi.
  • Kant, I. (1999). Pratik Aklın Eleştirisi. (çev. Akatlı, F.). Ankara: Türkiye Felsefe Kurumu.
  • Kant, I. (2009). Pratik Aklın Eleştirisi. (çev. Akatlı, F.). Ankara: Türkiye Felsefe Kurumu. 
  • Kant, I. (2013). Ahlak Metafiziğinin Temellendirilmesi. (çev. Kuçuradi, I. ). Ankara: Türkiye Felsefe Kurumu.

Görsel Kaynakça

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.