Şiddetin Pazarlama Aracı Olarak Medya

09.07.2021
Şiddetin Pazarlama Aracı Olarak Medya

Medya ve Şiddet İlişkisi

Kitle iletişim araçlarının sosyal yaşama entegre olmasıyla birlikte çeşitli konularda işlenen dizi, film, talk show, belgesel vb. yayınlar bireylerin 7/24 seyredebildikleri bir alanda görünür olmaya başlamıştır. Bu yayınlar, bireylerin anlam dünyalarını şekillendiren bir formda olmaları bakımından anlamın dizginleyicisi konumundadır. Medyanın algıları yönlendirme işlevini TV’nin toplumsal yaşamda oynadığı düzenleyici rol üzerinden anlamak, bir bakıma bireylerin davranışlarını anlamaya dönüşmüştür. Medya, algıları düzenleyici işlevinin yanında manipüle ve dezenformasyon işlevine de sahiptir.

Şiddet, en genel anlamıyla bir bireye karşı psikolojik ve bedensel olarak saldırmak ve bireylerin ruh ve beden bütünlüğünü zedeleyen çeşitli baskı mekanizmalarını devreye sokmak anlamına gelmektedir. Bu ifadeden de anlaşılacağı üzere şiddet gören birey, psikolojik ve bedensel açıdan örselenebilmekte ve fiziksel olarak sakat kalabilmektedir. Psikolojik olarak şiddet; aşağılamak, hakaret etmek, alay etmek, dışlamak, manipüle etmek; fiziksel olarak ise cinayet, intihar, kendine zarar verme, vurma, çimdikleme vb. şekillerde tezahür edebilmektedir.

Medyada Şiddetin Temsili

Literatürde medyanın şiddet ile ilişkisi 1950’li yıllarda ABD’de tartışılmaya başlanmıştır. Küreselleşmenin getirdiği tek tip yapı, medya şirketlerinin servis ettikleri ürünlerde yaratmak istedikleri izlenimlerin şiddet olgusunu kullanarak algı yönetimini sağlamak için ürettikleri çeşitli içerik temalarını ortaya çıkarmıştır.

Medya şirketlerinin tamamen rekabeti esas alarak halkın arzularını yönlendirebilecekleri bir tema olan şiddet gibi, her kültür ve toplumda algılanışı değişmeyen alanı kullanmaları bakımından ürettikleri medya ürünlerinde maliyeti düşürme amacında oldukları söylenebilir. Böylelikle şiddet içerikli filmler, diziler veya programlar ne kadar artarsa şiddet içerikli medya ögelerine talep de o kadar artmaktadır. Bu sayede yapım şirketleri daha az kar marjı ile şiddeti farklı ürünler üzerinden yeniden üretip piyasaya servis edebilmektedir.

Ekonomik faydanın bu denli ön planda olduğu kapitalist sistemin çarkıyla işleyen bir aygıt olan medyanın gündelik yaşamın sembolleri ve temsilleri üzerinden oluşturulan hikâyeleri kendi merceğine yansıtmada başarılı olduğu söylenebilir.

Medya cinayet, tecavüz, suç vb. olayları özellikle TV üzerinden 7/24 gösteren bir formda olması bakımdan şiddeti bir araç olarak kullanmaktadır. Bu durumda izleyicilerin şiddete yabancılaşması sağlanmaktadır.  Dolayısıyla şiddet, medya teknolojileri için bir araç olarak kullanılırken aynı zamanda izleyicilerin yabancılaşmasına araç olması bakımından da amaca dönüşmektedir.

Özneler, medyanın şiddeti tekelinde tutan bir yapıya dönüşerek şiddet ve şiddetin ögelerini normalleştirmeye ve gündelik yaşama yansıtmaya devam etmesi bakımından gördükleri her bir cinsel saldırı, mafya tiplemeleri vb. temsiller karşısında pasifleştirilmektedir.

Bu noktada, medyada gösterilen çeşitli haberler, diziler, filmler ve bu içeriklerin içerisinde temsil edilen kadın-erkek, genç-yaşlı, iş insanı, kanaat lideri gibi akla gelebilecek tüm profillerin, bu profilleri seyreden edilgen özneler, yani seyirciler nezdinde bir anlama karşılık gelmesi beklenmektedir.

Geleneksel Medya ve Şiddet İlişkisi

Kültürden ve hayattan kopardığı tüm anlamları ekrana yansıtan medya araçları, şiddetin evrensel gerçeğini şiddeti seyredenlerin anlam dünyasına pazarlama noktasında “dünyanın korkulup kaçılacak bir yer olduğu” gibi bir algıyı yerleştirebilme bakımından da ayrıyeten işlevseldir.

İnsanlar, TV’deki bir haber kanalında gördükleri cinayet konulu haberi, diğer tüm haber kanallarında da aynı vahşet vurgusu üzerinden seyredebilmektedir. Kurbanın tüm hayatının şeffaflıkla gösterildiği ideolojik bir ekranın karşısında cinayeti seyredip dehşete düşen bireyler, her an öldürülebileceği tehlikesinin olduğunu düşünerek sosyal yaşamda karşısına çıkan her bireyi potansiyel bir tehdit olarak algılayabilmektedir. Ancak aynı bireyler, Kurtlar Vadisi ve Çukur gibi dizilerde gündelik hayatın doğal akışında ayıplı ve yasaklı suçlar arasında sayılan mafya kimliğinin normalleştirildiği bir senaryo ile karşılaşmaktadır.

Kimi düşünürler, medyada gösterilen şiddetin hayatın gerçeği olduğunu söyleyerek insanları gerçek yaşama hazırlama konusunda bu gerçeğin medya araçları aracılığıyla temsil edilmesinin başarılı ve gerekli olduğunu söylemektedir. Bunun tam karşısında duran bir bakıştan bakıldığında ise medyanın izleyicisini yetiştirdiği düşüncesi karşımıza çıkmaktadır (Zorlu, 2016).

Bu düşünceye göre şiddet ve medya ilişkisi ele alındığında, şiddet içerikli görsel ve ses gibi çeşitli imgelerin medya araçları üzerinden izleyicilere sunulması izleyicilerin şiddeti içselleştirerek sosyal yaşamda uygulayabilme potansiyeline sebep olmaktadır. Bunun en belirgin örneği, çocukların izlediği çizgi filmlerde dahi şiddet ögelerinin yoğun bir şekilde işlenmiş olması ve çocukların büyüdüklerinde şiddet uygulayan çizgi film karakterlerine benzemek istemeleridir.

BEN 10 adlı çizgi film içerisinde baş kahramanın kötülükle savaşırken şiddete başvurması, iyilik adına kötülüğü alt etmek için şiddete başvurulabileceğini öğretici bir anlamı aşılaması, medyanın izleyicisini yetiştirdiği düşüncesini somutlaştırmaktadır (Temel, Akgün Kostak ve Çelikkalp, 2014).

Sosyal Medya ve Şiddet İlişkisi

Web 2.0 teknolojilerinin yaygınlaşmasıyla internet kullanıcıları fiziki bir mekandan bağımsız olarak telefon, tablet ve taşınabilir bilgisayarlar aracılığı ile her an diledikleri yerde diledikleri içeriğe ulaşma şansı elde etmiştir. facebook, twitter, instagram ve youTube gibi sosyal medya platformları sayesinde kullanıcılar, hem içerik üretebilmekte hem de ürettikleri içerikleri tüketebilmektedir.

Böylelikle, internetin kullanıcılara sağlamış olduğu sibernetik ağ bağlantıları sosyal medyada özgürce etkileşim içerisine girme olanağını ortaya çıkarmıştır. Bu gelişmeler, geleneksel medya araçlarından olan TV’nin bireylere sağlamış olduğu edilgen rolü, sosyal medya platformlarında içerik üretebilme imkânı tanıyan yeni medyada etken bir role dönüştürmüştür.

Fakat bu durum, sanıldığının aksine sadece özgürlük imkânını değil, tıpkı geleneksel medya araçlarından olan TV’de gösterilen film, dizi ve çeşitli programların formatında görüldüğü gibi medya şirketleri tarafından belirlenen konular dahilinde etkileşime girebilme imkânını da doğurmuştur. Medyanın toplumsal algıyı yönlendirme işlevi, yeni medya teknolojilerine de sirayet etmiştir. Artık hashtaglerde, yorumlarda, beğenilerde ve hatta yüklenen içerik postlarında dahi önceden belirlenmiş temalarla sınırlanan paylaşımlar yapılmaya başlanmıştır.

Sosyal Medyada Gerçekten Özgür müyüz?

Medya, ekonomik büyümeyi önceleyen pazar mantığını yeni medya araçlarında da sürdürmeye devam ederek kullanıcı veya izleyicilerin talep hakkını sorgulamadan algıları yönlendiren totaliter bir ilişkiler ağı oluşturmuştur. Bu durumda medyaya dair sorgulanabilecek olan konunun; sosyal medyanın gerçekten demokratik ilkelere bağlı mı kaldığı yoksa anti-demokratik bir yapının izini mi sürdüğü şeklinde olduğu söylenebilir.

Konuyu örnekler üzerinden somutlaştırmak gerekirse çeşitli sosyal olaylara karşı vatandaşların bir arada konuşabildiği ve konuya ilişkin tepkisel duruşunu belli edebildiği kamusal alanlar, günümüzde bedenlerin zamansız ve mekânsız buluştuğu sosyal medya platformlarına dönüşmüştür. Herhangi bir toplumsal olay karşısında twitter üzerinden açılan hashtagler ile o konu hakkında tweet atabilen bireyler kendilerini özgür hissetse dahi hashtag gündemini belirleyen, çoğu zaman buzdağının arkasında kalan medya şirketleri olmaktadır.

Bireyler, gündemin oluşturucusu değil, önceden belirlenmiş bir gündemin üzerine konuşan-konuşturulan, beğenen, tweetleyen veya paylaşan sözde özgür pasif bir konuma itilmiş öznelerdir.

Tam da bu noktada şiddetin temsili, sosyal medyada her geçen gün karşımıza çıkan linç kampanyaları ifşalamak, alay etmek, flört şiddeti, mansplaining (eril hegemonyayı arkasına alarak kadınları aşağılamak, küçümsemek vb.), suçu normalleştirmek (örneğin; mafya kimlikli bir bireyin yaşamını meşru-olumlu göstermek, kadın cinayetlerini haklılaştıran söylemleri dolaşıma sokmak vb.) gibi çevrim içi şiddet örnekleri üzerinden anlam kazanmaktadır.

Tüm bunların dolaşıma girebilmesi, yeni medyanın kullanıcı türevli içerikler sayesinde bireylere getirmiş olduğu bir özgürlük alanından doğarken yine tüm bu içeriklerin niteliği göz önüne alındığında baskı, tahakküm ve yasaya aykırılığı normalleştiren bir piyasanın üretimi oldukları gerçeği karşımıza çıkmaktadır.

Sonuç olarak geleneksel ve yeni medyanın kültürel, sosyal ve tarihsel açıdan yaşam tarzlarının algılanışında bir dönüşüm yarattığı söylenebilir. Şiddet gibi her toplum ve kültürde benzer duyguları ve algıları ortaya çıkaran bir olgunun medya şirketleri tarafından ekonomik kârı dengede tutmak adına kullanılabildiğini söylemek de mümkündür. En nihayetinde, şiddetin medya araçları vasıtasıyla alenen sergilenmesi ve medya araçları vasıtasıyla dolaşıma sokulabilmesi, sosyal yaşamın medya şirketlerinin kontrol altına alındığını göstermektedir.

Yazar: Dilara Aydın
Editör: Emine Türal

Kaynakça

  • Çevikalp, A. (2020). Günümüzde Şiddetin Medya Aracılığıyla Pazarlanması ve Ürünlerin Sanatsal Şiddete Dönüşerek Estetikleşmesi. Anadolu Akademi Sosyal Bilimler Dergisi2(1), 93-112.
  • Meder, M., ve Çeğin, G. (2004). Sembolik Şiddet Arenası. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi15(15), 102-107.
  • Özer, Ö.  (2017). Medyada şiddet kullanımı: şiddet ekonomisi, medyanın ideolojik şiddeti ve yetiştirme kuramı açısından bir değerlendirme. Marmara İletişim Dergisi, (27), 1-19.
  • Temel, M., Kostak, M. A., &  Çelikkalp, Ü. (2014). Çocuk kanallarında yayınlanan çizgi filmlerdeki şiddetin belirlenmesi. Dokuz Eylül Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Elektronik Dergisi7(3), 199-205.
  • Zorlu, Y. (2016). Medyadaki şiddet ve etkileri. Humanities Sciences11(1), 13-32.

Görsel Kaynakça

YAZAR BİLGİSİ
Dilara Aydın
Dilara Aydın, 1998 yılında İzmir'de doğdu. 2016 yılında Namık Kemal Üniversitesi Sosyoloji Lisans programından mezun oldu. Bakırçay Üniversitesinde yüksek lisansına devam ediyor. Doğayı ve yolda olmayı seven gezgin ruhlu biri. Sosyoloji, felsefe, yeni medya ve sanatın her alanına bir şekilde tesir etmekten keyif duyar. Sosyoloji ve yeni medya alanında kendisini geliştirmek isteyen Dilara, MozartCultures ekibinde yazar olarak yer alıyor.
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.