GENDER101 SERİSİ – CİNAYETE KURBAN GİDEN KADINLARA İTHAFEN

Sizlerle Gender101 serisi başlatmak istiyoruz. Toplumsal cinsiyet adına nosyon oluşturacak girişler yapacağız. Keyifli okumalar.

25.03.2020
GENDER101 SERİSİ – CİNAYETE KURBAN GİDEN KADINLARA İTHAFEN

Artık öyle yorgun, öyle kırgınız ki. Söylenecek tüm sözcükleri tükettik, akıtacak tüm gözyaşlarımızı akıttık. Her zaman “bu son olsun” diyoruz, ancak hiçbir zaman son olmuyor. Kadın cinayetlerini ve kadına yönelik şiddeti yakın zamanda durduramayacağımız ne yazık ki aşikar. Herkesin kendince bir çözümü var; idam, kimyasal hadım, yeni kanunlar, pembe otobüsler gibi fikirleri sıkça duymaktayız. Ancak tüm bu fikirlerin üstünde olan, kulaklarımızda yankılanan tek bir ses var: “Ölmek istemiyorum.” Erkekler tarafından şiddete maruz kalan ve öldürülen tüm kadınların sesi olmak zorundayız. Cinayetlerin failleri, yani erkekler, neden bu cinayetleri işliyor, neden şiddete başvuruyor bunu anlamalı ve kendimiz başta olmak üzere, şiddeti tüm dereceleriyle hayatımızdan çıkarmalı ve şiddetin bir çözüm olmadığının bilincine varmalıyız. Ayrıca cinsiyet eşitsizliklerinin getirdiği olumsuzlukları ve sosyalizasyonu pasifize etmek için sorunun temeline inmeli ve bu temeldeki yanlış inşaaları kaldırmalı veyahut düzeltmeliyiz.

 Toplumsal cinsiyet rolleri, sosyal-kültürel davranış ve tutumların “kadınlık” ve “erkeklik” rolleri üzerinden yansıtılmasıdır. Toplumsal cinsiyet paradigması gerçekliğin sosyal inşası ile kadınlık ve erkekliği kavramlaştırır. Böylelikle roller ve kimlikler cinsiyet sahibi olurlar. Bu roller yıkılabilir ve yeniden inşa edilebilir. Toplumlarda meydana gelen çoğu acının, şiddetin, cinayetin sebebi bu toplumsal cinsiyet rollerinden kaynaklanmaktadır. Yazıyı fazla literatür bilgisine boğmadan, daha temelden devam etmek ve toplum gerçekliklerini göstermek daha etkili olacaktır. Öncelikle şunu belirtmeliyim ki, cinsiyet eşitsizliklerinin sadece kadına yönelik negatif getirileri yoktur. Erkekler de kadınlar gibi bu konudan muzdariptirler. Erkeklerin yaşadığı acılar fazla gün yüzüne çıkmasa veya çıkarılmak istenilmese de ivedilikle çözülmesi gereken sorunlardan bir tanesidir ama erkeklik konusunu bir sonraki yazımızda inceleyeceğiz. Toplumsal cinsiyet eşitsizlikliği sorunları halka gibidir; her sorun bir diğer sorun ile ilişkilidir. Yani, halkanın birini çözdüğümüzde diğerlerini çözmek daha kolay olabilir.

 Günlük hayatta bizler çoğu zaman farkına varmazken rollerimiz bize empoze edilir. Sosyal medya, haberler, reklamlar, diziler, filmler, klipler, şarkılar ve hatta yemek kültüründe bile bizlere açık veya örtülü olarak bu roller dayatılmaktadır. Konuşma tarzımızın, kullandığımız argolar ve küfürlerin bile cinsiyet kimliği vardır. Dil ile cinsiyet arasında birebir ilişki olduğuna dair gelişen yargıyı, argo ve küfürlerde görmek mümkündür. Ataerkil toplumlarda “kadın”ın, hem kültürel hem de dilsel kodlar açısından bakıldığında “öteki” olarak konumlandığına örnek olarak gösterilebilecek küfür ve argo, erkek egemenliğinde bir alan ve söylem olarak karşımıza çıkar. Kullanılan küfürler erkeğe yönelik olsa da, bu durumdan etkilenen erkeğin annesi, kız kardeşi veya eşidir. Çünkü kadın erkeğin “namusu” olarak görülür ve ona hakaretler etmek, onu küçük düşürmek bir erkeğin canını yakmak için yeterlidir. Küfreden, kadın da olsa erkek de olsa kadın cinselliğine gönderme yapılması toplumdaki temel tabunun kadın cinselliği olduğunun da göstergesidir.(1) Örnekler ve araştırmalar çoğaltılabilir fakat her alandan kısa örneklerle konunun merkezine tekrar dönebiliriz. Örneğin kadınlar reklamlarda genellikle meta ile özdeşmiş duruma düşerken hazzı, cinselliği veya ev işlerini çağrıştırır. Yapılan bir araştırmaya göre reklamlarda cinsel retorik olarak kadın bedeni temsilleri şu şekillerdedir; soyunan beden imgesi, sportif/idealize edilmiş fit beden, aktif cinsellikte sunulmuş beden, duygusallaştırılmış, rekabet halinde ve fetişleştirilmiş kadın bedeni gibi temsiller söz konusudur. Kadının nesne olarak sunumunun, toplumdaki erkek mülkiyetinin, hâkimiyetinin örtük bir ifadesi olduğu da ayrıca not edilmiştir.(2) Erkek ise genelde para kazanan, elde eden, tadilat/tamirat yapan, güçlü ve kuvvetli karakterlerde rol bulur. Günlük hayatta sürekli olarak bu kodlara ve normlara maruz kalıyoruz. Bu konu hakkında verilebilecek örnek sayısı yüzlerce olabilir ancak kuşbakışı gözlemde bile sorunun ve şiddetin kaynağının her dokuya nüfuz etmiş olduğunu anlamaktayız. Yani bu roller, erkek savunmalarında sıkça gördüğümüz “kıskandığım için öldürdüm”, “aldattığını düşündüm”, “sözümü dinlemedi” gibi sığ ifadelerin alt yapısıdır.

 Son olarak şunları bilmekte fayda var; pek çok erkek şiddeti korku kaynaklıdır. Korku, erkek hegemonyasında erkekliğe atfedilen özellikler ve rollerden beslenmektedir: Kendi iktidarını kaybetme korkusu, erkek olamamaktan duyulan kaygılar, erkekliğe zarar verileceği korkusu, tam erkek görülmemekten doğan kaygılar gibi… Ve tüm bu korkular şiddeti besler. Ayrıca, ataerkil zihniyetin yaygınlığı ve eril tahakküm ile birlikte fiziksel, sembolik ve sözel şiddet bazen bir jestte, kullanılan sözcükte, tonlamada saklı olabilir.

 Şiddetin son bulması için tüm bireyler toplumun dayatmış olduğu şiddet besleyen rollerden uzak durmalı, ne kendisine ne de başkasına uygulamalıdır. Çünkü bir erkeğin kibar konuşması, manikür yaptırması, cilt bakımı yapması onu daha az erkek yapmayacağı gibi küfür etmesi, kız arkadaşını kısıtlaması, kavga etmesi onu daha fazla erkek yapmaz. Yemek ve temizlik yapmamak, çocuk sahibi olmamak bir kadını yarım ya da daha az kadın yapmayacağı gibi tam tersi durum bir kadını daha fazla kadın yapmaz. Bu rollerden ve sosyalizasyon sürecinden kurtulmak imkansız gibi görünse de bu süre bireyin bilinçlenmesiyle paraleldir. Şiddetin kaynağını kökünden kazamayacak olsak bile şiddete karşı cezai ve caydırıcı yaptırımlar son derece önemlidir. Bireyin aydınlanması tahakkümün dönüşümünü tek başına durduramaz ancak hepimiz bir şekilde bilinçlenip hareketlerimize; sözlere, kelimelere, tavırlara, tonlamalara dikkat ederek başlangıç için büyük adım atmış oluruz. 

 

Kaynaklar:

Siyasal Bakış Programı, Doç. Dr. Hasan Bahadır Türk ve Yrd. Doç. Dr. Mehmet Bozok ile “Egemen Erkeklik Anlayışı” 10 Mart 2015 yayın programı.

Yalova Sosyal Bilimler Dergisi, Duygu Dumanlı. “Reklamlarda Toplumsal Cinsiyet Kavramı ve Kadın İmgesinin Kullanımı; Bir İçerik Analizi” (2011)

Referanslar:

(1)Tüzin, Derya. “ARGO VE KÜFÜR BAĞLAMINDA CİNSEL EYLEMİN NESNESİ OLARAK “KADIN”. Millî Folklor, 2006, Yıl 18, Sayı 71.

(2) Batı,Uğur. “Reklamcılıkta Retorik Bir Unsur Olarak Kadın Bedeni Temsilleri.”, Kültür ve İletişim, 2010, sayı:13, sayfa:129. 

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.