Tarsus Gözlükule Höyüğü’nün Yerleşim Tarihi

28.09.2020
Tarsus Gözlükule Höyüğü’nün Yerleşim Tarihi

tarsus-gozlukule-hoyugunun-yerlesim-tarihi

Gözlükule Höyüğü, Akdeniz’in kuzeydoğu kıyı şeridinde yer alan Çukurova’da Toros Dağları’na geçit veren Gülek Boğazı’nın güneyinde bulunmaktadır. Günümüzde, höyük Tarsus ilçe merkezinde yer alır ve Mersin iline bağlıdır.Yaklaşık 300×150 m boyutlarındadır. Binlerce yıl süregelen yerleşim sonucunda biriken katmanlardan oluşan, doğal olmayan bu tepe ovadan yaklaşık 22 m yükselir, ancak katmanların alüvyon dolgusunun içinde en az 10 m daha devam ettiği bilinmektedir.

tarsus-gozlukule-hoyugu

Höyüğe Neolitik Çağ’dan itibaren sürekli yerleşilmiştir. Araştırmalar ve bulgular sayesinde anlaşılır ki höyüğe en erken yerleşim M.Ö 7 bin yılında kurulan bir köy ile başlar. Tarım ile geçinen bir köy olmasına rağmen bu çok eski dönemlerde bile Gözlükule‘nin komşu bölgelerle ticari ilişkiler içinde olduğunu; Torosların kuzeyinde kalan Kapodakya da bulunan obsidyen kaynaklarından elde edilen taş aletlerine burada rastlanmasından anlıyoruz. Ayrıca bu dönemde obsidyenin kayıklarla deniz aşırı olarak Kıbrıs, Filistin, İsrail vb. yerlere ulaşan bir ağ ile dağılımı yapıldığı bilinmektedir.

gozlukule-hoyugunun-yerlesim-tarihi

Yerleşme geçimini tarım ürünlerinden sağlayan bir köyden gelişerek M.Ö 3000 yılın ortalarından itibaren bitişik nizam evlerin kalın bir sur duvarı içine konumlandırıldığı bir kente dönüşür. Hem ev hem atölye olarak kullanılan bu binalar sokaklarla birbirlerinden düzenli bir şekilde ayrılırlar. Bunlardan yerleşimin gelişigüzel olmadığını ve tasarlanarak yapıldığını anlatıyor.

Yerleşmenin komşu bölgelerle ilişkisi M.Ö 3000’in ikinci yarısından itibaren ciddi bir artış gösteriyor. Bu dönemin ilginç bir hadisesi ise büyük kulplu bir takım içki kaplarının, gaga ağızlı testilerin ve yayvan çark yapımı tabakların Ege’den Amoanos dağlarına kadar geniş bir bölgeye yayılmasıdır. Daha önce bireysel ve küçük çapta sürdürülen alışverişler ilk kez bölgesel ve hatta tüm Doğu Akdeniz’i kapsayan bir ağa dönüşmüştür.

Bu sürecin gelişiminde en önemli etmen maden üretimi ve ticaretin sağladığı ekonomik getiridir. Toros dağlarında bulunan bakır, kalay, gümüş yataklarından çıkan madenler burası üzerinden Akdeniz’e dağıtılmıştır. Bu dönemde Gözlükule’nin köyden bölgesel bir ticari merkez olan kente dönüşüm sürecini görüyoruz. Tacir ve zanaatkarların Mezopotamya’dan Ege’ye kadar olan geniş bir bölgede altın ve yarı değerli taşlardan yapılan ziynet eşyaları, altın, gümüş ve tunçtan yapılan kaplar, küçük seramik şişelerde gönderilen parfümler gibi özellikle kolay taşınabilien lüks malzemelerin ticaretinin yapıldığını görüyoruz. Gözlükule’de yaşayanların da bu ticari ağa ortak olduğu Suriye şişesi adı verilen parfümlü yağların taşındığı kapların hem ithal hem yerli çeşitlerine burada rastlanmış olmasından anlaşılıyor.

 

 

M.Ö 2000 yıl süresince bazen doğal bazen dışarıdan gelen saldırılar sebebiyle yıkıla yakıla hayatın inatla devam ettiği kent varlığını sürdürür. M.Ö 1500 civarında bölgeye Hitit Krallığının hakim olduğunu görüyoruz. Hititlerin nüfuzunun giderek artmasının en belirgin göstergesi Gözlükule’nin en yüksek noktasına inşa edilen ve benzerlerinin Hitit başkenti Hattuşa’dan tanınan tapınakların bulunmasıdır. Hitit kralının hizmet karşılığı düzenlediği çivi yazılı toprak bağış belgelerine rastlanmıştır. İçeriğinden öte bu Gözlükule’de 2000 yıla ait bir çivi yazılı belge bulunmuş olması  ve bunun da burada yöneticilere ait bir arşiv olması ihtimalini akla getirmiştir. Bu dönemde bölgenin Hitit  Krallığının önemli bir merkezi olduğunu hem mimari kalıntılardan hem mühürler ve mühür baskıları gibi bürokratik malzemenin niteliğinden hem de seramik malzemenin bazı unsurlarının İç Anadoluda’ki Hitit merkezlerine olan benzerliğinden anlıyoruz. M.Ö 2000 yılın sonları nedeni tam olarak anlaşılmayan bir biçimde Hitit Krallığı’nın dahil olduğu kuvvetli ve merkeziyetçi devletlerin ya yıkılması ya da zayıflamasına tanık olur. Bu karmaşık dönemde Gözlükule dahil birçok yerleşim yeri yıkılır. Fakat yıkıntıların üzerine hemen geri yerleşen şehir sakinleri hayatına devam etmeye çalışırlar. Bu arada bir takım yeni bağlantılar da kurulur. Bunlar arasında en çok dikkat çekeni Ege tipi çanak çömleklerin hem ithal edilmesi hem de yerel olarak üretilmesidir. Ayrıca bu kerpiç yıkıntısının üzerinde çok tahrip olmuş biçimde bulunan mimari kalıntılar, yerleşimin yıkımının hemen sonrasında tekrar inşasına başlandığının bir işaretidir. Yerleşimin M.Ö 2000 yılının sonunda bütün Doğu Akdeniz’i etkisi altına alan önemli değişimlere gebe bu dönemde esnek bir strateji izleyerek eski bağlantılarını koparmadan bölgede gelişen fırsatlara kendini dahil ettiğini görmekteyiz.

M.Ö 1000 yılda öncelikle bir toparlama dönemi geçiren yerleşim zaman içinde tekrar komşu bölgelerle ilişki kurarak bölgesel önemli bir merkez haline gelir. Bu dönemde  Geç Asur İmparatorluğu Torosların maden kaynaklarına erişebilmek amacıyla buralara kadar yayılmaya başlar. Sonunda Çukurova Bölgesi de bu imparatorluğun kontrolüne girer, kente Asurlu bir vali yerleştirilir. Bu dönemde yerleşimin hep merkezi olan tepeden etrafa yayıldığını söyleyebilirz. Buradaki kalıntılar kentin bu dönemde çok kalın bir sur duvarı ile çevrelendiğini gösterir.

Bundan sonraki dönemlerde kentin merkezi kuzeye yani düzlük alana kaymaya devam eder. Öyle ki Roma İmparatorluğu Döneminde antik kent merkezi artık tamamen Osmanlı Dönemi dahil günümüz Tarsus ilçesinin merkezini oluşturan alana konumlanmıştır.

Höyüğün en üst katmanı Orta Çağa tarihlendirilmektkedir. Ve tek tük rastlanan Ermeni Krallığı Dönemi sikkeleri dışında kazılarda ele geçirilen malzeme buradaki esas yerleşimin Abbasilere ait olduğunu gösterir. Abbasiler höyükteki mevcut Genç Antik Dönem kalıntılarını yer yer tahrip ederek kısmen de tekrar kullanarak üzerine yerleşmişlerdir. M.S 9-10. yy da Abbasiler Bizans İmparatorluğu ile olan çekişmeleri sırasında atlama tahtası olarak kullandıkları Çukurova’ya yerleşirler. Bu dönemde Bizans ve Abbasi İmparatorlukları arasında oluşan sınır bölgesinde kalan  Tarsus’ta yerleşim tekrar höyüğün tepesine kayar. Bu Abbasiler tarafından bilinçli olarak alınmış bir karardır çünkü höyüğün tepesi şehrin en yüksek noktasıdır ve uzak mesafelere kadar görüş açısı sağlar. Abbasilerin getirdiği değişimleri arkeolojide de görmekteyiz. Mesela konutlarla bağlantılı döşenen atık su tesisatı İslami adetler bağlamında değişen hijyen anlayışının bir parçası olmalıdır. Bunun ötesinde değişen yeme içme kültürünün gündelik  pişirme ve sofra düzenine yansıdığını görüyoruz. Ayrıca seramiklerde imparatorluğun hem sanatsal hem de kültürel olarak mezopotamya ile bağlılığını görmekteyiz. Bu buluntular burada  oturanların Abbasilerin iktidar sahibi kişilerine ve ailelerine ait olduğunu işaret etmektedir.

Anlaşıldığı üzere Gözlükule Höyüğü binlerce yıl boyunca Çukurova Bölgesi’nde yaşayan insanlar için hem geçim kaynağı hem barınak hem de komşu bölgelerle olan ilişkilerin geliştirildiği önemli bir işleve sahip olmuş ticari ve kültürel bir merkezdir.

Yazar: Hatice Dağlıkan

 

KAYNAKÇA

 

YAZAR BİLGİSİ
Hatice Dağlıkan
Hatice DAĞLIKAN 1999 yılında Mersin'de doğdu.2017 yılında Tarsus Fen Lisesi'nden mezun oldu ve 2018 yılında Mersin Üniversitesi Mimarlık Fakültesi'nde üniversite öğrenimine başladı. Mersin'de ikamet etmektedir. Mimarlık tarihi, arkeoloji ve mitoloji özel ilgi alanlarıdır. Oyun oynamayı, okumayı, müzik dinlemeyi, yeni diller öğrenip farklı kültürler tanımayı ve belgesel izlemeyi sevmektedir. Bu platformda yazmasının temel amacı insanların çevresinde gördüğü eserler hakkında fikirlerinin oluşmasını sağlayabilmektir.
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.