Çatalhöyük’te İnsanlar Nasıl Bir Yaşam Sürdü?

24.06.2021
Çatalhöyük’te İnsanlar Nasıl Bir Yaşam Sürdü?

‘’Mellaart bizlere çok benzeyen insanlar tarafından iskân edilmiş bir yer bulmuştur. Bu insanlar da bizler gibi yiyeceklerini kendileri yetiştirmiş, hayvan avlamış, aletler ve binalar yapmışlardır. Her yapıda olasılıkla 5-10 kişi arasında değişen bir aile yaşamıştır. Evlerde yaşamak, zanaat işleri, yemek pişirme, yemek yeme ve uyuma için kullanılan bir ana oda ile depolama ve yiyecek hazırlanmasında kullanılan yan odalar vardır. Bütün bunlar o döneme ait bir yerleşme için, her ne kadar büyük olsa da, oldukça standarttır. Fakat Çatalhöyük’ün farklı bazı özellikleri vardır. İnsanların içinde yaşadığı binalar ya birbirine yapışıktır, ya hiç sokak yoktur ya da çok az sayıda mevcuttur. Evlere damların üstünden ulaşılıyor ve merdivenle aşağı inerek içeri giriliyordur.’’ (Hodder, 2006, s.11).

Çatalhöyük’ün Tarihçesi

Asya ve Avrupa kıtaları arasında bir köprü görevine sahip Bereketli Hilal’de toprakları bulunan Anadolu, geçmişinde birçok kültüre ev sahipliği yapmış, farklı dönemlere ve gelişmelere şahitlik etmiştir. Bunlardan birisi de 9.400 yıl önce kurulmuş Neolitik Dönem yerleşimi olan Çatalhöyük’tür. MÖ 7.400-6.000 yıllarında bu kentte yaklaşık olarak 8.000 kişinin yaşamış olduğu düşünülmektedir. Çatalhöyük, kazılar sırasında elde edilen  bulgularıyla ve insanların avcılıkla toplayıcılığa dayalı göçebe bir yaşamdan yerleşik hayata ve tarım toplumuna geçtiği diğer Neolitik Dönem yerleşimlerini geride bırakıp kentleşme evresine geçmesiyle öne çıkmaktadır.

 

Çatalhöyük, bugünden 9.400 yıl önce, Çarşamba Çayı’nın birikinti konisi üzerinde, Eski Konya Gölü kenarındaki 13,5 hektarlık bir alanda kurulmuştur. 2.000 yıl kesintisiz iskân edildiği düşünülen Çatalhöyük, Neolitik Dönem’e ait özellikler gösteren “Doğu Çatalhöyük” (MÖ 7400–6200) ile Kalkolitik Dönem’e ait özellikler gösteren  “Batı Çatalhöyük” (MÖ 6200–5200) olmak üzere iki höyükten oluşmaktadır. Bu yerleşkede yaşayan insanlar eski evlerini terk ettiklerinde, evlerin içini doldurup üstüne yenisini inşa etmişlerdir. Bundan dolayı 21 metre uzunluğunda 18 ayrı iskân tabakası bulunan Doğu Çatalhöyük, yerleşimin merkezi konumundadır. Batı Çatalhöyük ise bugünkü ova kotunun 2 metre altında, 8 metre yüksekliğinde Kalkolitik Dönem’in özelliklerini göstermektedir.

21 . yüzyılın sosyal ve ekonomik düzeyinin temelini oluşturan Neolitik Çağ, insanlığın kültürel evriminde ve gelişimindeki en önemli evre olarak bilinmektedir. Bu dönemde insanoğlunun yaşam ve geçim tarzında köklü değişiklikler olmuştur. Bu köklü değişiklikler, insanların geçici doğal barınaklardan kalıcı yerleşim yerlerine, avcılık ve toplayıcılıktan üretime, yani tarım ve hayvancılığa geçişidir. Besin üretimine dayalı köy yaşantısının ortaya çıkışı, günümüz uygarlıklarının temellerini oluşturduğu için Neolitik Çağ, özel bir öneme sahiptir. Anadolu ve Yakın Doğu’nun bazı bölgelerinde ortaya çıkan bu yeni yaşam biçimi, gelişmesini tamamlayana kadar (yaklaşık 4.000 yıl) bu bölgede kalmıştır. Daha sonra Avrupa içlerinde de etkisini göstermiş ve Avrupa uygarlığının oluşmasına katkı sağlamıştır (Özdoğan, 2007, ss. 9-21).

Kazı Süreci

İnsanlığın tarih öncesi dönemlerinin anlaşılmasına dair kilit bir yerleşim yeri olan Çatalhöyük, ilk olarak 1958 yılında James Mellaart, David French ve arkadaşları tarafından keşfedilmiştir. 1961 yılında başlayan kazılar 1965 yılına kadar Ankara’daki İngiliz Arkeoloji Enstitüsü tarafından gerçekleştirilmiştir.

Mellaart’ın kazıları boyunca, Doğu Çatalhöyük’ün güneybatısındaki 16 tabakada yüzlerce bina incelenmiş, araştırmaların yayımlanmasıyla höyüğün uluslararası önemi de gözler önüne serilmiştir. Doğu Çatalhöyük MÖ 5500’lerde terk edilmiş ve Batı Çatalhöyük’e geçilmiş; bir daha da eski kentin üzerinde bir başka yerleşim kurulmamıştır.

Bu büyük yer değiştirmenin nedeni hakkında herhangi bir bulgu yoktur. Ancak bunun bir göç ya da genişleme olmayıp yalnızca bir yer değiştirme olması, akla belki de yeryüzünün ilk salgın hastalığının Çatalhöyük’te yaşanmış olabileceği ihtimalini getirmektedir. O günün inanışları çerçevesinde kentin tanrılarca lanetlendiği düşünülüp bu söylencenin dilden dile dolaşması ile kimse bu mekâna yeniden yerleşmeye cesaret edememiş olması da düşünülmektedir. Batı Çatalhöyük’te yapılan çalışmalar sonunda 13 yapı katı açığa çıkarılmıştır. En erken yerleşim katı MÖ 5500 yıllarına tarihlenmektedir. Doğu Çatalhöyük, Neolitik Çağ’ın; Batı Çatalhöyük ise Kalkolitik Çağ’ın buluntularını verir. Çeşitli sebepler dolayısıyla kazılara 1993 yılına kadar uzun bir ara verilmiş, daha sonra Standford Üniversitesinden arkeolog Ian Hodder başkanlığında kazılara tekrar başlanmıştır.

Çatalhöyük’te Günlük Hayat 

Çatalhöyük, hayvanların evcilleştirildiği ilk yerleşke değildir ancak sığırlar, ilk kez bu toplumda evcilleştirilmiştir. Avcı-toplayıcı bir yaşam biçiminden tarım yapan bir topluma geçişi gözlemleyebileceğimiz en uygun yerlerden biridir. Dağ ormanlarıyla ve bereketli topraklarla çevrelenmiştir. Höyüğün etrafındaki sulak alanlarda ise biyoçeşitlilik oldukça fazladır. Yerleşke sakinlerinin, tarlalarını Çatalhöyük’ten 45 dakika uzaklıkta bulunan bugünkü Çumra ilçesi civarında oluşturmuş oldukları ve hayvan sürülerini Çatalhöyük’ten uzakta güttükleri ortaya çıkmıştır.

Evlerin içinde Çatalhöyük sakinleri tarafından yapılan ve binlerce yıldır korunan duvar resimleri, kabartmalar, oyma işleri, pişmiş topraktan ve taştan yapılan; doğumu, bereketi ve bolluğu simgeleyen şişman, iri göğüslü ve iri kalçalı; yanlarında bulunan iki panterin arasında doğum yapar şeklinde betimlenen “Ana Tanrıça” heykelcikleri mevcuttur. Çatalhöyük’ün eski sakinleri, ölülerini evlerin tabanlarının altına cenin pozisyonunda, bazen direkt toprağa bazen de kumaş ya da deriye sarılarak gömmüşlerdir. Bu platformların altında birden çok kişiye rastlandığı da görülmüştür.

Kazılarda Akdeniz kökenli deniz hayvanı kabukları, kolyeler, kemikten yapılmış kemer tokaları, boncuklar, bakır ve kurşun parçaları da bulunmuştur. Obsidyen ve çakmak taşının kesici ve delici özelliğinden yararlanılarak ok, mızrak ucu vb. de yapılmıştır. Bu veriler, insanların maden işleyecek bilgi birikimine ulaştıklarını göstermektedir. Diğer alet ve malzemeler ise pişmiş toprak, taş, ağaç, kemik ve obsidyenden yapılmıştır. Pişmiş topraktan yapılmış kaplar; yiyecek içecek kapları, pişirme kapları, taşıma kapları ve depolama kapları olarak şekillendirilmiştir.

Çatalhöyük sakinleri, yaşadıkları evlerde boğa başlarına ait resim ve kabartmalar, geometrik motifler gibi doğal ve simgesel duvar resimleri çalışmışlardır. Tasvirler arasında yoğun olarak görülen av, dans sahneleri, çeşitli insan ve hayvan resimleri yer almaktadır (Akurgal, 2002, s.5). Bazı kabartmalar boğa başlarının kille sıvanmasından oluşturulmuş gerçek boğa başlarıdır. Hayvan resimleri olarak akbaba, leopar, kuş, yaban geyiği, aslan gibi resimler de görülmektedir. Duvar resimlerinde kilim motifinin günümüzden 9.000 yıl önce Çatalhöyük’te görüldüğü ve sonraları kullanılan motiflerin bu motiflerle alakalandığı söylenilmektedir (Ülkekul, 1999, s.37).

Çatalhöyük’te Mimari

İnsanların yerleşik hayata geçmesiyle yaşam mekânı veya dinî mekânlarla beraber mimari faaliyetler görülmeye başlanmıştır. Çatalhöyük, mimari anlamda ilkleri oluşturduğu düşünülerek incelenecek olunursa yapılar, bal peteği gibi birbirine yapışık ve dışa kapalı şekilde yapılmıştır. Evler arasında avluya açılan geçitler bulunmaktadır. Avluların buna ek olarak ışık alma, havalandırma ve çöplük görevi gördüğü de bilinmektedir. Sokak kavramı henüz oluşmadığı için sirkülasyon, duvarların içerisinde yerleştirilen ahşap dikmelerin taşıdığı sıkıştırılmış kil ve kamıştan yapılan düz çatılar üzerinden sağlanmaktadır. Ahşap merdivenle evlerin içine girilmesini sağlayan tavandaki boşluk, aynı zamanda  odanın içinde yakılan ocak için de havalandırma işlevi görmektedir.

Hayvanlardan veya diğer tehlikelerden korunma amacıyla evlerin cephelerinde olabildiğince az ve yüksekte açıklıklar bulunmaktadır. Ana odanın çevresinde ek olarak ambar veya farklı amaçlarla kullanılan oval, dikdörtgen ya da kare biçimli geçişler bulunmaktadır. Çatalhöyük’ün kerpiç evlerinin içinde yakılan ateşin isinden dolayı senede -hatta bazen ayda bir-, iç duvarları ve zeminleri yeniden sıvayarak 45-90 yıl boyunca kullanıldıkları düşünülmektedir. Her evin, yanındaki eve bitişik olan kendi dış duvarı vardır. Bu bağımsız duvarlar, evlerin yıkılıp tekrar inşa edilmesi sürecinde diğer evlerin zarar görmesini engellemektedir. Evi terk ederken bir evin duvarlarının üst kısmı yıkılmakta, evin alt yarısı ise dikkatlice toprakla doldurmaktadır. Bu uygulama, evlerin alt kısımlarının korunarak bugüne ulaşmasını sağlamıştır. Arkeologların sadece ev duvarlarının alt kısımlarına ulaşıyor olmasının nedeni de evlerin üst kısımlarının ve ikinci katların eski ev sakinleri tarafından sistematik bir şekilde yıkılmış olmasıdır. Yeni evler, bu şekilde toprakla doldurulan eski evlerin yarısının üstüne inşa edilmiştir. Aynı yerde 6 yapının birbiri üstüne inşa edildiğine dair kanıtlar mevcuttur.

Kazıların başladığı zamandan günümüze kadar geçen süreçte, dünya üzerinde benzer yerleşmelerin bulunması, Çatalhöyük’ün bu açıdan tek olmadığını ortaya koymuştur. Fakat farklılığını  hâlâ korumasını sağlayan, sanatsal ve mimari açıdan kendine has özelliklerinin olmasıdır.

Yazar: Hatice Dağlıkan
Editör: Emine Türal

Kaynakça

Görsel Kaynakça

deneme bonusu veren siteler casino siteleri

YAZAR BİLGİSİ
Hatice Dağlıkan
Hatice DAĞLIKAN 1999 yılında Mersin'de doğdu.2017 yılında Tarsus Fen Lisesi'nden mezun oldu ve 2018 yılında Mersin Üniversitesi Mimarlık Fakültesi'nde üniversite öğrenimine başladı. Mersin'de ikamet etmektedir. Mimarlık tarihi, arkeoloji ve mitoloji özel ilgi alanlarıdır. Oyun oynamayı, okumayı, müzik dinlemeyi, yeni diller öğrenip farklı kültürler tanımayı ve belgesel izlemeyi sevmektedir. Bu platformda yazmasının temel amacı insanların çevresinde gördüğü eserler hakkında fikirlerinin oluşmasını sağlayabilmektir.
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.