Türk Mûsikîsi’nin Nar Çiçeği: Cinuçen Tanrıkorur

Türk Mûsikîsi’nin Nar Çiçeği: Cinuçen Tanrıkorur

İnsanoğlu tarih boyunca ses dediğimiz kavramı toplumsal olarak çözümleme ve değerlendirme ihtiyacı duymuştur. Sürekli olarak etkileşim halinde olan ve “seslerle gerçekleştirilen bu anlatım sanatına “müzik” denir.” (Say, 2010:17).
Müzik, dil ile beraber bir milletin en doğal kültürel ürünüdür. Toplumun geleneğini ve yaşayış tarzlarına dair derin ipuçlarını gösterir. Ayrıca müziğin kendine özgü tarifleri dışında, manevi değere sunduğu hizmeti de şüphesiz kabul etmek gerekecektir.

Türk Müziği de geniş coğrafyaların sesi olmuştur. Balkanlar ve Doğu Avrupa bölgelerinde görülen Türk Mûsikisi’nin tesirleri “XVI-XVIII. asırlarda Hindistan’da özellikle Delhi, Agra ve Lahor saray(larına)” (Ak, 2014: 20) kadar uzanmıştır. Fârâbî’den başlayacak olursak İbn-i Sina’ya, Hâfız Post’a, Buhurîzade Mustafa Itrî Efendi’ye, Hammamî-zâde İsmail Dede Efendi’ye, Tanburî Cemil Bey’e, Yesârî Asım Arsoy ve yakın dönemin mûsikîşinas isimlerinden üstad Cinuçen Tanrıkorur’a varıncaya kadar daha bir sürü ismin bu kültürün içerisinde olduklarını görmekteyiz.

Cinuçen Tanrıkorur, 20 Şubat 1938’de İstanbul’da Fatih-Mutaflar’da doğdu. Babası Zaferşan, annesi Kırım asıllı Adalet Hanım’dır. Cinuçen kelimesi babasının isminin Kazan Türkçesi’nde “muzaffer, galip” anlamındaki karşılığıdır (Özcan, 2010: 572). Çok küçük yaşlarda iken özellikle şiir ve mûsikîye olan hassasiyetinin bizzat ailesi tarafından geldiğini söylemeliyiz. Haziran 1956’da İtalyan Lisesi’ni bitiren Tanrıkorur Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’ne (Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi) kaydoldu. Ağustos 1960’ta İstanbul Radyosu’na ud sanatçısı olarak alındıysa da bir buçuk yıl sonra bu görevden ayrıldı (Özcan, 2010: 572). Yaşamının devamında çeşitli devlet kademelerinde bulunmuş ve TRT’de çeşitli görevler üstlenmiştir. Hastalığı sebebiyle böbrek nakli için Amerika Birleşik Devletleri’ne gönderildi. 1991’de yurda döndü; ancak hastalığı zamanla ilerledi ve 28 Haziran 2000 tarihinde vefat etti (Özcan, 2010: 572).

Kendisini ud virtüözü olarak tanıtılmasıdan ziyade yalnızca mûsikîye ilgi duyan bir kişi olarak görür. Özellikle üzerinde durduğu husus Türk kültürünü ve dilini kusursuzca ifade edebilmektir. Dil ile mûsikî arasındaki bağı iyi kavrayan Cinuçen Tanrıkorur’un geçmişine beslediği derin duygularını bestelerinde görmek mümkündür.
Meşhur şarkısı olan “Günaydınım, Narçiçeğim”in ise kendisine has bir hikâyesi vardır.

“Nar Çiçeği Efsanesi, 6 Mayıs 2002
Bir Hint efsanesine konu olmuştur ‘narçiçeği’.
Efsaneye göre Lahor’un narçiçeği Anarkali, halktan bir gence âşık olan Hint prensesinin adıdır… Bu aşk, Anarkali’nin imparator babası tarafından yasaklanır. Gel gör ki aşk bu, ferman dinlemez. Aşıklar yasağa rağmen buluşmaya devam edince İmparator’un emriyle askerleri, bu iki genci aşktayken yakalarlar… Ve güzel Anarkali’yi, çarşının içerisindeki bir duvara diri diri gömerler. Duvarın tepkisine bakın ki Prenses’in gömüldüğü yerde, her bahar narçiçekleri açarmış. Hem “Anarkali” de, Hint dilinde ‘narçiçeği’ anlamına gelmekteymiş… Hâsıl-ı kelâm yakıcı bir efsane… Bu efsanenin çiçeği, Fevzi Halıcı’nın ünlü şiirine kaynak olmuş. Cinuçen Tanrıkorur’un da udunun tellerinde hayat bularak, Kürdilihicazkâr şarkıya dönüşmüştür (Karakurt, 2013:21-22).

Kültürün içerisinde yaşayan hikâyenin dominant anlatım ile mûsikîye yakıştırılması fevkalâde bir ürünü ortaya çıkarmıştır. Türk mûsikîsinde bu gibi örneklerle karşılaşmak aslında ne kadar duyarlı bir sanatın olduğuna da işaret etmektedir.
Türk mûsikîsi pek çok siyasî çıkarımlar gereği trajikomik şekillerde ifade edilse dahi (Sanat müziği, Halk müziği) bir bütün olarak değerlendirildiğinde bahsi geçen geniş coğrafyalardaki insanların duygularını dile getirmiştir.

Küreselleşen dünya sisteminin etrafında can çekişen kültürlerin yalnızca şekilcilikten öteye geçemeyen müzik algılarının nelere mâl olduğunu hesap etmek yapılması gereken elzem bir duyarlılıktır. Bu konu ile alakalı olarak Cinuçen Tanrıkorur’un yetiştirmiş olduğu öğrencisi Prof. Dr. Gülçin Yahya Kaçar’ın bir tespitine göre: “Radyo ve televizyonlarda bu mûsikîyi icrâ eden sanatçıların yıllardır çoğu zaman aynı repertuarı monoton, cansız, nisbeten kalitesiz bir şekilde icrâ etmesi bu mûsikîye olan talebin, desteğin azalmasında rol oynamıştır.” (Kaçar, 2009: 100)

Günümüzde Türk mûsikîsi dinleyicisinin bilinçli bir kulağa sahip olması gerekmektedir. Bilinmelidir ki üstün kültür daha aşağıdaki kültürün bütün damarlarını yok etmeden rahatlayamayacaktır.

Yazar: Mehmet Öner

KAYNAKÇA 

  1. AK, A. Ş. (2014). Türk Mûsikîsi Tarihi, (s. 20) Ankara: Akçağ Yayınları.
  2. KAÇAR, G. Y. (2009). Türk Mûsikîsi Üzerine Görüşler (Analiz ve Yorumlar), (s.100) Ankara: Maya Akademi. 
  3. KARAKURT, İ. (2013). Nar Günlükleri, Türk Dili Dil ve Edebiyat Dergisi (Cilt. CV, Sayı. 742 Ekim, s.21,22).
  4. ÖZCAN, N. (2010). Cinuçen Tanrıkorur, TDV İslâm Ansiklopedisi ( Cilt. 39, s. 572). İstanbul. 
  5. SAY, A. (2010). Müzik Tarihi, (s.17) Ankara: Müzik Ansiklopedisi Yayınları.

Görsel için kaynakça:

Erişim adresi: https://twitter.com/dergahyay/status/1277204410666450945 

( 5 Ekim 2020, 17.02 )

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.