Ortadoğu’nun bilim insanı: İbn Sîna

15.09.2019
Ortadoğu’nun bilim insanı: İbn Sîna

İbn Sînâ Metaziği ve Psikolojiye Bakışı


Doğu’da İbn Sînâ, Batı’da Avicenna ”Filozofların Prensi” olarak bilinen ve Ortadoğu bilginleri tarafından kendisine “eş-şeyhü’r-reîs” ünvanı verilmiş bilginden bahsediyoruz. M 980’de Özbekistan’ın Buhara yakınındaki Afşana köyünde dünyaya geldi. Babasının ilme merakından ötürü felsefe, geometri ve Hint matematiğiyle ilgili konuların tartışıldığı bir atmosferde yetişme imkanı buldu. Bu nedenle felsefeye aşinalığı küçük yaşlarda başlamıştır demek mümkündür. Normal seviyenin üstünde bir zekaya sahipti. Kuran ezberi yaptı, İslami İlimlerde ihtisas sağladı, dil ve edebiyat alanında dersler aldı. İlk hocası olan babasından felsefe, geometri, aritmetik eğitimi aldı. Babasının isteğiyle Hint matematiği dersi aldı ve ek okumalarına başladı. İbn Sînâ, Nâtilî’den Porphyrius’un Îsâġūcî (Eisagoge) adlı mantık kitabını okumaya ve bu çerçevede tartışmalar yapmaya başladı. Bir süre sonra mantık alanında hocasının yetersiz kaldığını düşünen Bir süre sonra mantık alanında hocasının yetersiz kaldığını düşünen İbn Sînâ, konuyla ilgili eserleri kendi kendine okumaya ve şerhleri incelemeye başladı. Bu arada Öklid’in Elementler’inin baştan beş altı bölümünü yine Nâtilî’den okudu, kitabın geri kalan kısmını ise kendi kendine çözmeye çalıştı. Ardından Batlamyus’un el-Mecisṭî’sine (Almagest) geçti; eserin başlangıç kısımlarını bitirip geometrik şekillerle ilgili bölümüne ulaşınca hocası kitabın diğer kısımlarını kendi kendine okuyabileceğini söyledi. Sonuçta İbn Sînâ astronomide de oldukça ileri bir seviyeye ulaştı. Nâtilî Gürgenç’e gitmek üzere Buhara’dan ayrılınca İbn Sînâ fizik, metafizik ve diğer felsefî konularla ilgili metinlere ve bunların şerhlerine yöneldi. Bu çalışmalar neticesinde felsefenin bütün disiplinlerinde iyi bir donanıma sahip olduktan sonra tıp tahsiline başladı. , konuyla ilgili eserleri kendi kendine okumaya ve şerhleri incelemeye başladı. Bu arada Öklid’in Elementler’inin baştan beş altı bölümünü yine Nâtilî’den okudu, kitabın geri kalan kısmını ise kendi kendine çözmeye çalıştı. Ardından Batlamyus’un el-Mecisṭî’sine (Almagest) geçti; eserin başlangıç kısımlarını bitirip geometrik şekillerle ilgili bölümüne ulaşınca hocası kitabın diğer kısımlarını kendi kendine okuyabileceğini söyledi. Sonuçta İbn Sînâ astronomide de oldukça ileri bir seviyeye ulaştı. Nâtilî Gürgenç’e gitmek üzere Buhara’dan ayrılınca İbn Sînâ fizik, metafizik ve diğer felsefî konularla ilgili metinlere ve bunların şerhlerine yöneldi. Bu çalışmalar neticesinde felsefenin bütün disiplinlerinde iyi bir donanıma sahip olduktan sonra tıp tahsiline başladı. Tıp ve felsefe bilgisini harmanlayarak psikoloji alanında çeşitli tezler öne süren İbn Sînâ’nın felsefesini inceleyecek olursak Farabi düşünce okulunun içinde olduğunu görürüz. Bu geleneğin en önemli özelliği dinin toplum için vazgeçilmez ilâhî bir kurum olduğu fikridir ve bu fikir bir bakıma her iki filozofun felsefesinin özü gibidir. Aslında İslâm toplumunda Kindî’nin kurduğu felsefeyi geliştirip kurumlaştıran bu iki filozoftur. Daha doğrusu kelâmdan felsefeye geçişi sağlayan Kindî, onu terminoloji, metot ve problemleriyle sistemleştiren Fârâbî, kendi dönemine kadar gelen bu birikimi yeni baştan işleyerek zengin bir külliyat halinde toplayıp değerlendiren İbn Sînâ olmuştur.
Psikoloji, kelime olarak psico: ruh, logos: düzenli söz, bilgi olmak üzere iki sözcükten meydana gelmiş olup ”ruh bilgisi” anlamına gelmektedir. Müslüman düşünürlerin birçoğu çeşitli konulardaki görüşlerinin yanında insanın dini davranışları, özellikle de islami bir kavram olan nefs konusunda geniş açıklamalarda bulunmuşlar, akıl,duyum ve rüya gibi kavramlara yer vermişlerdir. İbn Sînâ, Aristo geleneğine uyarak psikolojiye tabiat felsefesi içinde yer vermekle birlikte nefsin bağımsız ve gerçek bir varlık (cevher) olduğu ve ölümsüzlüğü gibi nefisle ilgili bazı önemli görüşleriyle ondan ayrılır. İbn Sînâ da Aristo gibi nefsi “tabii organik cismin ilk yetkinliği” şeklinde tarif eder (eş-Şifâʾ en-Nefs, s. 10); fakat Eflâtun ve Yeni Eflâtunculuk’tan gelen ruh telakkisine dair literatüre de sahip olduğu için yukarıdaki tanıma rağmen Aristo’nun ruhu bedenin bir fonksiyonu gibi gösteren anlayışına iltifat etmez; aksine nefse gerçek varlık tanıyan, hatta organik varlıklardaki bütün biyolojik, fizyolojik ve psikolojik oluşlarla gök cisimlerinin hareketini de nefislerin işlevi olarak gösteren bir nefis-beden veya nefis-cisim düalizmini tercih etmiştir. Aristo, nefsin bedenle canlılık kazanıp öldüğünde yok olduğunu savunurken, İbn Sînâ, ruhu beden öldükten sonra ölümsüzlük kazanan ayrı kimlikteki bir cisim olarak tanımlar.
İbn Sînâ’nın araştırmalarında gözlem ve deney metodunu kullandığını görürüz. İnsanın ruhsal yapısı hakkında bilgi vermiş, bedensel hastalıkların yanında, ruh sağlığı ve hastalıklarına da değinmiş ve bazı akıl hastalarını tedavi etmiştir. İbn Sînâ insanın duyu ve melekelerini detaylandırarak açıklamış ve Farabi’nin görüşlerini sistemleştirmiştir. Bir duyular teorisi oluşturmuş ve duyuları iç ve dış olarak iki kategoriye ayırmıştır. Dış duyular olarak beş duyumuzu kategorize eder. İç duyu ve melekeleri de kendi arasında 5’e ayırmıştır.

  1. Ortak duyu. Dış duyular tarafından gelen bütün izlenimlerin ayırt edilip algı haline getirildiği duyudur.
  2. Görüntüleri alıkoyma gücü. Ortak duyunun dış duyulardan algıladığı izlenimleri muhafaza eder.
  3. Hayal gücü. Agılanan ve muhafaza edilen suretlerin bazılarını birleştirirken bazılarını ayırır.
    4.Vehm (tahmin, yargı) gücü. Algılanan nesnelerdeki duyu dışı anlamları bildirir. Faydalı-zararlı, iyi-kötü, dost-düşman vs kavramlar.
  4. Hafıza ve hatırlama gücü. Vehm gücünün kendisine ilettiği anlamları muhafaza eder ve hatırlanmasına yardımcı olur.
    İbn Sînâ bu güçleri bu güçleri farklı beyin bölgeleriyle ilişkilendirir. Beyindeki bazı bölgelerin hasara uğramasının o güçlerin faaliyetlerinin durmasına delil olarak gösterir. Bu yönelimi onu bugünki psikoloji akımlarından nörobiyolojinin önsüsü yapar.
    İbn Sînâ, ruhsal rahatsızlıkları beyindeki bozukluklarla sebeplendirir. İç salgı bezleriyle diğer organlar arasında bağlantı kurar ve bu bağlantının sekteye uğramasının ruhsalve bedensel rahatsızlıklara neden olacağını söyler.
    İbn Sînâ’nın telkinle bir ruh hastasını tedavisine örnek olarak orijinal bir anektod vardır. Kendisini öküz zanneden bir hasta muayeneye çağrıldığında , ısrarla kendisinin öküz olduğunu ve kesilmesi gerektiğini söylemektedir. Bunun üzerine kasap kıyafeti giyerek elinde bıçakla hastanın yanına gelen İbn Sînâ, zayıf olduğunu ve kilo alıp geldikten sonra onu keseceğini söyler. Bunun üzerine hasta beslenmesine dikkat eder ve iyileşme süreci başlar. Bu yöntemler günün psikolojisindede önemli bir yer tutar zira melankolide hastanın kilo alması iyileşmenin ilk belirtilerindendir.

Kaynakça:
1) Ömer Mahir Alper / İbn Sina (TDV İslam Ansiklopedisi)
2) Ali Durusoy / İbn Sina (TDV İslam Ansiklopedisi)
3) Hüseyin Peker / Din Psikolojisi
4) Wikipedia
5) Türkiye Ünlüleri Ansiklopedisi

 

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.