Duygusal Zekâ Nedir, Nasıl Geliştirilebilir?

10.12.2020
Duygusal Zekâ Nedir, Nasıl Geliştirilebilir?

IQ ile ölçülen zekâ birçok insan tarafından, insanların okul ve iş yaşamındaki başarısını belirleyen değişmez bir etken olarak nitelendiriliyor. Bazen aileler çocuklarının yüksek IQ puanına sahip olmasıyla övünüp onların hayatta çok başarılı ve mutlu olacaklarını düşünüyorlar. Öyleyse neden yüksek IQ’lu çocuklar, ortalama IQ’ya sahip arkadaşlarına göre hayatta daha başarısız olabiliyor? 1980’lerden bugüne dek yapılan araştırmalar, akademik zekanın bireyin hayattaki başarısına katkısının sınırlı olduğunu ortaya koymaktadır. Akademik zekanın yaşamdaki başarıyı etkileyen faktörler içindeki payı, en kötümser tahminle %4, en iyimser tahminle %20’dir (Cooper & Sawaf, 1997; Goleman, 1998; Akt. Yeşilyaprak, 2001). Dolayısıyla duygusal zekâ konusundaki ilk çalışmalardaki motivasyon, IQ zekâ seviyeleri üst düzeyde olan bireylerin gerek iş gerekse özel yaşamlarında neden her zaman en iyi olmadıklarını araştırmakla başlamıştır. Duygusal zekâ kavramının altındaki temel önerme, başarı ve mutluluğun IQ olarak tanımlanan zekanın ötesinde, başka şeylere bağlı olduğudur. Mamafih IQ ve duygusal zekâ birbirlerine karşıt değil, birbirlerinden farklı yetilere sahip ve aynı zamanda birbirlerini tamamlayıcı niteliktedirler. IQ’su düşük, duygusal zekâsı yüksek yahut duygusal zekâsı düşük, IQ’su yüksek insanlara pek rastlanmaz. Örneğin önemli sorunları çözmek, kritik bir karar vermek, kriz yönetmek gibi süreçlerde EQ, IQ’nun yardımına koşar ve bu konuları daha işlevsel bir şekilde ve daha kısa sürede yapmayı sağlar.

Duygusal zekâ kavramı 1995 yılında çok ilgi topladı. Bu ilgi patlaması Daniel Goleman’ın Duygusal Zekâ: Neden IQ’dan Daha Önemli” adlı kitabıyla doğmuştur. Dr. Daniel Goleman’ın bu kitabıyla beraber duygusal zekâ çerçevesinde yapılan bazı akademik araştırmalar, bazı tanımlar ve bunları ortaya koyan akademisyenler popülerleşti. Duygusal zekadan ilk kez bahseden tabii ki Goleman değildi. Duygular ile ilgili literatür incelendiğinde duygusal zekâ kavramının farklı yazarlar tarafından, farklı şekillerde adlandırılmış olduğu gözlemlenir. Gardner kişisel/içsel zekâ; Thorndike sosyal zekâ adıyla, duygusal zekayla ilgili zekâ alanlarını tanımlamışlardı. Fakat duygusal zekâ terimi ilk kez 1990’da Peter Salovey ve John Mayer tarafından kullanılmıştır. Salovey ve Mayer duygusal zekayı ilk kez ‘’Kendisinin ve başkalarının hislerini gözleyip düzenleyebilmek; hisleri düşünce ve eyleme kılavuzluk edecek şekilde kullanabilmek.’’ olarak tanımlamışlardır. Goleman’ın kitabıyla beraber New Hampshire Üniversitesi’nden Prof. John Mayer ile Yale’den Prof. Peter Salovey tarafından yayımlanan akademik çalışmalar ve Harvard’dan Howard Gardner’ın içsel ve sosyal zekâ ile ilgili çalışmaları popülerleşti. Sonrasında da duygusal zekayla ilgili bilimsel araştırmalar hızla arttı.

“Herkes kızabilir, bu kolaydır. Ancak doğru insana, doğru ölçüde, doğru zamanda, doğru nedenle ve doğru şekilde kızmak; işte bu kolay değildir.” 

Aristo

Aristo bu sözünde gerçekten de tam anlamıyla duygusal zekaya değinmiştir. Duygularımızı doğru ölçüde sergilemek, onları doğru bir neden neticesinde lehimize kullanmak, deyim yerindeyse onlara hükmederek azami ölçüde işlevsellik kazanmak… İşte tamamıyla dürtüsel bir şekilde duygularının esiri olan bir kişidense, duygusal zekâ; içe bakışı kuvvetli, kendini ve duygularını tanıyan, duygusal deneyimlerini bilişle taçlandırabilen, hangi zamanlar nasıl hissettiğini bilen ve sergilemek istediği duygularını hem kendisi hem karşısındaki insan çerçevesini göz önünde bulundurarak ifade eden kişidedir.

Duygusal zekâ kişinin kendi duygularını tanıması ve ifade etmesi, kendisinin ve başkalarının duygularını anlaması, duygularını yönetmesi ve empati kurması gibi duygusal zekâ yetilerinden meydana gelmektedir. Goleman da kitabında duygusal zekâ yetilerini ‘’kendini harekete geçirebilme, aksiliklere rağmen yoluna devam edebilme, dürtüleri kontrol ederek doyumu erteleyebilme, ruh halini düzenleyebilme, sıkıntıların düşünmeyi engellemesine izin vermeme, empati kurabilme, ikna ve içgörü kabiliyeti’’ olarak detaylandırmıştır (Goleman, 2004).

Duygusal zekâ kavramı birçok araştırmacı tarafından farklı şekillerde açıklanıp farklı boyutlarda incelendi ve farklı yönlerden ölçüm yapılabileceği ortaya konuldu. Kavramı, bir yetenek kümesi olarak görenlerle beraber alternatif bir bakış açısı olarak duygusal zekaya bir kişilik özelliği kümesi olarak yaklaşanlar da oldu.

 

 

Duygusal zekaya karakteristik ve yeteneksel açıdan yapılan yaklaşımlar, bu kavramın ölçülmesinin farklı yöntemlerini gösterir. Fakat duygusal zekâ kişilik özelliğiyle yetenek ölçümleri arasındaki korelasyonların oldukça küçük olduğu görülmüştür. Duygusal zekâ yetenek ölçümleri kişilik ölçümleriyle değil, IQ ile önemli korelasyona sahiptir. Her iki tür ölçüm (yetenek, kişilik) için iş performansıyla korelasyon, yüksek seviyede duygusal emek gerektiren meslekler için yüksektir (Carr, çev. 2016).

Bilim insanları, EQ’yu her zaman ve her yaşta geliştirilip ilerletilebilen, öğrenilebilir bir zekâ alanı olarak görmektedirler (Shapiro, 1998; Weisinger, 1998; Goleman, 2001; Akt. Yeşilyaprak, 2001). Doğumdan ergenlik döneminin bitimine dek duygusal yeterliğin gelişim aşamaları söz konusudur. Her aşamada duyguların düzenlenmesi, ifadesi ve yönetimiyle ilgili daha gelişmiş bir beceri elde edilebilir. Ayrıca duygusal zekanın gelişimini etkileyen faktörleri beyin gelişimi, yaş, cinsiyet, aile ve kültür faktörü olarak sıralayabiliriz. Duygu merkezleri beyin sapından gelişmiştir, evrim süreciyle birlikte de bu duygu merkezlerinden düşünen beyin olarak da adlandırabileceğimiz neokorteks oluşmuştur. Yani duygusal beyin akılcı beyinden önce oluşmuştur. Limbik sistem ile korteks arasındaki bağlantılar duygu ve düşüncelerin ilişkisini ortaya koyar. Beyin gelişimiyle beraber sinirler arası bağlantılar da gelişir ve korteks olgunlaştıkça çocuklar olumsuz duygularıyla başa çıkma konusundaki becerilerini geliştirirler. Duygusal zekâ yetileri bireyin doğumundan itibaren şekillenmeye başlar ve yaşla birlikte bu gelişim devam eder. Öncelikle öz bilinç ve kendini tanımayla başlayan gelişim aşaması, sonra kendi duygularını tanıma, bunları ifade etme ve bunlara tepki vermeyle devam eder. Çocukların duygularını tanıma ve ifade etme yetisi beyin gelişimiyle birlikte yaşa ve deneyime de bağlı olarak artış gösterir. Amerika ve Kanada’da yapılan çalışmalar, yaşla birlikte duygusal zekanın arttığını ve ellili yaşlara gelindiğinde ise azami seviyeye eriştiğini ortaya koymaktadır (Kırtıl, 2009 Akt. Büyükbiçer 2019). İşmen (2004)’in duygusal zekâ ve aile işlevleri arasındaki ilişkiyi incelediği çalışmasında ise duygusal zekâ düzeyinin cinsiyete göre farklılaştığı, kadınların erkeklere göre daha yüksek puan aldıkları belirlenmiştir (Büyükbiçer, 2019). Kız çocuklarının, erkek çocuklarına kıyasla dil becerilerindeki daha hızlı gelişim ve ebeveynlerin kız ve erkek çocuklarıyla kurdukları ilişki biçimleri de bu farklılaşmada rol oynamaktadır. Çocuğun benlik algısı, bakım verenlerinin ona sergiledikleri tutumlara, yansıtmalarına bağlı olarak oluşan bir kavramdır. Dolayısıyla çocuğun bakım verenle bağlanma tarzı, gelişimi açısından mühimdir. Güvenli bağlanmanın; çocukların ilerleyen yaşlardaki duygusal zekasının yüksek, kişiler arası ilişkilerinde başarılı ve kendi duygularını tanıyıp ifade edebilen bir birey olması yolundaki rolü çok önemlidir. Hatta çocuklarda çokça bilinen model alma davranışından da burada söz edilebilir. Yani ebeveynlerin birbirleriyle ilişkisi de çocuğun gelişimi için önemli bir etkendir. Anne ve babanın çocuklarına karşı takındığı sert, cezalandırıcı, ilgisiz yahut aşırı koruyucu, kontrolcü tutumlar da çocukların duygusal gelişimlerinde uzun süreli olumsuz etkileri beraberinde getirir. Ayrıca çocuğun duygusal gelişimi, içinde bulunduğu toplumun kültürel ve sosyal değerlerinden de etkilenir. Batıda yapılan çalışmaların geneli incelendiğinde, batılı ailelerin olumsuz duyguları hakkında çocukların ifadelerini önemsedikleri, çocukların duygularını bastırma yahut cezalandırma gibi destekleyici olmayan duygu sosyalleştirme davranışları yerine, olumsuz duygularına karşı çocuklarla beraber çözümler üretme davranışı gösterdikleri görülmektedir (Eisenberg vd., 2000; Warren & Stiffer, 2008 Akt. Büyükbiçer, 2019).

Ebeveynlerin çocuklarının yaşadığı duygu durumlarına karşı yansıttıkları dönütler, çocuklara hissettikleri duygular konusunda yaptıkları açıklamalar, genel mahiyetiyle duygusal iletişim sürecine duygu sosyalleştirme adı verilir. Çocukların duygusal zekasının gelişimini işlevselleştirmek ve onların duygusal zekasını güçlendirmek yolunda duygu sosyalleştirme süreci kilit roldedir. Duygu sosyalleştirme davranışları kişiden kişiye değişen bir yapıdadır. Çocuklarıyla olumsuz duygularına yönelik rahatça iletişime giren, çocuğunu duygularını ifade edebilmesi için destekleyen ve onlarla başa çıkması konusunda girişimlerde bulunan, bu konuları önemseyen bakım veren tepkileri olumlu duygu sosyalleştirmedir ve destekleyici duygu sosyalleştirme olarak nitelendirilir. Aksi yönde çocuğun duygularını ve kendisini küçümseyen, alaycı tutumlar, çocuğa ilgisiz davranma ve onu cezalandırmaya başvurma gibi yolları tercih eden ebeveyn tepkileri, destekleyici olmayan duygu sosyalleştirme tepkileridir.

Çocukların duygusal zekâ düzeylerini ve becerilerini desteklemek, geliştirmek isteyen ebeveynler başta çocuğun sahip olduğu olumsuz duygu sebebiyle yaşadığı problemleri çözebilmesi için ona rehberlik etmelidir. Oyuncağı kırılan ve oyuncağı kırıldığı için üzülüp ağlayan bir çocuğa karşı bakım veren, oyuncağı nasıl tamir edebileceği konusunda yahut başka bir bilişsel akıl yürütme yoluyla ulaşılan çözümle çocuğa yol göstermelidir. Çocuğun yaşadığı olumsuz duygu karşısında daha iyi hissetmesi için ona ilgi ve sıcaklık gösteren, duygularını nasıl ifade edeceğini, duyguların ne anlama geldiğini öğreten, örneğin doktordan korkan bir çocuğun ağlamaya başlamasıyla hissettiği korku hakkında konuşması için onu cesaretlendiren, çok korkunca ağlamanın doğal olduğunu ona öğreten ebeveyn tutumları, çocukların duygu düzenleme ve duygu anlama becerileriyle beraber kişiler arası ilişki becerilerine de pozitif yönde katkı yapar. ‘’Ama artık sen kocaman abla oldun. Bırak o oynasın. Bebek gibi davranıyorsun.’’ gibi küçümseyici, ilgisiz, duygunun ve sıkıntılı durumun önemini yok sayarak durumu küçülten tepkiler; bununla birlikte örneğin misafirlikte ağlayan, huzursuzlanan çocuğa cezalandırma yöntemine başvurarak dönüt vermek, çocuğu azarlamak veya dövmek gibi tepkiler, çocukların zayıf duygusal düzenleme becerileriyle ve duygusal öğrenmenin olumsuz yönde etkilenmesiyle ilişkilendirilmiştir. Çocuğun yaşadığı herhangi olumsuz bir duygu sebebiyle bakım verenin de bu durumdan ötürü sorun yaşaması, moralini bozup somurtması gibi durumlar da çocuğun duygusal gelişimi için doğru bir dönüt değildir.

Çocukların duygusal zekâ düzeyi ile annelerin, çocuğun olumsuz duygularıyla baş etme düzeyi arasında ilişki olup olmadığının araştırıldığı bir çalışmada, destekleyici duygu sosyalleştirme tepkisi, duygusal zekâ boyutu, duyguları tanıma ve anlama boyutu arasında pozitif yönde, anlamlı bir ilişki olduğu görülmektedir. Ayrıca destekleyici olmayan duygu sosyalleştirme tepkileriyle duygusal zekanın boyutları, duyguları tanıma, anlama ve yönetme boyutları ve çocukların toplam duygusal zekâ puan ortalamaları arasında negatif yönde anlamlı bir ilişki olduğu tespit edilmiştir (Büyükbiçer, 2019).

Başat faktör olarak ebeveynin kendi özellikleri; kriz yönetimi becerisi, duygularını anlama, ifade edebilme ve onlara hükmedebilme biçimi, empati kurma yetisi, stresi ifade etmesi ve yönetimi, duygularını bilişle buluşturabilmeyi bilmesi ve benzeri boyutlarda model olması noktasında, çocuğun duygusal zekâ gelişimi için en önemli etkenlerdendir. Bakım veren, çocuğa karşı bir model sunduğunun farkında olmalıdır. Ayrıca anne babalar çocukla beraber belirli durumların başkalarında nasıl duygulara yol açtığını fark edip, bunun üzerine konuşarak başkalarının duygularını anlamaları için çocuklarının empati becerilerini geliştirmelerine yardımcı olabilir.

Gündelik hayatta yapılacak bazı stratejilerle de duygusal zekâ yetileri geliştirilebilir. Örneğin duygusal farkındalığı artırmak için öz izleme yapmak faydalıdır. Öz izleme kabaca duygudurum değişikliklerinin günlüğünü tutmayı içerir. Duygudurumda değişikliğe neden olan aktiviteler, inançlar ve on puanlık bir ölçekle puanlandırılan duygudurum değişimlerini bir günlük gibi not etmek, olumsuz duygudurum değişikliklerine büyük ölçüde katkıda bulunan olayları nasıl yorumladığımızı veya bu olaylar hakkındaki inançlarımızı görmemizi sağlar. Sık sık iletişim kurmak, sohbetler etmek duygusal zekâ için belki de en güzel etkinliktir. Sohbet esnasında karşınızdaki kişinin bahsettiği konuda söylediklerini, fikirlerini dikkatle dinleyip ona bu anladıklarınızı yansıtmanız, konuşulanları özetlemeniz çok yararlıdır. Özetiniz doğru değilse, karşıdaki kişinin geri bildirimini dinleyin ve onun görüşünü doğru bir şekilde anlayana kadar özetleme ve kontrol etme sürecini tekrarlayın. Bu esnada söylenenleri yargılamadan dinlemeye özen gösterin. Dinlerken kendi görüş ve duygularınızı askıya alın ve saldırgan bir üsluptan kaçının. Diğer kişinin durum hakkında neye inandığını ve durumun onun açısından nasıl bir formda olduğunu anlarsanız empati kurmuş olursunuz. Bu noktada da kişiler arası sorun çözme yetisinin geliştirilmesine zemin hazırlamış olursunuz.

 

KAYNAKÇA

Büyükbiçer, E. (2019). Okul Öncesi Dönem Çocukların Duygusal Zekâ Düzeyleri ile Annelerinin Duygu Sosyalleştirme Davranışları Arasındaki İlişkinin İncelenmesi. (Yayımlanmamış yüksek lisans tezi). GÜ, Ankara.

Carr, A. (2016). Pozitif psikoloji. Çev. Ümit Şendilek). İstanbul: Kaknüs Yayınları.

Goleman, D. (2016). Duygusal Zekâ: Neden IQ’dan daha önemlidir. Varlık Yayınları.

İşmen, A. E. (2001). Duygusal zekâ ve problem çözme. MÜ Atatürk Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Dergisi, 13, 111-124.

Somuncuoğlu, D. (2005). Duygusal zekâ yeterliliklerinin kuramsal çerçevesi ve eğitimdeki rolü. Atatürk Üniversitesi Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi Dergisi, 11, 269-293.

Yeşilyaprak, B. (2001). Duygusal zekâ ve eğitim açısından doğurguları. Kuram ve Uygulamada Egitim Yönetimi Dergisi7(1), 139-146.

YAZAR BİLGİSİ
Süleyman Kıllı
Süleyman Kıllı, 1997 yılında Erzurum’da doğdu. Antalya’da yaşamaktadır. Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi Psikolojik Danışma ve Rehberlik bölümünden mezun olmuştur. İlgi alanları arasında mesleği gereği ve akademik olarak takip ettiği bilim dalı olan psikoloji dışında sanat, edebiyat, felsefe ve tarih gibi çeşitli alanlar bulunmaktadır. MozartCultures’ta danışma psikolojisi, gelişim psikolojisi ve derinlik psikolojisi başta olmak üzere psikolojinin birçok alanında makaleler yazmaktadır.
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.