Kitlelerin Ruhu

17.09.2020
Kitlelerin Ruhu

Ana rahmine düştüğümüz ilk andan itibaren, kendimizi geri dönülemez bir biçimde devasa bir insan yığınının içerisinde buluruz. Her ne kadar kendi dileğimizle olmasa da grupların, toplumların, kalabalıkların içine atılırız. Bir ailenin, milletin, sınıfın, takımın parçası olarak adım attığımız bu hayat, daha ilk anından bizleri sürüklemeye, içine katmaya çalışacaktır. Üstelik yaşantımız, bizi daha birçoklarının da içinde bulunmaya itecektir.  Birçokları için bu istendik bir durumdur. Var olduğunu, hayatının bir anlamı olduğunu, sevgi ile saygıya layık olduğunu bu şekilde kanıtlar kendisine ve bir başkasına. Sonuçta boşa geçmeyen bir hayat değil midir herkesin istediği? Bir grubun içinde olmak,  önemli bir rol, vizyon üstlenmek de tam olarak bu düşünceleri engellemiyor mudur?

Birey olarak hayatının manasını bulamayan pek çokları da işine, eşine, çocuğuna, desteklediği görüşlere ve nihayetinde bir gruba bağlanarak kendilerini ifade edebilmektedir. Bu bağlılığının gücünün farkında olmalıdır birey. Gücünün diyoruz çünkü kitleler içine aldığı her bireyle daha da büyür, gelişir, değişir. Belki iyiye doğru, bazen de geriye…

 “Kitleler öldürmeye, yangın çıkarmaya ve her türden cinayete kabiliyetli olduğu gibi fedakarca işler yapmaya da bireye kıyasla çok daha yüksek derecede kabiliyetlidir.”

Gustave Le Bon

Günümüzde her şey Gustave Le Bon’un Kitleler Psikolojisi kitabında “kalabalıklar kudreti” olarak bahsettiği güçlü bir akımla şekillenmektedir. Eski dönemlerin krallarının, dini liderlerin, toprak sahiplerinin sözleri ve kanaatlerinden bağımsız yükselen yeni bir güç; fikir beyan etmektedir. Her zaman var olan ve var olacak olan kitlelerin ruhu yaşadığımız çağda sesini en yüksek perdeden duyurabilmektedir. Bir kitlenin içindeyken bir başına olduğundan çok daha güçlü olduğunu hisseder birey kendisini. Hissetmesinde haklıdır da çünkü tek başına olan güç ve sağlamlık; bir grubun içerisindeyken oldukça artmaktadır. Ancak Le Bon’a göre bunun tam tersi bir biçimde topluluğun bilişsel kapasitesi, bireyin zekasından aşağıdadır.

Güçlü ancak yönlendirilmeye açık haldeki kitleler, bir liderin de eşliğiyle ileriye veya yokuş aşağıya gidebilmektedirler. Düşük seviyede ancak yoğun coşkuyla aktarılan düşünceler, lider tarafından kitlelere tesir ettirilir.

Ortak bir amaçla bir araya gelmiş insan yığını olan kitlenin, işleyişini ve düzenini sağlamak için kendisine lider seçmesi mecburidir. Lider, gruba güven verecek, telkinlerde bulunacak ve yönlendirebilecek kişi olmalıdır. Liderin nüfuzu, kitlenin ona duyduğu hayranlık ve korkunun birleşimidir. Liderin sahip olduğu bu nüfuzunu kaybetmesi etkililiğinin de azalması demektir.

Le Bon, kitlelerin hazır fikirlere ve kendilerini yönetecek birine ihtiyacı olduğunu birçok kez belirtir. Ahlaki, ideolojik, dini birçok fikir, bu ihtiyacı iyi analiz edebilmiş bir lider tarafından kitlenin taban seviyesine göre aktarılır. Taban diyoruz çünkü yukarıda belirttiğimiz gibi kitleler kendini oluşturan bireylerin tek tek zekalarından çok daha düşük bir bilişsel düzeydedirler ve yine kitleler sahip oldukları zeka ile değil ortak düşünce ve duygulanımlar ile hareket ederler. Bu da sosyal uyum ekseninde fikirlere çabuk bağlanmayı ve içselleştirmeyi kolaylaştırmaktadır.

Freud’a göre; kitlenin herkesi içine alma ve kendine bağlama gücü, insanların eşit olma arzusunun bir parçasıdır. Ona göre kitlenin sosyal açıdan kolaylaştırıcı etkisi, bireyi içinde bulunduğu konuma bağlı kalmaya itmektedir. Çünkü kitle içinde hemen herkes aynı statüdedir ve Freud için bu; insanların birbirine yönelik kıskançlıklarını engelleyici bir etmendir. “Bu eşitlik talebi, toplumsal vicdanın ve görev bilincinin temelini oluşturur” der Freud. Toplum içinde yaptığımız her şey ve savunduğumuz tüm görüşler aslında bizleri herkesle eşit seviyeye getirerek bilincimizde bir rahatlama sağlamaktadır. Bu da kitle içinde olmanın sağladığı konforu başka bir yerde bulamamamıza ve ondan kopmaktan kendimizi alamamamıza neden olmaktadır.

Freud, kitlenin bir arada bulunmasını sağlayan özel bağın bizlerin bilinç düzeyindeki eylemlerimizle anlatılamayacağını, çok daha derinlerde ve bizim farkında dahi olmadığımız yapılarımızdan kaynaklandığını belirtir. Örneğin; lidere yönelik bağlanım Oedipus/Elektra kompleksine dayanmaktadır. Çocuğun kendi cinsiyetindeki ebeveyniyle bütünleşerek karşı cins ebeveynine bağlanmasını yani özdeşleşmeyi ifade eden bu kavramlar, bireyin bir kitle içerisinde lidere duygusal bağlanım göstermesini de açıklayabilmektedir.

“İnsan, insanlardan oluşan ve bir lider tarafından yönetilen sürünün bir bireyidir”

Sigmund Freud

Her çeşit insanın bir araya gelerek homojen bir yapı oluşturup düzen sağlayabilmesi; Freud için içgüdülerin kitlesel sorumsuzluk ile anonim hale gelerek doyurulmasına dayanmaktadır. Bu açıdan bakıldığında, sosyalliğin kolaylaştırıcı gücünün, bireyselliğin doyumunu sağladığı görülüyor. İnsan, bilincinin derinliklerinde olanlara kalabalıklar arasında söz hakkı buluyor. Günümüz dünyasında da fikirler, Freud’un tanımladığı kitle yığınlarının içinde kişisel sınırlarından çıkıp topluma mal olabiliyor.

Dünya her geçen gün küreselleşmekte. Kitle olmanın ve bireysellikten uzaklaşmanın en yoğun etkisini şu günlerde yaşamaktayız. Yalnızca yaşadığımız coğrafyanın değil tüm insanlığın bir parçası olmuş durumundayız. Bunun sebebi ise yaşadığımız yüzyıl ve gelişen iletişim sistemleridir. Her durum, düşünce ve yaşantıya enerji harcamadan ulaşabilmekte ve istemsizce bunların etkisi altında kalabilmekteyiz. Güçlü olduğu kadar yok edici bir etkisi de olan bu duruma yönelik farkındalığımızın artması ve kararlarımızın ne kadarını kendi seçimlerimizin oluşturduğunu, edindiğimiz fikirlerin ne kadarlık kısmının bizi temsil ettiğini detaylı olarak düşünmek gerekir.

Kitlelerin gücünün, ahlak ve etik anlayışlarının, bağlılıklarının ve sorumluluk duygularının her zaman insanlığı olumlu etkilemesi mümkün gözükmese de kitleler her zaman yıkımı ve kaosu da getirmemektedir. Le Bon’un kitlelerin zihinsel yapısı hakkındaki görüşleri her ne kadar karamsar olsa da medeniyetimizin değişimi ve ilerlemesi de yine kitlelerin yani bizlerin zihinlerindeki düşüncelerle olmaktadır. Toplum olarak atılan her adım, yenilik ve değişimi getirecektir. Bireysel veya toplumun bir üyesi olarak olsa da insanlık en karanlık anlarda dahi aydınlık bir yön bulup oraya yönelecektir.

Ayşenur Güzel

KAYNAKÇA

Le Bon, G. (2016). Kitleler Psikolojisi. Ankara: Yason Yayınları.

Freud, S. (2017). Kitle Psikolojisi ve Ego Analizi. İstanbul: Roman Yayınları.

Doğan, İ. (2014). Sosyoloji Kavramlar ve Sorunlar. Ankara: Pegem Yayınları.

 

YAZAR BİLGİSİ
Ayşenur Güzel
Ayşenur Güzel 1997'de Bursa'da doğdu. 2015'te Nilüfer İMKB Fen Lisesi'nden, 2019'da Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Bölümü'nden mezun oldu. Çalışma hayatına henüz adım atmamış bir psikolojik danışman olarak okumayı, izlemeyi, dinlemeyi ve dinginliği, yenilik ve farklılığı sevmektedir. Yazı yazmaya ise yeni başlamıştır. MozartCultures yazar ekibinde araştırma yapıp yazı yazıyor.
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.