Tarihte Türcü Bir Filozof: René Descartes

06.10.2021
Tarihte Türcü Bir Filozof: René Descartes

17. yüzyıl filozoflarından René Descartes hayvanların hissetme yeteneği olmayan makineler olduklarını düşünüyordu. Ona göre hayvanların hislere sahip olduğunu düşünenler; onlarla sevgi bağı kuranlar çok duygusal ve çocuksu kimselerdi (Kınıkoğlu, 2020).  Descartes; hissetme, konuşma ve düşünme yetisinin yanı sıra ruhun da yalnızca insana verildiğini ve bunun insanı hayvandan üstün kılan önemli bir etken olduğunu savunuyordu. Descartes’tan 1 yüzyıl sonra yaşayan Victor Hugo ve Voltaire onun düşüncelerine tamamen karşıydılar ancak çağdaşı olan birçok filozof Descartes’ın hayvanlar hakkındaki görüşlerini benimsediler. 

Büyük Varlık Zinciri

Hayvanların insanlar kadar öz bilinçleri olmadığını düşünen Immanuel Kant ise hayvanları, insanların amaçlarıına ulaşmak için kullanabilecekleri araçlar olarak görüyordu. Böylece insanların hayvanlara karşı ahlaki sorumlulukları olmadığını savunuyordu (Aşar, 2018). İnsan köleliğini de mantıklı bulan Aristo ise hiyerarşik bir düzenden bahsediyordu. Aristo’nun “büyük varlık zinciri” görüşüne göre önce tanrı, sonra melekler, erkekler, kadınlar, çocuklar, hayvanlar, bitkiler ve cansızlar gelmektedir. Yani Aristo’ya göre erkekler kadınlardan daha üstün olduğu gibi insanlar da hayvanlardan daha üstündü (Kınıkoğlu, 2020). 

Descartes Yanılıyordu

Günümüzde hayvanların acıyı hissettikleri ve birer makine olmadıkları bilimsel olarak kanıtlanmıştır.  Nitekim hasta hayvanlara ağrı kesici içermeyen ve ağrı kesici içeren yiyecekler sunulduğunda acılarını azaltacak seçeneği tercih ettiklerine dair birçok çalışma vardır (Ley ve diğerleri, 1989). Bununla birlikte yapılan gözlemler hayvanların bitkiler gibi yalnızca hücresel seviyede değil bilişsel seviyede de faaliyet gösterdiklerini açıklamıştır. Örneğin yönünü güneşe dönen bir bitki biçileceğini bilse dahi otomatik olarak o yöne döner. Ancak herhangi bir eyleminin ölümle sonuçlanacağını bilen bir hayvan bu şekilde davranmaz. Hayvanlar acıyı hissetmekten korkar ve tehlike sezdiklerinde kaçarlar (Francoine & Charlton, 2016). Et endüstrisinde çığlıklar atarak kesimden kaçmaya çalışan hayvanlar ve süt endüstrisinde yavrusundan ayrıldığında psikolojik acı deneyimleyen hayvanlar bunun gözle görebileceğimiz örnekleridir (Tekin, 2018). Kedi, köpek, keçi, ördek ve domuzlar gibi birçok hayvan bir arkadaşının ya da sahibinin ölümü karşısında yas tutar (Bakırcı, 2019). Özetle hayvanlar hem fiziksel hem de psikolojik acıya karşı duyarlı, bu acıları hissedebilen canlılardır.

Tarihte Hayvan Kullanımına Bakış

Tarihte hayvanların hissedebilir canlılar olduğunu, bu sebeple onlara zarar vermenin yanlış olduğunu düşünen birçok filozof da vardı. Örneğin faydacılık felsefesinin öncülerinden filozof Jeremy Bentham, acı çekme yetisi olan bütün varlıkların çıkarlarının gözetilmesi gerektiğini düşünüyordu. Bentham, başka bir canlının çıkarını gözetmek için asgari gerekliliğin, o canlının acıyı hissedebilme kabiliyeti olduğunu savunuyordu. Felsefesine göre bir taşı tekmelediğimizde taşın çıkarlarına aykırı davranmış olmayız ancak bir hayvanı tekmelediğimizde, hayvanlar acıyı hissedebilen varlıklar olduklarından, onun çıkarlarına aykırı davranmış oluruz.

Bentham’a ek olarak hayvanları kullanmanın yanlış olduğunu düşünen Franz Kafka, Leonardo Da Vinci, Leo Tolstoy, Pisagor gibi birçok önemli isim vardır.  “İnsan et yemeden yaşayıp sağlıklı olabilir; o nedenle et yerse, sırf iştah için hayvanların öldürülmesinde payı olur. Ve böyle davranmak ahlaksızlıktır.” sözünün sahibi Leonardo Da Vinci’nin vejetaryen olması nedeniyle arkadaşları arasında alay konusu olduğu bilinir (Singer, 2018). Vejetaryen yaşayan Yunan filozof ve matematikçi Pisagor ise hayvan kullanımının şiddeti güçlendirdiğine vurgu yaptığı şu sözü söylemiştir: “İnsan diğer varlıkların acımasız yok edicisi olduğu sürece sağlık ya da barış nedir bilmeyecektir. İnsanlar hayvanları katlettiği sürece birbirlerini öldürecekler. Cinayet ve acı tohumları eken sevinç ve sevgi biçemez.” (lodos, 2017).

Descartes’tan çok önce, 10. yüzyılda yaşamış bir ortaçağ filozofu olan Abdullah b. Süleymân el-Maarrî ise Descartes’ın aksine hayvanların çıkarlarını gözetmeyi ve onları kullanmamayı savunuyordu (Turgut & Çınar, 2019). Tarihte bilinen en eski veganlardan biri olan Maari -her ne kadar vegan kelimesi o zamanlar kullanılmıyor olsa da- eğer insanlar adaleti hak ediyorsa hayvanlar da hak ediyor felsefesine sahipti (oggusto, 2021).  25 Aralık 973 – 1058 tarihleri arasında yaşadığı düşünülen Arap filozof, şair ve yazar Maarrî’nin yazdığı şu şiir ise hayvanların mal ve kaynak olarak kullanılmasının yanlış olduğunu savunan veganlık felsefesiyle oldukça uyumludur:

“Artık Tabiattan Çalmıyorum

Kavrayışta ve dinde muallelsin.

Bana gel, ki hakikatin sesinden havadisleri duyabilesin.

Sudan ayrılan balıkları haksızca yeme,

ve yemek diye arzulama katledilen hayvanların etlerini,

veya annelerin, saf içimini asilzade hanımlara değil

yavrularına adadığı ak sütünü.

Ve yumurtalarını alıp masum kuşları kedere boğma;

adaletsizlik kabahatlerin en fenasıdır.

Ve arıların mis kokulu bitkilerin çiçekleri üzerindeki

gayretleriyle elde ettikleri bala kıyma;

başkalarının olsun diye istiflemedikleri gibi;

bağış ya da hediye olsun diye toplamadıkları için.

Elimi tüm bunlardan çektim; keşke yolumu

şakaklarım ağarmadan önce fark etseydim!”

El-Maarî

 

Yazar: Ayşenur Deveci
Editör: Başak Tufan

Kaynakça:

Görsel Kaynakça:

YAZAR BİLGİSİ
Ayşenur Deveci
Ayşenur Deveci, 1999 senesinde Nevşehir’de doğdu. Mef Üniversitesinde Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik lisansına ek olarak Psikoloji ile çift anadal yapmakta. Amatör olarak fotoğrafçılık ile ilgilenen Ayşenur, çocukluğundan beri kitaplara, şiirlere ve yazmaya meraklı.
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.