Türkiye’de Deprem ve Depremlerde Oluşan Kayıpların Temel Nedenleri

02.12.2020
Türkiye’de Deprem ve Depremlerde Oluşan Kayıpların Temel Nedenleri

Depremler, kökeni yerin içinde olan yer kabuğu hareketleridir. Ani oluşlarından ve çoğu kez büyük ölçüde can ve mal kaybına sebep olduklarından, insanları çok korkutan doğal afetlerden biridir.

Yeryüzünün yaşlı ve stabil kısımları, depremlerin nadiren ya da hafif ve zararsız olduğu yerlerdir. Avrupa ve Asya’nın kuzeyi, Kuzey Amerika’nın kuzeydoğusu, Brezilya masifi, Orta Afrika ve Avustralya bu tip arazilere birer örnek teşkil eder. Buna karşın, yeryüzünün genç ve hareketli yerleri, örneğin Alpin orojen kuşağı, belli başlı deprem bölgelerindendir. Güney Avrupa, Anadolu, İran, Himalayalar ve çevresi, Pasifik Okyanusu’nun kenarları, Japon Takımadaları depremlerin sıkça oluştuğu ortamlardır.

Türkiye, şiddetli deprem bölgeleri sınıfı içinde ve Dünya’nın en önemli deprem kuşaklarından olan Alp-Himalaya deprem kuşağında bulunmaktadır. Türkiye’de depremin hissedilmediği bir yer yoktur. Türkiye’nin üzerinde bulunduğu Anadolu Plakası; kuzeyde Avrasya Plakası, güneyde Afrika ve Arap Plakası, doğuda Doğu Anadolu Bloğu ve batıda Ege Bloğu tarafından çevrilmiştir. Bu tektonik konumu nedeniyle Türkiye topraklarının çok büyük bir kısmı deprem riski altındadır. Türkiye’de, büyüklüğü 5.5 ve üzeri deprem üretebilecek diri fay veya fay segment sayısının 485 olduğu belirtilmektedir. Küçük boyutlu faylar, Anadolu’nun hemen her yerinde vardır. Büyük boyutlular ise bulundukları yerlerin morfolojisinde de etken olmuşlardır. Türkiye gibi, depremden derinden etkilenen ülkelerde geçmişte meydana gelmiş büyük doğal afetlerle ilgili bilgilere ulaşılarak yaşanılanlardan ders almak, bundan sonra meydana gelebilecek zararları ve can kayıplarını en aza indirmek bakımından oldukça önemlidir.

 

Depremde Can ve Mal Kaybının Artmasına Etki Eden Temel Faktörler

Bir deprem sonrası oluşan can kaybı ve hasarın büyüklüğü; depremin büyüklüğüne, yerleşim alanlarına uzaklığına, zemine, yapı kalitesine, ulusal gelir düzeyine, hızlı nüfus ve göçe bağlı kontrolsüz büyümeye, eğitim eksikliği ve toplumun deprem zararlarını azaltmaya yönelik yapmış olduğu hazırlığa göre farklılık gösterir.

– Türkiye’nin Sismik Talihsizliği: Türkiye’de son 60 yılda doğal afetlerden dolayı oluşan hasarların %61’i depremlerden dolayı oluşmaktadır. Ayrıca sanayi tesisleri, petrol türevi kimyevi madde üretimi ve depolanması gibi tesisler, alt yapı tesisleri ve ulaşım hatlarının yer aldığı bölgelerin deprem açısından risk taşıyan fay hatları üzerinde bulunması, tehlikenin boyutlarını artırmaktadır.

-Büyükşehirlerde Kontrolsüz ve Hızlı Büyüme: Türkiye’de 1950’lerden sonra sanayileşmeye bağlı olarak kırdan kente doğru bir iç göç başlamış; bu göç, kentlerde yaşanan kontrolsüz ve hızlı büyümeye bağlı olarak depreme karşı dayanıksız yapıların ve kentlerin oluşmasına neden olmuştur.

-Toplumdaki Deprem Bilinci: Halkın depreme karşı hazırlık ve duyarlılık konusunda yeteri kadar bilinçlenmemiş olması da kayıpları arttırmaktadır. İnsanların ne yapacağını bilememesi nedeniyle, orta ve büyük depremler sırasında panikle balkondan atlayarak yaralandığı veya hayatını kaybettiği haberleriyle karşılaşılmaktadır.

-Planlandığı Deprem Standardının Sağlanmaması: 1997 Türkiye Bina Deprem Yönetmeliğinde, yapıdaki donatı miktarlarında öncekilere kıyasla çok ciddi bir artış meydana gelmiştir. 1997 yılı öncesinde yapılan binaların büyük bir çoğunluğu bu açıdan değerlendirildiğinde deprem risklerinin yüksek olduğu belirtilmektedir. Ancak yapıldığı dönemde, 1997 öncesi deprem standardını sağlayan binaların, birçok deprem sonrasında ayakta kaldığı da gözlenmektedir.

– Denetim Sorunu: Kaliteli bir yapının elde edilmesi; o yapının planlama, tasarım, yapım ve kullanım aşamalarının da uyumlu ve nitelikli olması; aynı zamanda bu süreçlerin etkin denetimiyle sağlanabilir. Türkiye genelinde 2001 yılına kadar yapılan yeni binaların denetimi; mimari, statik, tesisat ve elektrik için dört ayrı uzmandan oluşan dörtlü TUS (Teknik Uygulama Sorumluluğu) denilen sistem ile yürütülmekteydi. Denetlenenin, denetleyeni seçerek ücretini vermesi, denetimin devlet eliyle yapılmaması, TUS’taki kişilerin görevlerini yerine getirmemesi gibi nedenlerle 2001 yılına kadar çok sayıda yapı kaçak veya denetimsiz olarak imal edilmiştir.

-Zemin Etüdüne Gereken Özenin Gösterilmemiş Olması: Depremde hasar alan pek çok yapıda zemine göre bina yapmak yerine, binaya göre zemin etüdünün hazırlandığı görülmektedir. Bu durum, can ve mal kayıplarının artmasında oldukça büyük bir rol oynamıştır.

-Yapı ve Yapı Malzemelerinin İstenilen Düzeyde Üretilememesi: En temel yapı malzemeleri olan beton ve çeliğin, standartların altında üretilmesi ve projesinde öngörülenin dışında uygulanması, can ve mal kaybını arttıran önemli nedenlerden biridir. Türkiye’de beton santralleri kurulmadan önce bazı beton üretimlerinde deniz çakılı ve kumu kullanılması beton kalitesini düşürmüştür. Mıcır ve kumun beton içinde en az boşluk bırakacak boyut ve miktarda olmaması, eksik çimento miktarı, su/çimento oranı yüksekliği, betonun iyi karıştırılmaması, yerleştirilme ve sıkıştırılmadaki yetersizlikler, hava koşullarına uygun gerekli önlemlerin alınmaması, betonun prizi sırasında usulüne uygun kür uygulanmaması, erken kalıp alma, donatıların projesinde öngörülenden farklı yerleştirilmesi gibi temel eksiklikler yapıların imalatları esnasında yetersiz malzeme dayanımlarına yol açmıştır.

– Afet Yönetimindeki Eksiklikler: Deprem zararlarının azaltılması ve önceden hazırlık aşamasındaki planların eksik olması, deprem anında ve sonrasında önemli kayıplara neden olmaktadır. Büyük bir deprem sırasında insanlar, kurumlar ve diğer unsurlar yaşanan olağan dışılık sırasında sağlıklı tepki veremeyeceğinden afet henüz gerçekleşmeden önce afete müdahalelerinin iyi planlanması gereklidir. Afet yönetiminde; zarar azaltma, önceden hazırlık, kurtarma ve ilk yardım, iyileştirme ve yeniden inşa aşamalarının çok iyi planlanması, can ve mal kayıplarının en aza indirilmesinde son derece etkilidir.

-Geçmiş Depremlerden Ders Çıkartılmaması: Geçmiş depremlerde belirlenen yapısal hataların daha sonra inşa edilen yapılarda yinelenmesi ve mevcut yapılarda gerekli tedbirlerin alınmaması, can ve mal kaybının artmasına neden olmaktadır.

Sonuç olarak Türkiye nüfusunun %70’den fazlası, birinci ve ikinci derece deprem bölgesinde yaşadığı için bölgenin tektonik özelliklerine uygun önlemler artarak devam etmelidir. Geçmişte olduğu gibi gelecekteki olası depremlerde de can ve mal kayıplarının olmaması için tedbirler son derece önemlidir.

 

 

Kaynakça

-Bikçe, M. (2017). Türkiye’deki Depremlerde Alınan ve Alınabilecek Önlemler. Uluslararası Mühendislik Araştırma ve Geliştirme Dergisi. 9 (2), 25-30. Kırıkkale.

-Işık, B. Depremler ve Türkiye. 102-109. Harita ve Kadastro Mühendisliği. Erişim Adresi: https://www.hkmo.org.tr/resimler/ekler/TD92_54dda4b1ba34c6f_ek.pdf

-Sür, Ö. (1993). Türkiye’nin Deprem Bölgeleri. Türkiye Coğrafyası Dergisi, 2, 53-68. Ankara.

YAZAR BİLGİSİ
Hatice Dağlıkan
Hatice DAĞLIKAN 1999 yılında Mersin'de doğdu.2017 yılında Tarsus Fen Lisesi'nden mezun oldu ve 2018 yılında Mersin Üniversitesi Mimarlık Fakültesi'nde üniversite öğrenimine başladı. Mersin'de ikamet etmektedir. Mimarlık tarihi, arkeoloji ve mitoloji özel ilgi alanlarıdır. Oyun oynamayı, okumayı, müzik dinlemeyi, yeni diller öğrenip farklı kültürler tanımayı ve belgesel izlemeyi sevmektedir. Bu platformda yazmasının temel amacı insanların çevresinde gördüğü eserler hakkında fikirlerinin oluşmasını sağlayabilmektir.
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.