Çiçek Mitleri

23.03.2020
Çiçek Mitleri

Yunan Mitolojisi’nde günlük hayatımızda hala karşılaştığımız anlamlı hikayeler, mitler bulunur. Bu, Yunan Mitolojisi’ni evrensel ve popüler yapan unsurlardan biridir. Çiçek mitleri; Narcissus, Hyacinthus ve Adonis. Peki bu çiçeklerin geçmişteki uzun mitolojik hikayelerine ne kadar hakimiz?

Echo ve Narcissus

Narcissus ve Echo

En çok bilinen mitolojik hikayelerden biridir Narcissus’ın hikayesi. Genelde karşımıza sudaki yansımasına bakan bir gencin portrelenmiş haliyle çıkar. Çeşitli versiyonları olsa da en bilinen hikayesinde Narcissus lanetlendiği için, kendi yansımasına aşık olur ve gözlerini kendi yansımasından ayıramadığından orada ölür. Bu lanete sebep olan şeyse güzel bir su perisinin aşkını karşılıksız bırakarak onun ölümüne sebep olmasıdır.

O su perisi ise Echo’dur. Öncesinde Zeus’un kıskanç eşi Hera, su perisine ‘ona söylenenlerin son kelimelerini tekrarlama’ cezası verir. Bunun sebebi ise tanrıların kralı çapkın Zeus’un su perisiyle beraber olma isteğidir. Sadece kendisine söylenen son cümleleri tekrarlayabilen, bunun dışında konuşamayan su perisi Echo, genç Narcissus’u görür ve ona aşık olur. Onun her adımını takip ediyordur artık. Ama ne var ki Narcissus bencildir ve su perisinin aşkını istemez. Onu küçümser ve utandırır. Su perisi bu üzüntüden sonra kendini dünyadan izole eder, bir mağaraya kaçar. Bedeni burada ölür ve ruhu mağaranın duvarlarında sıkışıp kalır. Bu yüzdendir ki, eko sadece mağaralarda duyulur.

Bunu gören ceza tanrıçası Nemesis, Narcissus’u cezalandırmaya kararlıdır. Şimdiye dek kendini hiç görmemiş Narcissus gölden su içmek üzereyken kendi yansımasını görür ve sanki kendisi değilmiş gibi heyecanlanır. Yansımasına bakmaya doyamaz. Narcissus günlerce aç susuz bir şekilde aşkla yansımasını izler ve en sonunda ölür. Öldüğünde tanrılar haline acır ve onu gölün üstündeki nergis çiçeğine çevirirler. Ayrıca psikolojik bir terim olan ‘narsist’in bu hikayeden geldiği düşünülmektedir.

Hyacinthus ve Apollon

Hyacinthus ve Apollon

Hyacinthus genç ve yakışıklı, Spartalı bir ölümlüdür. O kadar yakışıklıdır ki, güneş ve bilgeliğin tanrısı Apollo’nun gönlünü kazanmayı başarmıştır. Aynı zamanda batı rüzgarları tanrısı Zephyr de aşık olmuştur aynı Spartalı gence.

Ancak Zephyr, bir gün Apollon ve Hyacinthus’ı disk atmaca oynarken görür ve arkadaşlıklarını kıskanır. Öfkeye kapılarak esen rüzgara yön verir ve Apollon’un attığı disk Hyacinthus’ın kafasına gelir. Bunu beklemeyen Zephyr de şaşırsa da artık çok geçtir, Hyacinthus ölmüştür. Onun ölümüne sebep olduğunu düşünen Apollon ise ağıtlar yakar, aşkını geri ister. Kendisi her ne kadar Tanrı olsa da Hyacinthus’ı geri getiremez, yer altı ve ölülerin tanrısı Hades’e yalvarır ancak dileği cevapsız kalır. Onun yerine, öldüğü yerde çiçekler açmaya başlar. Ruhu sümbül çiçeklerinin içindedir artık.

Afrodit ve Adonis

Adonis ve Afrodit

Adonis, iki tanrıçanın aşık olduğu ölümlüdür. Biri yer altı tanrıçası, Persephone; diğeri ise aşk ve güzelliğin tanrıçası Afrodit’tir.

Başta Afrodit, annesinin “Afrodit’ten bile güzel olacak.” dediği Myrrha’yı cezalandırmak ister. Afrodit’e göre kimse ondan güzel olamazdı. Bu yüzden daha doğmadan kadını babasıyla ilişki yaşamakla lanetler.

Yıllar sonra lanetinden habersiz Myrrha bilmeden babasının lambasız odasındaki yatağına gider ve babasıyla beraber olur. Bu birliktelik 7 gün 7 gece sürer. Babası onun kızı olduğunu fark ettiğindeyse çok geçtir, bu yüzden onu öldürmek ve günahlarından arınmak ister. Bunu anlayan Myrrha kaçar. Tanrılar onun haline acıyıp onu Mersin Ağacı’na çevirir. Dokuz ay sonra bu ağacın gövdesinden Adonis doğar.

Afrodit ağacın yanından geçerken bebeği görür ve hemen yanına alır. Onu koruması ve büyütmesi için Persephone’e verir. Yıllar geçer, Adonis büyür ve çok yakışıklı bir genç olur. Persephone Adonis’i artık Afrodit’e vereceğini biliyordur fakat bunu reddeder, onu vermek istemez. Çünkü yer altı tanrıçası da Adonis’e aşık olmuştur.

Sorunu çözmek için iki Tanrıça Zeus’a danışır. Zeus yılın yarısında Adonis’in Afrodit’le kalacağını, diğer yarısında ise Persephone’la kalacağına karar verir.

Yılın yarısını beraber geçiren Afrodit ve Adonis sayesinde her yer çiçek açar. Havalar ısınır. Dünya onların aşkıyla mutlu olur. Ama Adonis yer altına gittiğindeyse çiçekler solar, dünya soğur ve her şey ölür. Yani kış gelir.

Adonis’in yeryüzünde olduğu bir gün, Afrodit öncesinde uyarmış olmasına rağmen Adonis ormanda bilmediği tehlikeli yerlerde dolaşır. Bilmeden bir ayının inine girer ve ayı Adonis’in vücudunu ölümcül pençe darbeleriyle çizer. Bir söylentiye göre bu ayı aslında savaş tanrısı Ares’in (Afrodit’le yaşadığı yasak aşkı ile de bilinmektedir) kılık değiştirmiş halidir. Diğer bir söylenene göre ise ayıyı Persephone göndermiştir. Böylece Adonis’in ruhu yer altı dünyasından hiçbir zaman ayrılamayacaktır.

Adonis’in çığlıklarını duyan Afrodit hemen yola çıkar fakat vardığında çoktan geç kalmıştır. Yoldayken fark etmeden beyaz bir gülün üzerine basar. Gül Afrodit’in kanıyla boyanır. Dünyadaki ilk kırmızı gülün böyle oluştuğuna inanılır. Afrodit yerde kalan Adonis’in kanını çok güzel kokan bir nektara sürer. Kısa bir süre sonra her yerde Adonis’in kanıyla aynı renkte olan çiçekler açar. Bu çiçek windflower yani rüzgar çiçeği olarak adlandılır. Tıpkı Adonis gibi, güzel ve kısa ömürlü…

Kaynaklar:

Hamilton, Edith. Mythology: Timeless Tales of Gods and Heroes.

The Tenth book of The Metamorphoses

 

ETİKETLER:
YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

  1. bird dedi ki:

    Bilgilendirici yazı için teşekkürler! Umarım mit serinizin devamı gelir.