Geçmişten Günümüze Öğrenci Hareketleri

Geçmişten Günümüze Öğrenci Hareketleri

Üniversiteler, bir eğitim öğretim kurumu olmasının yanı sıra öğrencilerin topluluklar halinde bir arada bulunarak özgürce fikirlerini paylaştığı kurumlardır. Dünyanın her yerinde gençlik, kendisinden önce geleni yahut var olanı sorgulama uğraşındadır. Yeniliğin serpilebilmesi için bu, oldukça etkili bir uğraştır. Bilginin yeşerdiği eğitimle beraber açılmış zihinlerin yerel veya global sorunlara dikkat çekmesi, bunları eleştiriye alması çağlardan beri olagelmiş bir eylemler zincirini oluşturur.

1899 Rus Öğrenci Grevi

8 Şubat, St. Petersburg Üniversitesi’nin kuruluş yıl dönümü olarak öğrenciler tarafından coşkuyla (bazen biraz fazla bir coşkuyla) kutlanır. 1895 yılından itibaren bu kutlamalar sırasında polisle karşı karşıya kalmış öğrenciler, zaman zaman bu duruma karşı üniversitenin rektörüyle ve yöneticileriyle görüşmeler yapmış olsalar da elle tutulur bir sonuç alamamışlardır. 1899 yılına gelindiğinde öğrenciler, üniversitenin kuruluş yıl dönümünü kutlamak üzere şehrin merkezine yürümek istediklerinde merkez meydanının polis tarafından kapatıldığını ve kutlamaların yasaklandığını görürler. Geleneksel kutlamalarını ve Kış Sarayı önündeki kalabalık danslarını gerçekleştirememekten dolayı mutsuz olan öğrenciler kampüse dönerler, ancak üniversitenin kampüsünde sayıca artmış polis, ellerinde kırbaçlarla onları beklemektedir. Ellerinde kartoplarından başka silahları olmayan öğrenciler polislerin kırbaçlarına karşı güçsüz kalır. Bir polisin ifadesine göre “öğrencilere vurmak” için emir almışlardır.

O gece yaşanan kargaşanın ertesi günü, 3 bin öğrencinin katılımıyla gerçekleşen “skhodka” isimli toplantıda bir Öğrenci Komitesi seçilir ve greve gidilmesi kararlaştırılır. Eylemlere politikanın dahil olma durumu konusunda çatışan fikirler olsa da ortak ve temel fikir şudur: Polisin öğrencileri dövmek için ahlaki yahut yasal bir hakkı yoktur. İlk başta eylemlerin radikal bir politikası yoktur, savundukları şey yalnızca birer Rus vatandaşı olarak görülmektir. Öğrencilerin çoğu, eylemlerin politik bir hava kazanmasını istemez, nitekim Marksist gruplardan da beklenilen destek alınamamıştır. Çünkü öğrencilerin bu eylemlerini “işe yaramaz ve zaman kaybı” olarak değerlendirmişlerdir.

Buna rağmen eylemler iki hafta kadar kısa bir süre içinde eyalet içerisindeki üniversitelere ve enstitülere yayılırken grev, ülke çapında bir gençlik dayanışmasının göstergesi hâline gelir. St. Petersburg Üniversitesi’nden 68 öğrenci tutuklanır. Üniversiteler grevden dolayı geçici süreyle kapatılır. Ancak artık karşılarında sadece polis yoktur, Çarlık bu eylemlerle doğrudan ilgilenmeye başlamıştır. Apolitik kalmayı, “hukuka karşı değil, hukuk için savaşmayı” isteyen öğrenciler bir çıkmaza girmiştir. Grev bir ayın sonunda oy birliğiyle olmasa da sonlandırılır. Öğrenci komitesi, son bir çaba olarak yaşanan olayların politik ve teorik önemi hakkında bir açıklama yayınlar.

Elbette, bir aylık öğrenci grevinin önemi o zamanki göründüğünden çok daha fazladır. Solcu gruplar bu eylemlerin öneminin ve otorite ile eğitimli kesimin arasındaki değişmekte olan ilişkinin farkına varırlar. Sonlanan eylemler kısa süre sonra artan katılımlarla tekrar başlar ve 1901 yılına kadar devam eder. St. Petersburg Üniversitesi öğrencilerinin grevi, 1905 devrimiyle son bulacak olan eylemler dizisinin ilk halkasını oluşturur.

1942 Beyaz Gül

Hans ve Sophie Scholl ve Christoph Probst

Beyaz Gül, 1942 yılında Nazi Almanyası’nda, Münih Üniversitesi’nde Nazi şiddetine karşı kurulan bir topluluktur. Eylemlerini barışçıl bir şekilde gerçekleştiren topluluğun ana üyeleri beş üniversite öğrencisi (Sophie Scholl, erkek kardeşi Hans Scholl, Alex Schmorell, Cristoph Probst ve Willi Graf) ve felsefe profesörleri Kurt Huber’den oluşur. Aktif oldukları süreç içerisinde 6 adet basılı bildiri yayınlayan grup, aynı zamanda duvarlara yaptıkları grafitilerle seslerini duyurmuşlardır. Bildirilerinin içeriğinde çoğunlukla halkı Hitler’in despotizmine karşı bilinçlendirmeye çalışmışlardır. Bildirilerinde Nazi Almanyası’nda ifade özgürlüğü diye bir şeyin kalmadığını, Hitler gençliği ile SS askerlerinin de gençleri sözde “felsefi eğitim” ile kandırarak beyinlerini yıkadıklarını ve gençliklerinin en güzel yıllarını çaldıklarını söylerler. Halkı “Nasyonel Sosyalizmin yarattığı kölelik”ten kurtulmaya davet ederlerken özgürlüğe ve gurura sıkça vurgu yaparlar.

Beyaz Gül, eylemlerini Haziran 1942’de kurulduktan sonra Şubat 1943’te yakalanmalarına kadar olan süreçte gerçekleştirebilmiştir. Son bildirileri olan 6. bildirilerinin dağıtımı sırasında Gestapo tarafından yakalanan Hans ve Sophie Scholl, üç gün içerisinde tutuklanarak idam edilirler. Sophie Scholl’un yargılama sırasında koruduğu soğukkanlılığı ve son sözleri yıllar sonra bile adından söz ettirir.

 

 

“Dünya’da nasıl adalet bekleyebiliriz, davalarını hakkıyla savunmaya çalışan bu kadar az kişi varken? Ne kadar güzel, güneşli bir gün ve ben gitmek zorundayım. Ama benim ölümüm niye sorun olsun ki, eğer insanlar bizim sayemizde uyanırlarsa ve harekete geçerlerse?”

 

Ağabeyi Hans’ın son sözleri ise, giyotinin önündeyken “Çok yaşa özgürlük!” diye bağırmak olmuştur. Grubun geri kalanı da birkaç ay içerisinde tutuklanır ve grubun ana üyeleri idam cezasına çarptırılırken diğerleri de 12 yıl hapis cezası alırlar. Bir tür hipnoz durumuna kapılmış Nazi Almanyası’nın halkı elbet uyanacaktı. Ancak Sophie Scholl’un da mahkemesinden önce dediği gibi “Birisi bir başlangıç yapmak zorundaydı.”

Mayıs 1968 Fransa Öğrenci Olayları

Kültürel ve sosyal anlamda tüm dünyayı etkileyecek ve bir jenerasyona şekil verecek olan eylemler dizisinin arka planında, başlarındaki liderlere olan inançlarını kaybetmiş olan bir gençlik vardı. 3. Dünya ülkelerinde yaşanan kıyımlar, askerî müdahaleler, hükûmetlerin faşist hareketleri, artan kapitalist tüketici toplumunun hepsi gençliği tetikleyecek durumdaydı. Ayrıca on yılın başlarında artmaya başlayan öğrenci popülasyonu, uluslararası düzeyde bir gençlik kültürü hareketini de beraberinde getirmişti.

Mayıs 1968 eylemlerinin patlaması için birçok neden vardı, ancak her seferinde olduğu gibi görünüşte önemsiz bir olaydan çıkmıştı. Paris Üniversitesi 1967 yılının sonlarında Nanterre Kampüsü’ndeki yurtlarda erkekler ile kadınların birlikte kalmasını yasaklamıştı. Kampüsteki öğrenciler, bu denetime karşı eylemlerde bulundukları sırada kuvvetli polis baskısına maruz kalmış ve çok sayıda tutuklamalar yaşanmıştı. Bu eylemlerin üzerine Nanterre Kampüsü’nün dekanı tarafından 2 Mayıs tarihinde kapatılmasıyla ertesi gün Sorbonne’a yürüyen 20.000’i aşkın öğrenci, profesör ve destekçinin, Fransa sokaklarını doldurması ile Fransa’nın sınırlarını dahi aşacak çapta eylemler başlamış olur. Polisin kullandığı gaz ve coplara karşılık eylemciler sokaklarda barikatlar kurarlar ve onlar, polise karşı direnmeye çalışırken Fransa sokakları savaş alanına döner.

Akıllara kazınan önemli bir tarih olarak 10 Mayıs, “Barikatlar Gecesi” olarak bilinir. O tarihe kadar destekçilerle birlikte öğrencilerin sayısı 40.000’e ulaşmıştır. Gece saatlerine doğru polisin göstericileri durdurmasıyla barikatlar tekrar kurulur. Polisin güçlü saldırısıyla sabah ağarana kadar bir çatışma yaşanır. Beş yüzden fazla tutuklama ve yüzlerce yaralanma olur. Bu gecenin ardından olayın çapı daha da genişlemiştir. İşçilerin eylemlere katılmasıyla birlikte otoriter ve siyasi yapıların parçalanmasından sosyal ve kültürel kurumların demokratikleştirilmesine uzanan öğrencilerin isteklerine işçilerin hak arayışları da eklenir. Yüzlerce fabrika işçisi, çalıştıkları fabrikaları abluka altına alır.

Paris. 6th arrondissement. Boulevard St Michel.

Olayların durulması için Fransız hükûmeti, Komünist Parti ile birlikte çalışarak işçilere taleplerini karşılayacakları konusunda masaya otursalar da işçiler geri adım atmaz. Dönemin Fransız Devlet Başbakanı De Gaulle, yeniden seçime giderek ortalığı yatıştırmaya çalışır. De Gaulle, istediğini elde etmiştir. Eylemler haziran ayı itibariyle azalarak söner ve kendisi de başkanlığa yeniden seçilir.

Görünürde politik duruma çok etki etmemiş bu olaylar dizisi, sosyal anlamda insanların hayatına oldukça etkilemiştir. Tarihçi ve sosyolog Henri LeFebvre, 1968 olaylarının insanların günlük hayat perspektifini ne kadar değiştirdiğini söyler. Eylemcilerin dikkati politik durumlar kadar niteliksel sosyal eleştirilere de kaymıştır. Sonraları 68 kuşağı olarak da bilinen bu kuşağın getireceği sosyal reform, insanların tüketici modern dünyadaki yaşam deneyimini sorgulamalarına, varoluşsal problemlere yönelmelerine neden olmuştur. Ne de olsa Alain Geismar’ın da belirttiği gibi yaşanan şey bir politik devrimden çok bir “sosyal devrim”dir.

“Aşık olduğum kadar devrim yaparım, devrim yaptığım kadar aşık olurum.”-Paris duvar yazısı

2011 Şili Öğrenci Eylemleri

AP Photo/Aliosha Marquez

“Şili Kışı” ya da “Şili Eğitim Savaşı” olarak da bilinen Mayıs 2011 yılında başlayıp 2 yıl kadar süren bu eylemler dizisinde, çoğunluğu öğrenciler tarafından yönetilen eylemlerde öncü talep, eğitim sisteminin düzeltilmesi ve yüksek eğitimden sağlanan kârların azaltılması olsa da temelde yatan şey, halkın içinde bulunduğu ve huzursuz olduğu eşitsizlik problemidir. Bu eylemlerin köklerini, 2006 yılında ortaokul öğrencilerinin benzer isteklerle gerçekleştirdikleri “Penguen Devrimi”ne kadar izlemek mümkündür. Ancak bu öğrenciler üniversite yıllarına gelmişlerdir ve talepleri devamlılığını sürdürmektedir. Bazı zamanlar 100.000’i aşan sayıda katılımla süren eylemlere üniversite öğrencileri kadar lise öğrencileri de katılım sağlamıştır ve hepsinin kendi eğitim sistemlerindeki eşitsizliğe yönelik istekleri vardır.

Şili’deki eğitim sisteminin yarıdan fazlası özel okullardan oluşmakta olup devlet okulları eğitim açısından oldukça yetersiz kalmaktadır. Öğrencilerin yüksek eğitimi tamamen ailesinin gelir durumuna bağlıdır. Öğrenciler devlet üniversitelerine daha çok devlet desteği sağlanması, ücretsiz halka açık eğitim, kültürlerarası eğitim veren üniversitelerin kurulması, öğretmenlere daha çok ödenek ayrılması gibi isteklerle protestolarını çoğunlukla barışçıl bir şekilde sürdürmüşlerdir.

Bu eylemlere hükûmetin karşılığı eğitim fonu artırılmasına yönelik önergeler vermek olmuştur. Ancak bu karşılık eylemciler tarafından yetersiz bulunmuş ve eylemler ağustos ayında hız kazanarak devam etmiştir. Desteğin artmasıyla birlikte değişken hızlarla 2 yıl kadar süren eylemlerin sonucunda eylemciler taleplerine bugün dahi hâla ulaşamamışlardır. Eylemler sırasında 16 yaşındaki bir öğrenci hayatını kaybederken yüzlercesi yaralanmıştır. 1800’den fazla öğrenci de tutuklanmıştır. Görünürde elle tutulur bir sonuca ulaşılamayan eylemlerin sonucunda halk arasında hükûmete duyulan güven azalmış, seçimlerde iktidar partisi gözle görünür bir düşüş yaşamıştır. 2013 yılındaki seçimlerde hükûmet değişikliğine gidilerek öğrencilere en çok yardımı vaat eden Şili Sosyalist Partisi’nden Michelle Bachelet, Şili’nin ilk kadın başkanı olarak başkanlığa seçilmiştir.

Yazar: Sıla Mutaf
Editör: Fuad Eren

Kaynakça:

Görsel Kaynakça:

ETİKETLER: , ,
YAZAR BİLGİSİ
Sıla Mutaf
Sıla Mutaf, 2000 yılında İzmir'de doğdu. Boğaziçi Üniversite'sinde Psikoloji ve Tarih bölümlerinde okuyor. Yazı yazmak ve seyahat etmek en büyük tutkusu, bir de insan denen varlığı anlamayı başarırsa başı göklere erecektir. MozartCultures'da sanat, edebiyat, tarih, sinema üzerine yazılar yazmak için katıldı.
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.