Küreselleşme ve Yeni Dünya Düzeni

Küreselleşme ve Yeni Dünya Düzeni

Küreselleşme Nedir?

Literatüre bakıldığında küreselleşme; evrenselleşme, liberalizasyon, Batılılaşma ve modernizasyon gibi anlamlara gelmektedir. Küreselleşme, dünyadaki hareketlerin ve değişimlerin (insanların, malların ve hizmetlerin, sermayenin, teknolojilerin veya kültürel uygulamaların) hızlanması anlamına gelmektedir. Küreselleşmenin etkilerinden biri de dünyadaki farklı bölgeler ve popülasyonlar arasındaki etkileşimi artırmasıdır. Yaygın etkilerinin 1980’li yıllarda hissedildiği küreselleşme, dünya çapında popüler ürünlerin etkili tüketimini, teknolojiyi ve hızlı okunabilirliği artırmaktadır. Benzer şekilde, teknolojik gelişmeler de küreselleşme sürecini hızlandırmaktadır. Küreselleşme; bireyleri, kültürleri ve uluslararası ilişkileri çeşitli düzeylerde (ekonomik, politik, sosyal vb.) birbirine bağlamaktadır. Uluslararası ilişkiler, kültürleri anlayıp etkili iletişimini sağlamak adına küreselleşmeyi kullanmaktadır.

Küreselleşme kavramının tam olarak ne zaman kullanılmaya başlandığı bilinmese de insanların bir yerden diğer bir yere göç etmesi, çeşitli ticaret şekillerinin kullanılması ve yeni bölgelerin keşfedilmesi kadar eskiye dayandığı söylenebilmektedir. Küreselleşmenin siyasi alanda anılmasının ise 1980’li yıllarda Thatcher ve Reagan tarafından temsil edilen “yeni sağ” yönetiminin başa geçmesiyle oluştuğu söylenebilmektedir (Aktel, 2001). 1990’ların başında Soğuk Savaş’ın sona ermesinin uluslararası ilişkilerdeki küreselleşme üzerinde birçok etkisi olmuştur. Küreselleşmeyi Soğuk Savaş sistemi yerine geçmiş bir sistem olarak adlandıran Thomas Friedman, küreselleşmeyi aynı zamanda piyasaların, ulus devletler ve teknolojilerin; birey, şirket ve ulus devletlere, dünya çapında daha yakın, daha hızlı, daha ucuz şekilde birbirine ulaşma olanağı verecek biçimdeki önlenemez bütünleşmesi olarak tanımlamaktadır (Friedman, 2000). İdeolojik gelişmeler de küreselleşmenin hızlanmasında etkisi olan unsurlardan biridir. Özellikle Sovyet sisteminin çöküşünden sonra, küreselleşmenin kaçınılmaz bir olgu olarak karşımıza çıktığı ileri sürülmektedir. Berlin Duvarı’nın yıkılması ve Sovyetler Birliği’nin dağılması, dünya güç dengesinin köklü bir şekilde değişmesine ve küreselleşmenin hızlanmasına yol açmıştır. Günümüzde küreselleşme, ekonomiden uluslararası ilişkilere, yönetimden kültüre kadar çeşitli alanlarda dünyayı etkileyen, uluslararası toplumun yapısını değiştiren bir güç olarak karşımıza çıkmaktadır. Küreselleşmenin çeşitli avantajı ve dezavantajı bulunmaktadır. Sürdürülebilir ekonomik kalkınma, gelişen yaşam standartları, teknolojik gelişim ve bilginin daha hızlı yayılması, küreselleşmenin en belirgin faydaları arasında gösterilmektedir. Öte yandan, küreselleşme içinde yer alan ülkelerin çoğunun gelişmiş ülkeler olmasından dolayı zengini daha zengin, yoksulu daha yoksul kıldığı düşünülmektedir. Gelişmekte olan ülkelerin dışlanmasına yol açtığı, faydalarının eşit biçimde dağılmadığı, aksine eşitsizliği arttırdığı yönünde yapılan eleştiriler de küreselleşmenin dezavantajlarına işaret etmektedir.

Yeni Dünya Düzeni Nedir?

“Yeni Dünya Düzeni”, Soğuk Savaş’ın sona ermesinin ardından ABD Başkanı Bush’ un 11 Eylül 1990’daki konuşmasında söylediği, uluslararası sistemi belirleyen iki kutuplu sistemin sona erdiğinin ve yerine ABD’nin egemen olduğu ancak tek güç olmadığı, çok kutuplu ve çok merkezli karmaşık bir sistemin ortaya çıkması olarak adlandırılmaktadır.  ABD’ye ek olarak güç dengesine eklenecek elementlerin; Çin, Japonya, Rusya ve Avrupa Birliği olduğu öne sürülmüştür. Küreselleşme kavramı üzerinden kurgulanan yeni dünya düzeni; siyasi olarak liberal demokrasi, iktisadi düzlemde piyasa ekonomisi ve kültürel düzlemde post-modernizm olgusuyla evrensel boyutlar kazanmış ve bunun bir sonucu olarak küresel bir toplum şeklini almıştır. Yeni dünya düzeni, bazı görüşlere göre çatışmadan ziyade iş birliği ve dayanışma üzerine kurulmaktadır (Ertuna, 2006). Liberal demokrasiye dayalı bir dünya sisteminin hakim olacağı görüşünün savunucularından biri olan Francis Fukuyama, liberalizmin komünizme galip gelmesiyle tarihin sona ereceğini söylemiştir. Küreselleşen dünyada iletişimin artması ve sermayenin değişkenliği, ülkeler arası farklılaşmaları azaltabilmektedir. Bu durum zengin ülkelerin gelir farklılıklarını stabil halde tutabilmek adına yeni bir tür ekonomik düzen kurma ihtiyacına işaret etmektedir. Bu durum ise yeni dünya düzenine zemin hazırlamaktadır. Neoliberal ekonomik ve siyasi yapının zarar görmüş olması dünyanın birçok açıdan etkilenmesine sebep olmuştur. Diğer bazı görüşlere göre ise dünyadaki güç dengesi çoktan değişmiş ve birden fazla güç hakim olmuştur. Bu iki görüşün ortak noktasının yeni dönemde Batılı değerlerin (liberal demokrasi ve Pazar ekonomisi) dünyada hakim değer yargıları olacağı varsayımıdır (Ertuna, 2006). Bazı görüşlere göre dünya tek kutupluluğa doğru giderken, bazı görüşlere göre çok kutupluluk kaçınılmaz olacaktır.

Yeni dünya düzeninin birçok yeni sorunu beraberinde getirdiği söylenebilmektedir. Askerî güvenlik hala önemini korusa da farklı değişkenlerin de varlığı söz konusudur. Soğuk Savaş’ın bitimiyle birlikte uluslararası sistem tek kutuplu yapıya dönmüş olsa da bu kutupluluk zamanla değişim göstermiştir. Mevcut dünya düzenin güçler dağılımı açısından bakmak gerekirse Amerika üstünlüğü söz konusu olsa da tek kutuplu dünyanın süper gücü olma konumunu 11 Eylül 2001 saldırılarından sonra politikalarındaki değişikler sonucunda kaybetmeye başlamıştır. Bu değişikliklerle birlikte uluslararası sistemdeki bazı devletler (Rusya ve Çin) ekonomik açıdan istikrara kavuşmuş ve güçlenmeye başlamıştır. ABD’nin ekonomik anlamda güç kaybının fazla olması, dünya siyasetinde bir erozyona uğradığını gözler önüne sermektedir. Rusya ve Çin’in ekonomik, siyasi ve askerî anlamda güç kapasitelerinde, Batılı aktörlerle karşılaştırıldığında anlamlı bir artış söz konusudur.  Bu durum Batı’nın küresel siyasette güç kaybettiğini ve çok kutuplu dünya düzenine geçişin varlığını göstermektedir.

Yazar: Canan Önerli
Editör: Ozan Yazıcı

 

Kaynakça:

Görsel Kaynakça:

YAZAR BİLGİSİ
Canan Önerli
Canan Önerli 2000 yılında Bursa'da dünyaya geldi. 2018 yılında Bursa Anadolu Lisesi'nden mezun oldu. MEF Üniversitesi'nde Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler lisansına ek olarak Psikoloji ile çift anadal yapmakta. İçindeki çocuğu sanatla ve güzellikle büyütmeye çalışan Canan, kendisini bildi bileli kitap okuyor ve resim yapıyor. Tutkulu bir şekilde bağlı olduğu, yaşamına anlam katan alanlarda içerik üretiyor.
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.