Otomatik Portakal Filmine Psikanalitik Bir Yaklaşım

04.06.2020
Otomatik Portakal Filmine Psikanalitik Bir Yaklaşım

 

Yönetmenliğini Stanley Kubrick’in yapmış olduğu Anthony Burgess’in aynı adlı yapıtından uyarlanan Otomatik Portakal filminin konusu anti kahraman Alex’in arkadaşlarıyla oluşturduğu bir çete ile Korova Süt barında toplanarak süt ile uyuşturucu karışımı içecekler içerek şiddete eğilimlerini arttırmakta, yapacakları eylemleri planlamakta ve şehirde şiddete yönelik eylemler, tecavüzlerde bulunmaktadırlar. Çete içerisinde Alex’in baskın sözüne karşı gelmeye çalışan arkadaşlarının anlaşmazlık çıkartmasıyla Alex’i tuzağa düşüren arkadaşları onun polise yakalanmasına sebep olmaktadır. Hapishaneye giren Alex 14 yıl cezaya çarptırılmasını, yeni oluşturulan bir suç tedavi deneyi, kötü düşüncelerinden arındırılması ile kurtulabileceğini düşünerek denek olmak ister.
Psikanalize baktığımızda Sigmund Freud’un ortaya attığı Psikolojik kuramlar, hastaların zihinlerinin bilinçdışındaki unsurlar ile kurduğu bağı inceleyen yöntemleri oluşturmaktadır. Freud benliğin içyapısını Ego, Süper ego ve id olarak üçe ayırmaktadır. Bu süreçlerde yaşanan travmalar ya da anne ve baba ile özdeşleşme sürecinin yanlış gitmesi ileride benlik sorgulamasına, majör depresyonlara sürükleyebilmektedir. Birçok yönetmen karakteri oluştururken çocukluk evrelerinde yaşadığı olayları göz önünde bulundurarak o kişiyi yaratır. Freud’dan sonra gelen önemli psikanalistlerden biri olan Lacan’ın da ortaya attığı ayna teorisinde sinemayla özdeşleşme yaşanmaktadır.


Otomatik Portakal, İngiltere’nin Post-Endüstriyel dönemini yansıtan filmde fütüristtik dekorlar ön plandadır. Korova süt barında arkadaşlarıyla küçük bir çete kuran Alex, çetenin lideridir ve her defasında kendi sözünü geçirmektedir. Geceleri süt barda yapacakları eylemleri planlayan çete uyuşturuculu süt içerek şiddete eğilimli hale dönüşmektedirler. Anti kahramanımız Alex ve arkadaşları giydikleri beyaz kostümlerle iyiliği ve saflığı temsil etmek yerine tam tersi karanlık kötü işler yapmaktadırlar. Taktıkları şapka ile yaptıkları şiddetleri eğlenceli muzip bir eylemmiş gibi göstermektedirler. Yaptıkları eylemler dürtüsel olarak gerçekleşmektedir ve geleceğe odaklı planlı yaşamamaktadırlar.


“Freud, bilinçaltının, bastırılmış düşüncelerimizin, travmatik anılarımızın, seks ve saldırganlığın temel sürücülerinin dış merkezi olduğuna inanıyordu. Bilinçaltını nevroza ya da günümüzde akıl hastalığı denen şeye neden olan tüm gizli cinsel arzuların depolama tesisi olarak görüyordu.” (Harley therapy, aktaran Ezgi Kaplan,2018)
Bu doğrultuda Psikanalizde Freud’un belirttiği libidonun yükselmesinde haz yaşadığı en büyük etkenin cinsel eylemler ve unsurların filmdeki Anti kahramanımız Alex’de ve filmin bütün dekorlarında sıkça kullanıldığı görülmektedir.

Alex ve çetesi, sokaklarda yatan yaşlı sarhoş adamları döverek kendi düzenini sağlamaya çalışmaktadır. Gizlice evlere girerek hırsızlık yapmakta, kadınlara tecavüz ederek polisten kaçmaktadırlar. Alex, ilişkileri çıkar amaçlı ve yüzeysel olan empati kuramayan duygusuz bir karakterdir. Aynı zamanda sanata da ilgi duymaktadır. Beethoven’in 9.senfonisi en sevdiği parçadır. Eve çağırdığı kadınlarla birlikte olan ve şiddete yönelik eylemler yapan Alex’in davranış bozukluğu yaşadığı görülmektedir. Davranış bozukluklarının ve kişilik özelliklerinin psikoseksüel gelişim süreçleri olan Oral, Anal ve Fallik dönemlerinde kazanılmaktadır. Alex, Oral dönemde yaşamış olabileceği annesiyle özdeşleşme sağladığı evrede sütten erken ayrılması ile hazdan kopuş yaşayarak ileriki yaşlarında alkol bağımlılığı gibi bazı fiksasyonların ve kişilik bozukluğunun oluşmasında etkili olmuş olabilir.

 


Amerikan Psikiyatri Birliği (2014), antisosyal kişilik bozukluğuna sahip olan bireyleri tutuklanmasına yol açan yineleyici eylemlerde bulunma, sık sık yalan söyleme, kendi çıkarları için başkalarını kullanma, geleceği planlamadan dürtüsel olarak hareket etme, sık sık kavga ve dövüşlere katılarak kendisinin ya da bir başkasının güvenliğini umursamama, bir işin ve parasal yükümlülüklerin sorumluluğunu taşıyamama ve başkasına verdiği zarardan ötürü vicdan azabı duymama gibi davranış örüntülerini gösteren bireyler olarak tanımlamıştır.
( Sönmezsoy 2016:4)


Alex’e göre şiddetin insanların hak ettiğini ve doğru birer davranış olduğunu düşünmektedir. “Otomatik Portakal” kitabı yazarının evine zorla girerek yazarı bağlayıp eşine tecavüz ederler. Alex, tecavüz eylemini bir oyun olarak görmektedir. Tecavüz sahnesinde de Alex’in antisosyal kişilik bozukluğunun olduğu davranışlarını empati kurmadan duygusuz bir şekilde ve eylemleri haz alarak yaptığı görülmektedir. Bir süre sonra arkadaşları Alex’in liderliğinden sıkılırlar ve başkaldırırlar. Alex, Georgie ve Dim ile kavga eder ve arkadaşları Alex’i tuzağa düşürür. Zengin kedili bir kadının evine giren Alex, kadını şiddet uygulayarak öldürür. Alex, arkadaşlarının onu orda bırakmasıyla yakalanarak tutuklanmıştır. 14 yıl hapis cezası alan Alex cezadan kurtulmak için geliştirilen yeni suç tedavisinde kendisinin kullanılmasını istemektedir.

“Ludavico” adlı deneyde rehabilite edilerek kobay olan Alex, bazı cihazlar bağlanarak ilaç verilir, gözleri açık tutulur ve şiddet görüntüleri izletilir. İzletilen görüntüler aslında Alex ’inde yapmış olduğu şiddet ve tecavüz eylemlerdir. Zorla bağlanarak izletildiği bu süreçte şiddetin kötülüğüne daha çok karşı karşıya kalan Alex bu görüntüler karşısında midesi bulanmakta ve iğrenmektedir.

“Hastalık” olarak adlandırdığı bu rahatsızlık sürecinden kurtulmak ister ve bu doğrultuda iyi olanı yapmaya yönelmiştir. En çok sevdiği şarkı olan Beethoven’in 9.senfonisi tesadüf olarak izletilen şiddet görüntülerinin arka fonunda çalınmasıyla Alex, şiddet ile şarkıyı bağdaştırarak artık şarkıdan rahatsızlık duymaktadır. Deney ile Alex‘in hareketleri koşullandırılarak insan olmaktan çıkmıştır. Hükümet tarafından şekillendirilen bir otomatik portakal olmaktadır.


Alex’i deneyden sonra çıktığında topluma geri kazandırılması beklenirken toplunun onu dışlaması görülmektedir. Alex‘in yaptığı şiddeti kötü bulan toplum şimdi Alex’e yapmaktadır. Ailesi onu kabul etmeyerek evsiz kalmıştır. Şiddetin sonucunda gidecek yeri olmayan Alex, evine zorla girdiği yazar Frank Alexandra’nın evine gitmiştir. Frank, Alex’den intikam almak istediği için Alex’i eve kapatmıştır. Zorla dinlettikleri Beethoven’in 9.senfonisi ile tekrar hastalık belirtilerini hissetmeye başlayan Alex, intihar ederek kurtulmayı amaçlar fakat atladığı camdan ölmeden kurtularak hastanede uyanır. Basına yansıyan bu olay sonucu deneyin uygulanmasında sözü olan hükümet, kamuoyunu karşısına almamak için Alex’i eski haline geri döndürmek isteyerek onu bir makine gibi kullanmaya devam etmektedir.
Sonuç olarak, Otomatik Portakal filmi, Psikanaliz açısından Sigmund Freud’un ortaya koyduğu özellikle haz unsurunun cinsel eylemler ve ögelerle yaşanıldığı ve ön plana çıktığı anti kahraman Alex’in davranışları ile oldukça görülmektedir.

Freud’un Psikoseksüel gelişim süreçlerinde ortaya çıkabilen davranış bozukluklarının Alex’de antisosyal kişilik bozukluğuna neden olarak aşırı şiddete yönelik eğilimlerde bulunması, tecavüzü bir oyununa dönüştürerek cinsellikten haz alması, sürekli kavgacı bir yapısının olması ile görülmektedir. Bu davranışlarının sonucunda tutuklanan ve hapis cezası alan Alex’in suçlu tedavi deneyi ile davranışlarından kurtulması için rehabilite edilerek iyileştirilmeye çalışması hükümetin onu bir makineye çevirmesine neden olmuştur. Toplum kendi adaletini kendi sağlamakta, hükümet ise insanı bir makine olarak kullanmaktadır.
KAYNAKÇA:
SÖNMEZSOY, R (2016) Otomatik Portakal Filmi ve Kitabının Antisosyal Kişilik Bozukluğu Açısından İncelenmesi, Yüzüncü Yıl Üniversitesi, AYNA Klinik Psikoloji Dergisi
Harley therapy, çeviren Ezgi Kaplan, Freud ve Jung Arasındaki Benzerlikler ve Farklılıklar
Erişim: https://oggito.com/icerikler/freud-ve-jung-arasindaki-benzerlikler-ve-farkliliklar/34854

CANSU BEKAR

YAZAR BİLGİSİ
Cansu Bekar
Cansu Bekar,1997 yılında Eskişehir’de doğdu. 2015 yılında Eskişehir Gazi Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi, Radyo televizyon/Grafik animasyon alanından mezun oldu. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Radyo, Sinema ve Televizyon bölümünden mezun olarak eğitimini tamamladı. Şu an Eskişehir’de yaşamaktadır. Sinema alanına duyduğu ilgisini yaptığı film eleştirileri ve araştırmalar ile devam ettirmektedir. Fotoğrafçılık ile uğraşan Cansu; resim çizmeyi, film izlemeyi ve yazı yazmayı seviyor. MozartCultures ekibinde yazarlık ve animasyon alanlarında çalışmaktadır.
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.