Türkiye Cumhuriyeti’nin İlk Operası: Özsoy Operası

Türkiye Cumhuriyeti’nin İlk Operası: Özsoy Operası

Yaptığı inkılaplarla Türkiye Cumhuriyeti’ni her daim ileriye taşımayı hedeflemiş olan Mustafa Kemal Atatürk sadece eğitim ve adalet gibi alanlarda değil, sanatta da çeşitli devrimler gerçekleştirmiştir. Bunlardan biri, Cumhuriyet’imizin ilk operası olan Özsoy Operası’dır. Peki bu Özsoy Operası sadece sanat için yapılan bir yenilik miydi, yoksa başka amaçlar da barındırıyor muydu ?

Özsoy Operası, Cumhuriyet tarihinin ilk operası olma özelliğiyle birlikte aslında bir barış çubuğu niteliğini de taşıyordu. Sahne sanatları alanında büyük bir gelişmeye imza atmasıyla birlikte komşu devletlerle dostluk sağlaması da asıl hedefler arasındaydı.

19 Haziran 1934 gecesi Ankara Halkevi’nde ilk gösterimi gerçekleştirilecek olan operanın iki önemli konuğu vardı: Atatürk ve İran Şahı Rıza Pehlevi.

Ulu Önder Atatürk, Batı ile olduğu kadar komşu ülkeler (Balkanlar, Arap Ülkeleri ve İran) ile de dostluk ilişkileri kurmak ve geliştirmek istemekteydi. Bu yakınlaşma sonucunda, İran Şahı Türkiye’yi ziyaret etmek isteyerek Atatürk’ün devrimlerini yakından incelemek istemiştir. Atatürk 1933 yılının sonbaharında İran Şahı Rıza Pehlevi’yi Türkiye’ye davet etmiştir. Şah Rıza için 10 Haziran- 6 Temmuz 1934 tarihlerinde gerçekleşen ilk yurt dışı gezisi her iki ülke için de önem taşımaktadır (Gerede, 1952, s. 263).

“Bu bir inkılâp hareketidir.” -Mustafa Kemal Atatürk.

Her şeyi planlayan Atatürk, operanın konusunu bizzat kendisi belirlemiş ve librettosunu dönemin senarist ve edebiyatçı olarak tanınmış tiyatro yazarı Münir Hayri Egeli ile karşılıklı bilgi alışverişinde bulunarak yazdırmıştır. 3 perde, 12 tablodan oluşan Özsoy Operası, iki ay gibi kısa bir sürede ülkemizde döneminin önde gelen bestecileri ve Türkiye Cumhuriyeti tarihinin ilk devlet sanatçısı olan Ahmet Adnan Saygun tarafından bestelenmiştir.

Ahmet Adnan Saygun, eserle ilgili düşüncelerini şöyle anlatmıştır: “…Halkevine gelen Atatürk provaları seyretmişti. Riyaset-i Cumhur Orkestrası yerine İstanbul Belediye Konservatuarı’ndaki yaylı sazlar orkestrası ile Riyaset-i Cumhur Armonisi’nin nefesli sazlarını birleştirerek benim yönetimimde bir orkestra ile çalışmalarıma devam etmemi emrettiği sırada söylemiş olduğu sözlerden özellikle bir cümlesi hâlâ kulaklarımda çın çın çınlamaktadır. Bu bir inkılâp hareketidir.” (Saygun, 1980, s.42; Gedikli, 1989, s. 37).

Efsanelerden Gerçekliğe Uzanan Yol

Eserin konusunda İran Edebiyatı eserleri Zendavesta, Şehname, Efrasyap destanlarından esinlenilmiş, asıl kaynak olarak ise Firdevsi’nin Şehname’sindeki “Feridun Efsanesi”nden temel alınmıştır. Amaç, Türk-İran mitolojisi esas alınarak iki ülkenin kardeşliğinin vurgulanmasıdır.

Nihayet gün gelmiş, karanlığa tutsak düşen insanlık İran Şahı Firdevsi’nin Şahnamesi’ne konu olmuş ve Şair eserinde, insanoğluna musallat olan karanlığı “Dahhak” olarak nitelendirmiştir. Yüzyıllar boyunca zulmü süren dahhak’ı Türk ve İran mitolojilerinde ayrı adlarla anılan bir kahraman (Gave-Bozkurt) devirip aydınlığa yol vermiş ve yeniden aydınlığa kavuşan insanlar, başlarına Feridun adlı bir beyi seçmişlerdir. Hakan Feridun’un; Selm, Tur ve İraç adlarında üç oğlu vardır. Bunlardan Tur Türkleri, İraç İranlıları, Selm ise Avrupalıları temsil etmektedir. Fakat Atatürk’ün yazdırmış olduğu metinde “Türk-İran uluslarının kardeş oldukları” idealinden dolayı ikiz kardeş olarak gösterilen iki karakter olan Tur ve İraç’tan bahsedilmektedir (Saygun, 1980, s.39; Tamer, 2002, s.55).

Tur ve İraç’ın Doğuşu

Öz-Ozan 40.000 yıl öncesine dönerek öyküsünü başlatır: “Tarih diyor ki bize: Medeniyet Irmağı Brakisefal soyda buldu özlü kaynağı. Bu soy Asya’dan çıktı, dört bir yana yayıldı. Bu tarih yükselişin başlangıcı sayıldı. Avrupa, Anadolu, İran ve Gapta. Medeniyet girdi, bakır, bu büyük soyla… Ben vatan yavuklusu Ozanım, Öz tarihi söylerim, olmuşu naklederim…”

Üçüncü sahnede Feridun’un eşi Hatun’un doğumu beklenmekte ve koro, Tanrı’ya yalvarmaktadır. Ülkenin dört bir tarafından beyler bir araya gelmişlerdir. Feridun’u öven konuşmalar yapılırken haberci gelir, Hatun’un doğumunu müjdeleyerek ikiz oğlu olduğunu söyler. Baş Şaman şöyle der: “Bu gece Öz-soyun kaynağı doğdu…”. Sahnede Hatun ve Feridun’un karşılıklı düeti başlar:

+ Kadına annelik vatanseverliktir bey.
– Kadın anne olunca feleğin ömrü uzar. Yerler göğe yaklaşır. Nur olur yerleri sular…

Doğumu kutlamaya sırasıyla felekler gelir, iyi dileklerini Hatun’a söylemeye başlarlar. Birinci Felek: “Bu yavrular kutlu olsun hatuna”, İkinci Felek: “Bu yavrular Öz-soylu, dinç olsun; güçlü olsun, dünyaya hükmeylesin”, Üçüncü Felek: “Bu yavrular Özsoyları çoğalınca boyları yeryüzünün en güçlü yurduna sahip olsun”, Dördüncü Felek: “Bu yavrular ve onun Özsoyları ne zaman el ele verip tutuşsalar yeryüzü ışık dolsun, barış ve bereket onlardan doğsun”, Beşinci Felek: “Bu yavrular ve çocukları, çağlar boyu sürüp gidecek soyları, hiçbir zaman unutmasınlar kardeş olduklarını”, Altıncı Felek: “Yer durdukça soyları kötülük görmesin, kendileri ve soyları ölümsüz olsunlar”, Yedinci Felek: “Soyları devir devir üzerlerine çökecek karanlık bulutlardan sıyrılıp yeniden can bulsunlar, onların öz yurdunda yeniden genç kalsınlar.”

Feridun bütün feleklerin yanında bu iki yavrunun adını koyar. “Sen ey nur topu çocuk, senin adın ‘Tur’ olsun: Eşin ay, yoldaşın kurt olsun. Sen ey sevgili çocuk, senin de adın ‘İraç’ olsun: Nurun yeşilinden çıksın, güneş seninle parlasın, yoldaşın arslan olsun. İkiniz cesaretin, kahramanlığın rengi al ile; yiğitliğin, temizliğin parlaklığın rengi olan beyaza birlikte sarılınız.” Daha sonra şölen ve kutlamalar başlar.

Ahrimanın Laneti

Şölene çağrılmadığı için kızgın olan ve karanlıkların özünü temsil eden şeytan Ahriman sahneye gelerek Hatun’a korkunç sözlerle lanetini açıklar: “Bu iki gencin soylarını daima meçhul kalmaya mahkum ediyorum. Nifak perilerimi seferber edeceğim ve her zaman soylarının arasına sokacağım!” Eserin 2. ve 3. perdelerinde eser efsane havasından sıyrılır ve Mütareke-İstiklal Savaşı ve sonrası işlenir. Eserin son sahnesinde Ahriman’ın gazabına uğrayan ve tanrılarca ebedi hayata mazhar kılınmış bulunan Tur ve İraç yüzyıllar boyunca birbirlerinden ayrı kalsa da sonunda her iki milletin başına geçen Tur ve İraç bu dönemde birbirlerine kavuşurlar. Eserin tekrar efsane havasına getirilen final sahnesinde Feridun ve tüm kadro sahneye çıkar ancak sahnede Tur ve İraç yoktur.

Feridun sorar: “Tur ve İraç’ı göremiyorum, nerededirler?” Bu soruya oyunun anlatıcısı Öz-Ozan Halkevi’nin locasında İran Şahı Rıza Pehlevi ile birlikte operayı seyreden Atatürk’ü işaret ederek şöyle der: “İşte Tur ve işte İraç! (And, 2003; Saygun, 1980, s.39; Yalçın, 1995, s. 42).

“Türkçeyi Azeri şivesiyle çok iyi bilen Şah’ın bu sözler üzerine Atatürk’e sarılıp ‘Kardeşim’ diye ağladığını, temsilden sonra heyecanla anlattıklarını çok iyi hatırlarım.” (Altar, 1989). Böylece Türk-İran dostluğunun temeli atılmıştır.

Yazar: Dil Beste Kaplan
Editör: Emine Türal

Kaynakça:

  • Altar, C.M. (1989). Opera Tarihi. Cilt 4. Ankara: Kültür Bakanlığı.
  • And, M. (2003). Cumhuriyet’in İlk Opera Gösterimi ve Yapımcısı. Sanat Dünyamız, Sayı: 89, Ankara.
  • Gedikli, N. (1989), Atatürk’ün Milli Müzik Anlayışının Son Altmış Yıldaki Uygulanışı, Dokuz Eylül Üniversitesi, SBE. Müzik Bilimleri Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, İzmir
  • Gerede, H. (1952). Siyasi Hatıralarım I: İran Ağustos 1930-Haziran 1934.İstanbul: Vakit Basımevi.
  • Saygun, A. A. (1980).Atatürk ve Musiki.Ankara: Ajans Türk Matbaacılık.
  • Şahin, B.(2008). Cumhuriyet Tarihimizin Seslendirilmiş İlk Operası: Özsoy Operası. Hukuk Gündemi Dergisi. 9, 221-222.
  • Tamer, A. (2002). Türkiye’de Opera Sanatının Yaygınlaşması Girişimlerinin Sorunları ve Uygulamalarına Eleştirel Bir Yaklaşım ve Alternatif Öneriler. Dokuz Eylül Üniversitesi/ Güzel Sanatlar Enstitüsü ( Yayınlanmamış Doktora Tezi). İzmir.
  • Tunçdemir, İ. (2012). Cumhuriyet’in Kurulmasından Sonra Bestelenen İlk Türk Operası: Özsoy Operası. Ankara: Atatürk, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Yayınları.
  • Yalçın, E. (1995).Cumhuriyet Döneminin İlk Lirik Sahne Eseri: Özsoy Operası. Toplumsal Tarih Dergisi, Cilt: 4, Sayı: 24, İstanbul.

Görsel Kaynakça:

YAZAR BİLGİSİ
Dil Beste Kaplan
Dil Beste Kaplan, 1999 yılında doğdu. Farklı alanlarda araştırma yapmayı ve keman çalmayı seviyor. Severek yaptığı araştırmaları sizlerle buluşturmak için MozartCultures ekibinde yazar olarak yer alıyor.
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.