Caravaggio’nun Kendini İğdişi

04.03.2021
Caravaggio’nun Kendini İğdişi

İtalyan Ressam Michelangelo Merisi da Caravaggio’nun 1571 yılında İtalya’da doğduğu bilinmektedir. Barok sanatının en önemli ve ilk büyük temsilcisidir. Işığın ve gölgenin ustası olarak bilinir. Bütün Avrupa’da o dönem en etkili sanatçıdır ve eserleri on yıllar boyunca dünyada esin kaynağı olmaya devam etmiştir. Annesi, babası ve kardeşleriyle birlikte Milano’nun Caravaggio kasabasında yaşıyorlardı. Caravaggio ismini bu doğduğu kasabadan almıştır. Babası soyluların hizmetinde çalışan bir inşaat ustasıdır. Biri kız biri erkek iki kardeşi vardır (Alfa, 2018) (Sadık, 2019).

Gombrich (2006) onu; “öfkeli, vahşi yaradılışlı, çabuk gücenen, gerektiğinde düşmanının karnına hançeri saplamaktan çekinmeyen biri’’ olarak tanımlar. Ve şöyle söyler: “O, aradığı gerçeğin kendisiydi. Bizzat gördüğü gerçeği arıyordu. Klasik örnekleri sevmiyor, “ideal güzellik” kavramına saygı duymuyordu. O, bir doğalcı olmakla suçlanıyordu”.

Caravaggio’yu düşünmek; kesilen kafaları, derin yaralara parmak basmaları, hilekârları, zalimleri, sefaleti, sokağın acımasızlığını da düşünmek demektir. Düşünmek istemediğimizi, görmek istemediğimizi, ittiğimizi ama içimizde de olanı o, en yalın hâliyle önümüze sermektedir. Bu hâliyle hem hayranlık hem öfke uyandıran Caravaggio, kendi yaşadığı ikilemi muhteşem bir ustalıkla yansıtmaktadır.

Sanat tarihi kitaplarında Caravaggio’nun 5 yaş ve sonrası hayat hikâyesi yer almaktadır. Oldukça sert bir dış gerçekliği olan Caravaggio, henüz 5 yaşındayken ilk kaybıyla ağır bir şekilde yüzleşmek zorunda kalmış, neredeyse tüm dünyayı etkisi altına alan veba hastalığı, onların da kapısını çalmıştır. Babasını veba nedeniyle kaybetmiştir. Yine aynı salgında büyükbabasını, büyükannesini ve amcasını da kaybetmiştir (Sadık, 2019). Tarihin en yıkıcı, gizemli ve korkunç hastalıklarından biri olan veba, insanlık tarihi boyunca değişik zamanlarda ortaya çıkmış, hastalığın seyri ve görüntüsü sebebiyle de “kara ölüm” olarak adlandırılmıştır. Belki de Caravaggio’nun resimleri ve hayatındaki karanlık buradan geliyordur. O karanlığın içerisindeki ışığın yansıması, onun hayata tutunmasının en iyi sembolü olabilir. Kapkaranlık bir yaşamın içinde her şeye rağmen umudun olduğu ya da bir umut ışığı aradığı düşünülebilir.

Caravaggio’nun resimle olan derin ilişkisi, 13-14 yaşlarında annesinin onu bir resim atölyesine yazdırmasıyla başlamıştır. Belki de bu, onu daha kötü bir trajediden korumuştur (Sanat okuluna kabul edilmeyen Adolf Hitler gibi).

Caravaggio’nun kayıpları devam etmiş, kendisi 19 yaşındayken annesini kaybetmiştir. Bazı kaynaklarda ise 13 olarak belirtilmiştir ancak bu çelişkinin, her iki yaş da ergenlik dönemine denk gelmekte olduğundan mühim olduğu söylenemez. Burada Caravaggio’nun agresyonu ve bu kayıpların onda nasıl izler bırakmış olabileceğine dair tahminlerde bulunulacaktır. Çok erken yaşlarda annesiz ve babasız kalan Caravaggio için yas, tutulması en güç zamanlara denk gelmiştir. Babasını kaybettiği yaş ve annesini kaybettiği yaş cinsel keşfin başladığı ve alevlendiği iki kritik dönemi kapsar. Bu, o evrelerden geçen bir çocuğun başına gelebilecek en trajik olaylardan biridir. Dönem itibarıyla babasını kaybettiği yaşlar, Freudyen teorinin de temelini oluşturan ödipal döneme denk gelir ki bu dönemde babanın, çocuğun ruhsallığında önemli bir yeri vardır. Bu dönemde annenin cinsel olarak arzulandığı babanın ise rakip olarak görüldüğü bir dönemdir. Annesine aşık olan erkek çocuk, düşlem dünyasında babayı öldürür ve anneye sahip olur. Her çocuğun geçtiği bu evrede, baba gerçekten öldüğünde işler karışabilir. Caravaggio’nun, bu satırlara kadar bilinen hikâyesinde, onda bu döneme ait bir patolojinin yansımaları, hayatının adeta her noktasında görülebilir. Bu fantezide öldürülen baba gerçekten öldüğünde çocuğun ruhsallığında ciddi bir sarsıntı yaratır. “Ben öldürdüm ve suçluyum”… Caravaggio’nun yasalarla başının sürekli belaya girmesine, çatışmaların ve kavgaların olduğu hayatına bakılırken Lacan‘a değinilmesi gerekebilir. Anneyle çocuk arasına girecek olan ve oradaki bilinç dışı cinsel gerilimi rahatlatacak, araya mesafe koyacak babanın yokluğu, onun yasaları kabul etmesini de zorlaştırmış olabilir. Tabii ki Lacan burada etten kemikten bir babanın yokluğundan bahsetmemiştir. Babanın dış dünyadaki yokluğu üzerinden, annenin zihnindeki babanın yokluğu anlaşılmalıdır. Sağlıklı ruhsal gelişimde beklenilen, anneyle -çocuk arasına giren bir üçüncüye yani babaya ihtiyaç vardır. Aksi hâlde anneye sahip olmuş olduğunu düşlemleyen çocuk için bu korkunç bir şey olabilir. Baba yoksa yasa yoktur ve bu, ensest bariyerini aşmak demektir. Bu da arzunun gerçekleşmesi anlamına gelir ki bu, delirmektir (Abrevaya, 2000). Gerçeklikle imgeselin birbirine karıştığı, bu karışma işinin de travmatik oluşu (babasının vebadan ölmesi) Caravaggio’nun hissettiği suçluluğun ağırlığını anlatabilir. Caravaggio’nun ızdırabı, birçok eserinde görülen “kesik başlar”dan görülebilir.

Baba Cinayeti

Baba, çocuk için koruyucu bir nesnedir. Çocuk aynı zamanda babanın erkeksi gücünden güç alır. Çocuk babayı bu sebeple öldürmek de istemez ancak çocuğun anneye olan arzusu, bir tarafta babayı öldürme fantezilerini de güçlendirir. Sağlıklı ruhsal gelişimde bu ikilem arasında gidip gelen çocuk, artık mücadeleyi bırakır ve babanın yasasını kabul ederek babanın gücünden faydalanan bir konumda, babayı çocuğunu koruyup kollayan konumuna yerleştirir. Annesini de sevgi ve şefkat alacağı nesne olarak konumlandırır, yasayı kabul eder. Sınırlar kabul edilmiştir. Çocuk, artık kendini sevdirme uğraşı dışında başka bir şeylerle uğraşmayacaktır. Caravaggio’da, babasının ölümüyle sekteye uğrayan bu sağlıklı geçiş engellenmiştir. Babanın varlığına ihtiyaç duyulan döneme, babanın ölümünün gölgesi düşmüştür. O, babasını öldürmüş, fantezi gerçek olmuştur. Caravaggio’nun suçluluğu buradan geliyor olsa gerek.

Ödipal dönem, üst benliğin oluşumunu sağlayan bir dönemdir. Üst benlik ahlaki, etik, yasalar, kurallar yani toplumsal olarak bir arada yaşam için gerekli ruhsal yapının bir parçasıdır. Caravaggio’nun ruhsallığı, baba kaybıyla birlikte bu dönem işlerliğini kaybetmiş ve gelişmesi beklenilen ruhsal parça deforme olmuş; bu şartlar altında üst benlik gelişimi de sekteye uğramıştır. Suç da tam burada başlamıştır.

Caravaggio, modelleriyle asla gün ışığında çalışmazmış, onları tepeden ışık alan karanlık kapalı bir mekânda oturturmuş (Krausse, 2005). Bu kompozisyon adeta bir “sorgu odası” düşürüyor zihinlere. Bir suçlu aranıyor ama suçlu kim? Caravaggio’nun hayatına bakılacak olunursa kendini cezalandırmadan öteye gidemediği, defaatle başını derde sokması, yasaları kabul etmeyişi ve kavgalara karışması, meselenin derinliğini ve çözümün zorluğunu göstermektedir. Suçun, onun bütün hayatı boyunca kurtulamadığı bir veba gibi iliklerine kadar işlendiği varsayılabilir.

Bu ödipal karmaşanın çözümüne izin verilmemiş, engellenmiş olması sebebiyle de Caravaggio’nun, babasına çok öfkeli olduğu söylenebilir. Onun, bu öfkesi sanatının çoğu yerinde görülebilir. Ancak bu öfkenin anlamı başka bir yerden daha düşünülebilir: Caravaggio’nun kardeşi bir rahipken onun kiliseyle bitip tükenmek bilmeyen bir savaşı da vardır. Tanrı imgesini yok etmeye çalışması, Tanrı’yı ve dinsel konuları işleyiş biçimi, herkesin öfkesini üzerine çekmesine de sebep olmuştur. O, Tanrı’yı da öldürmüştür.

Bu, kökensel ilkel baba cinayetine bir atıf olarak da düşünülebilir. İki ebeveynle olan birincil bağlar, benlik idealine Tanrı olarak kaydedilir. Kökensel ilkel babanın cinayetinde; bebek, anneye ihtiyaç duyduğu zaman ağlar, bazen bu feryat figan olur. Bebeğin kaygılarını duyumsayan anne tedirgin olur, bebeğinin öleceği korkusuna kapılır. Anne, bu duygularla boğuşurken bu duygulara katlanamadığında bebeğinin ölmesini ister ve anne için bu bir şaşkınlık anıdır. Tam bu noktada anne, babaya ihtiyaç duyar ve onu çağırır. Bu ihtiyaç ve çağrı karşılanmadığında ya da annenin zihninde bir baba yoksa böyle bir durumda baba, düşmanca bir yabancı olarak kalacaktır ve ruhsallığa tehlikeli bir gölge olarak kaydedilecektir (Dufour,2014). Bu durumda babayı öldürmek gereklidir.

Caravaggio’nun erken çocukluk yani ödipal öncesi dönemine ait bilgilerimizin sınırlılığı sadece bir spekülasyon olarak köşede durabilir. Caravaggio’nun yetişkinlikteki yaşantısına baktığımızda meselenin ödip öncesi yani bebeklik döneminin sancılarını da duyumsayabiliriz. Kilise’yle ve Tanrı’yla ilgili meselesini de buradan duymak da garip olmaz. Eserlerinde kullandığı modeller ve resmettiği halleri, öfkesinin derinliğini de bize gösteriyor. Örneğin “Bakire Meryem’in Ölümü” (1606) [1] adlı eserindeki Bakire Meryem figürünün modelliğini, –sanat tarihi kitaplarında aynen yazdığı gibi ifade edeceğim–  “sıradan bir fahişenin” yaptığı iddia edilir. Bu eser kilise tarafından reddedilmiştir (Alfa Yayınları, 2018).

[1]

Yine “Aziz Matta’ya Çağrı”  (1599-1600) [2] eserinde kendisinden beklenen Matta’nın kutsallığını ön plana çıkarmasıyken o yine  kendi üslubunca bir başkaldırı olabileceğini düşündüğümüz gündelik hayatta görmeye alışkın olduğu bir figür olarak resmetmiştir (Sadık 2019). O gerçekten öfkelidir. Çünkü o; kimsesizlikten, acımasızlıktan, sefaletten ve sokaklardan gelmiştir. Onun için hayat bu kadar sert bir dış gerçeklik içinde yaşanıyorken o,   kafasının üzerinde haleler olan, uçuşan melekleri, muhteşem görüntülü ve kıvrımlı elbiseli kutsal figürleri düşlemleyememiştir. Ya da düşlemlemiş ama kafa tutmuştur. O, kiliseye “böyle bir dünya var, bakın” demekle kalmamış; o dünyayı gözlerine sokmuştur ve travmasını onarmaya çalışmıştır.

[2]

İğdiş  ve Kesik Başlar

Caravaggio’nun  1600 ile 1605 yılları arasında saldırı, yaralama, ruhsatsız kılıç ve hançer taşıma gibi belgenmiş 11 olayda yasaları ihlalden başı belaya girmiştir. 1606 yılında bahislerle ilgili bir tartışmaya girmiş, çıkan kavgada bir adamı öldürmüş ve kaçak olarak aranmıştır (Alfa Yayınları, 2018). Mahkemece suçlu bulunmuş ve başı için ödül koyulmuştur. Caravaggio’nun 2 yılını, işlediği cinayetin pişmanlığıyla geçirdiği söylenir. Resimler yapmaya devam eden ancak er geç bulunacağını bilen Caravaggio, nereye kadar kaçabilir? Caravaggio için hayat artık daha da karanlıktır.

BBC (2006) belgeselinde şöyle söylenmiştir: “Resimlerinde artık pişmanlık, acıma ve sevecenlik vardı ve bu doğaldı. Ölümlü ruhunun artık çok büyük bir tehlikede olduğunu biliyordu”. Bu son olayın, onun tümgüçlülük fantezilerinin sert bir şekilde kırıldığı bir deneyim olduğu söylenebilir.

Ötekini öldürdükten sonra kendi ölümlülüğüyle de yüzleşmiştir. Caravaggio artık suçluluk duygularıyla baş etmekte çok güçlük çekmiş olsa gerek ki tablolarının gittikçe karanlık bir hâl aldığı görülmüştür. Kompozisyonlarında kesik başlar, tüm gerçekliğiyle sunulmuştur. Hissettiği acıyı, öfkeyi ve suçluluğu yansıtmanın bir yolunu bulduğu söylenebilir.

Tam bu dönemde “Aziz Vaftizci Yahya’nın Başının Vurulması” (1608) [3] eserini tamamlamış ve bu, onun “imzaladığı tek resmi” olarak tarihe geçmiştir (Alfa Yayınları, 2018). Bu, onun suçluluğunun kabul imzası sayılabilir.

[3]

Suçluluk duyguları onu istila etmiş olabilir. Kurtuluş, yeni bir yaratımdadır. 1610 yılında “Davud ve Goliat’ın başı” [4] eserini resmetmiştir. Eserin en önemli özelliği kendi portresini kullanmış olmasıdır. Bu kompozisyon, eski Ahit’te yer alan Davut’un dev Goliat‘la düellosunu ve bunun sonucunda Goliat’ı öldürerek “yenilmez” unvanını elinden aldığı, güçsüzün güçlü karşısında kazandığı zaferin hikâyesidir (Dufour 2014). Dev Goliat, burada Caravaggio’nun fantezisindeki katili olduğu kökensel ilkel babadır. Tıpkı resminde yansıttığı gibi özdeşim nesnesi olan babası yani Goliat, dolayısıyla kendisidir. Caravaggio kendini, babasının ölümüyle ilgili hayatı boyunca hiç affetmemiş olsa gerek: En sonunda kendi başını bedeninden ayırarak kendi iğdişini kendi yaratmıştır. Bu resimde dikkat çeken başka bir şey ise Davud’un kılıcının üzerindeki “alçakgönüllülük, gururdan üstündür” yazısıdır (BBC, 2006). Bu, onun sert, yıkıcı ve gerçekçi af dileme biçimi olabilir.

[4]

Tüm bu üretkenliğine ve kendi üslubunca af dileme çabaları olarak duyulan ya da öyle olması arzu edilen eserlerine rağmen Caravaggio’nun resimlerinde görülen belirgin ışık, artık yavaş yavaş sönmeye başlamıştır. Kısa ve fırtınalı bir meslek hayatı olan Caravaggio’nun ışığı ne yazık ki 39 yaşında dramatik bir şekilde sönmüştür. Derinlerde hissettiği suçluluğun bedelini, hayatı boyunca bilinç dışı bir şekilde kendine dönmüş olan bir agresyonla ödemeye çalışsa da bunun yarattığı yıkıma nefesi yetmemiştir.

Yazar: Gülşah Pınaroğlu
Editör: Emine Türal

  

Kaynakça:

Abrevaya, E. (2000). Aynadan Ötekine: Çocuk Öznelliğinin Oluşumu Üzerine Bir Çalışma. İstanbul: Bağlam.

Dufour, J. (2014). Baba İşlevi: Baba Cinayeti, Tümgüçlülüğün Ölümünden Doğan Gerçeklik (Freud keşfinden Lacan’ın ve Bion Yaklaşımlarına), (ss.49-65). ( S.N. Arım, Çev.). İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.

Gombrich, E.H. (2006). Sanatın Öyküsü. İstanbul: Remzi Kitapevi.

Krausse, A.C. (2005). Rönesanstan Günümüze Resim Sanatının Öyküsü. İstanbul: Literatür.

Ressamlar: Yaşamları ve Eserleri. Caravaggio. (s. 92-95). (2018). (A.F. Yıldırım, Çev.). İstanbul: Alfa Yayınları.

Sadık, C. (2019). Uygarlığın Ayak İzleri: Rönesans’tan Barok Dönem’e Sanat Dehaları. İstanbul: Epsilon Yayınları

Simon Schama (Yapımcı). (2006). Power of Art. Caravaggio [Belgesel]. Birleşik Krallık: BBC Documentary.

Görsel Kaynakça:

  1. https://www.caravaggio.org/death-of-the-virgin.jsp (Bakire Meryem’in Ölümü)
  2. https://www.caravaggio.org/the-calling-of-saint-mathew.jsp (Aziz Matta’ya Çağrı)
  3. https://www.caravaggio.org/beheading-of-saint-john-the-baptist.jsp (Aziz Vaftizci Yahya’nın Başının Vurulması )
  4. https://www.caravaggio.org/david-with-the-head-of-goliath.jsp (Davud ve Goliat’ın başı)
  5. https://www.canvastar.com/en/michelangelo-caravaggio-david-and-the-head-of-goliath (Kapak görseli)
ETİKETLER: ,
YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.