Dekalog – Film İncelemesi

Dekalog – Film İncelemesi

 

 DEKALOG – KRZYSZTOF KIESLOWSKI

Polonyalı yönetmen ve senaryo yazarı olan Krzysztof Kieślowski’nin Eski Ahit’teki On Emir’i konu alan dizi film The Decalogue (Dekalog), Polonya’nın 1980’li yıllarda yaşadığı koşulları ve insanların bunlarla mücade etme biçimini anlatmak amacıyla çekilmiştir.Her biri yaklaşık bir saat uzunluğunda olan seri, birbirinden bağımsız on farklı yapımdır. Serinin çekimleri 1988 ile 1990 yılları arasında tamamlanmıştır. Her biri usta bir kurgu ve teknikle yapılan bu serinin 5. ve 6. filmleri uzatılarak Öldürme Üzerine Bir Film(1988) ve Aşk Üzerine Bir Film(1988) olarak iki uzun metrajlı film olarak tekrardan düzenlenmiştir. Dünyanın çirkin halini konu alan ve bunu imge yoluyla yapan Kieslowski; sorgulamayı izleyiciye bırakıp, anlatımını gerçeğe çok yakın tasvirlerle yapar. Dekalog serisini başarılı kılan ve üzerinde yıllardır konuşulmasını sağlayan temel etken de tam olarak budur. Her dinin, ideolojinin, politikanın temel ilkesi olan erdemi on emirle beraber işlemesi ve bunu yaparken gerçeklikten uzaklaşmaması; izleyiciye, filmde anlatılanın aslında o olduğunu anlatmanın kuşkusuz en yalın yoludur. Dekalog serisi adeta bir döngüdür, her film bir sonraki emri anlatmaktadır. Yönetmen, ahlaki metinleri ve bunların anlam sorununu kendine göre yorumlar ve sonrasını izleyiciye bırakır. Her filmde bahsedilen emrin ihlal edilmesi söz konusudur. Yönetmen, izleyiciyi gerçeklerle yüzleştirme düşüncesini bir ironi altında yapar. Kurgu ve çekim açısından oldukça ses getiren Dekalog serisi, bağımsız sinemanın en önemli filmlerinden biridir. Serinin müziklerini yapan Zbigniew Preisner, şimdiye kadar yaşamış tüm insanlığın hüznünü ve huzurunu besteleyerek, filmin ruhunu oluşturmuştur.

dekalog-film-incelemesi

Dekalog serisinin ilk filmi ilk emir olan: “Allahın Yehova benim. Karşımda başka ilahların olmayacaktır.” öğretisiyle başlar. Bu filmde her şeyi planlayan bir baba ve sayısal verilerle büyütülmüş bir çocuk vardır. Kieslowski’nin yorumunda babanın bilgisayarı oyma put için imgelenmiştir. Her şeyi bilmekte muktedir olan Tanrı ile eş sayılan bu imge, baba için oldukça kutsaldır. Bir gün oğulları olan Pavel, Noel hediyesi olan patenlerle gölde kaymak için izin ister. Babası, bilgisayarla ve meteorolojik verilerle hesaplar yapar ve oğluna izin verir. Ancak bu hesap yanlış çıkar. Çocuk babasına ölümden sonra geriye kalan şeyleri sorgulamaya başlayınca babasının sayısal verileri etkisiz kalır. Bu noktada Kieskowski, kader dediğimiz olguyu, gerideki ve ötedeki bilinmeyenin varlığını bu emirle açıklar. Dekalog serisinin ilk filminde, Tanrı’ya inanmayı öğütleyen birinci emirden esinlenilmiştir.

dekalog-filmi

Bir sonraki emir: “ Rab’ın ismini boş yere ağzına almayacaksın.’’ ikinci filmde anlatılır. Bu emirle  Tanrı’nın varlığına ve gücüne dikkat çekmek amacıyla insanın ahlaki anlamda sınanmasına şahit olunur. Yalnız yaşayan yaşlı bir başhekim, kendisine kocasının sağlık durumunu soran komşusuna “umut yok” diyerek yalan söyler. Yalanın sebebi kadının başka bir adamdan hamile olmasıdır. Burada bir paradoks vardır: eğer eşi sağlığına kavuşacaksa çocuğu aldıracaktır çünkü çocuk hasta adamdan değildir, eğer adam ölecekse çocuğu doğuracaktır. Bebeği aldırma kararını büyük bir zorlukla veren kadın, kaderin kararı karşısında hükümsüz olarak kalır.

dekalog-incelemesi

“Sebt gününü takdis etmek için onu hatrında tutacaksın. Altı gün işleyeceksin ve bütün işini yapacaksın, fakat yedinci gün efendin Rab’e Sebttir.” Yedinci emrin ihlali üçüncü dekalog filminde ele alınır. Eski metresinin isteğiyle birlikte, Noel gecesi ailesini bırakarak tüm geceyi onun kayıp eşini aramakla geçiren bir taksicinin hikâyesi anlatılmaktadır. Genç kadın, evli olan eski sevgilisini, önce kilisedeki törende daha sonra evde ailesiyle birlikteyken gözetler ve eski sevgilisiyle vakit geçirebilmek için kendi hayatıyla ilgili bir yalan söyler. Gerçekte kayıp bir eş yoktur, kadın yalnız geçirdiği Noelleri telafi etmek için taksiciyle vakit geçirir. Noel gecesi bomboş olan sokaklar, aslında insanların kimsesiz ve yalnız olduklarını gösterdiği gibi, umutsuzlukla pençeleştiklerinin de göstergesidir. Filmde özellikle seçilen kırmızı ve beyaz renklerin dağılımı, yönetmenin daha sonra çekeceği renk üçlemesinin de habercisidir.

dekalog

 

Dördüncü film: “Babana ve anana hürmet edeceksin.” emrini açıklar. Annesini çok küçük yaşta kaybetmiş olan Anka’yı babası büyütmüştür. Bu durum, onların birbirlerine fazla bağlanmalarına neden olmuştur. Bir gün babası seyahate çıktığında, annesinin öldükten sonra okuması için Anka’ya bıraktığı mektubu bulur. Babası geri döndüğünde babasına, mektubu okuduğunu ve annesinin kızına gerçek babasının başka birisi olduğunu yazdığını söyler. Baba, kızına bu mektubu karısının vasiyeti doğrultusunda okumamıştır. Babanın gerçek bir baba olmaması ve kızının babasına ensest bir şehvet duymasıyla şekillenen bu film, aile otoritesinin yıkımını gözler önüne serer. Yönetmen, gerçek baba-kız ilişkisinin olması için biyolojik bağın ne ölçüde gerekli olduğunu seyirciye soru olarak yöneltir.

 

Serinin en vurucu filmi olarak bilinen ve “Öldürmek Üzerine Bir Film” adıyla uzun metraj haline getirilmiş olan beşinci Dekalog filmi, “Öldürmeyeceksin.” emri üzerine çekilmiştir. Piotr’ın sözleriyle başlayan filmde Piotr şunları söyler: “Yasalar, doğayı taklit etmemeli, onu geliştirmelidir. İnsanlar, başkalarını yönetmek için hukuku icat etti. Yasalar, kim olduğumuzu ve nasıl yaşayacağımızı belirliyor. Biz yasalara ya uyarız ya da ihlal ederiz. İnsanlar özgürdür. Onların özgürlükleri, başkalarının özgürlükleri ile sınırlandırılmıştır. Ceza, intikamdır. Özellikle, zarar vermeyi amaçlayan cezalar, suçu önlemiyor. Yasalar, kimin için intikam alıyor? Masumlar adına mı? Masumlar mı kanunları yapıyor?”

Şiddete açıkça yer verilen bu filmde, izleyiciyi birçok cinayet sahnesi bekler. Ölmenin de öldürmek kadar güç olduğunu anlatan Kieslowski, şiddetin gösterilme biçimini yalın bir şekilde yapar. Tüm bu cinayetler silsilesinde unutulan ise “Öldürmeyeceksin.” emrinin sürekli olarak ihlal edilmesidir.

Dekalog serisinin altıncı filmi olan ve “Aşk Üzerine Kısa Bir Film” adıyla uzun metraj haline getirilmiş olan film, On Emir’in “Zina Yapmayacaksın.” söylemini işlemektedir.Filmde, genç bir adamın, karşı blokta oturan güzel bir kadına duyduğu derin aşk anlatılır. Bu adam uzun süredir dürbünle kadını gözetlemektedir. Bu gözetlemeler zamanla kadının ilgisini çekebilmek adına ilginç eylemlere dönüşür. Sonunda uzun zamandır onu gözlemekte olduğunu söyler. Kadından gelen tepki, genç adamı hayal kırıklığına uğratır. Aşka inanmayan kadın için  gencin düşünceleri özel hayata müdahaledir ve aşk denen şey seksten ibarettir. Bu hayal kırıklığı gencin bileklerini keserek intihara teşebbüs etmesine yol açar. Kadın onun nasıl olduğunu öğrenebilmek için çaba sarf eder. Artık gözleyen kadın olmuştur. Çarpıcı bir sona sahip bu filmde aşkın ve hayatın anlamı sorgulanmıştır.

Dekalog serisinin yedinci filmi “Çalmayacaksın.” emri üzerine kurgulanmıştır. 20’li yaşlarda melankolik bir kız olan Majka, annesinin çalıştığı okulda öğretmenlik yapan bir adamla ilişki yaşar ve bir kız çocuğuna sahip olur. Majka’nın anne ve babası kızlarının hayatına devam etmesi için çocuğun bakımını üstlenmiş ve Majka’nın gerçek annesi olduğu gerçeğini Anya’dan gizlemişlerdir.  Bu durum Majka için gittikçe daha zor bir hal almaya başlamıştır ve kızına gerçekleri anlatmak ister. Bu sebeple onu kaçırmayı dener. Çocukla birlikte Kanada’ya göç etmeyi planlayan Majka, çocuğun gerçek babası Vojtek’in evine sığınır. Çok geçmeden çocuğun büyük ebeveynleri çocuğu almak için yola çıkar. Kendisinden çalınmış olan çocuğu bir kez daha ellerinden kayıp gider. ”Zaten senin olan bir şeyi çalabilir misin?” repliği filmin ana unsuru olmuştur.  Majka’nın yenilgisi ve çaresizliğiyle biten film ebeveynliğin, sahiplenmenin anlamı üzerinde durmaktadır.

 

 

Dekalog serisinin sekizinci filmi olan Osiem, “Yalan yere şahitlik etmeyeceksin.” emrini açıklar. Film, üniversitede etik ve ahlak dersleri vermekte olan Zofia ile Amerika’da onun kitaplarını çeviren Elzbieta arasında geçer. Elzbieta, savaş yıllarında, henüz küçük bir çocukken, Polonya’daki soykırımdan kaçıp Amerika’ya giden bir kadındır. Bir gün Elzbieta, Amerika’dan Varşova’ya Zofia’yı ziyarete gelir ve onun dersine girer. Derste bir hikâye anlatılır ve Zofia, anlatılan hikâyenin bilindik bir hikâye olduğunu ve sonunda çocuğun yaşadığını belirtir. Hikayede, bir çifte 2. Dünya Savaşı’nda bakmaları için yanlarına bir kız gönderilir. Bu çift, Gestapo’nun eline düşmek gibi bir sonuç doğuracağı gerekçesiyle örgütün amaçlarını kızın yaşamına tercih eder. O küçük kız Elzbieta’ dır. Gerçeği göstermek adına Zofia’nın yanına gelen Elzbieta ve yıllar boyu vicdan azabı çeken Zofia’nın buruk hikâyesi, geçmişte yapılan hataların bedelini ve bir yaşamın değerini sorgulamamızı sağlıyor.

Dokuzuncu film, “Komşunun evine tamah etmeyeceksin.” emrini açıklar. Roman ile Hanka evliliklerini sürdürürken, Roman hayatı boyunca iktidarsız olacağını öğrenir ve Hanka’ya istediği takdirde boşanabileceğini söyler. Hanka ise: “Aşk, sadece yatakta her hafta beş dakika sevişmek değildir. Aşkı kalbinde hissedersin, bacaklarının arasında değil. Sahip olduklarımız, sahip olamadığımız şeylerden çok daha önemli.” şeklinde yanıt verir. Havaalanında çalışan kadın, her ne kadar kocasına sevginin kalpte olduğunu söylediyse de sevgilisi olmuştur ve çok geçmeden Roman’ın da bildiği bir gerçekliğe dönüşür. Adam, önceleri normal karşılasa da sonrasında bu durum yoğun bir acı verir. Derin duyguların, sadakatin ve aşkın anlamının sorgulandığı film, Dekalog Altı ile bu yönüyle benzerlik göstermektedir.

Dekalog serisinin son filmi “Komşunun karısına, yahut kölesine, yahut cariyesine, yahut öküzüne, yahut eşeğine, yahut komşunun hiçbir şeyine tamah etmeyeceksin.” emrini işler. Jery ve Arthur adlı iki kardeş uzun süredir görmedikleri babalarından onları inanılmaz derecede zengin edecek bir pul koleksiyonu kaldığını öğrenirler. Hemen pulları satıp parayı almak isterler ve koleksiyoncuya giderler. Koleksiyouncu onlara eksik olan bir parçayı da eklerlerse daha çok kazanacaklarını söyler. İki kardeş, pul koleksiyonunun değerini anlar ve bu durum pullara karşı oldukça ilahlaştırıcı bir ilişki kurmalarına neden olur. Pul koleksiyonuyla kurdukları bağ yüzünden gözleri kör olan iki kardeş eksik parçayı bulmaya çalışırken pul mafyasının oyununa gelirler ve hepsini kaybederler. Bu olaydan sonra eski hayatlarına dönemeyen kardeşler babalarını anlarlar. Diğer Dekalog bölümlerindeki dram, onuncu bölümde yerini kara mizaha bırakmaktadır.

Yazar: Canan Önerli

 

Kaynakça:

 

YAZAR BİLGİSİ
Canan Önerli
Canan Önerli 2000 yılında Bursa'da dünyaya geldi. 2018 yılında Bursa Anadolu Lisesi'nden mezun oldu. MEF Üniversitesi'nde Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler lisansına ek olarak Psikoloji ile çift anadal yapmakta. İçindeki çocuğu sanatla ve güzellikle büyütmeye çalışan Canan, kendisini bildi bileli kitap okuyor ve resim yapıyor. Tutkulu bir şekilde bağlı olduğu, yaşamına anlam katan alanlarda içerik üretiyor.
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.