Tanrı mı İnsanı Yaratmıştır, Yoksa İnsan mı Tanrıyı?: Bekleme Odası

Tanrı mı İnsanı Yaratmıştır, Yoksa İnsan mı Tanrıyı?: Bekleme Odası

“Eğer bir Tanrı yoksa her şey mübahtır.”
-Fyodor Dostoyevski

Usta yönetmen Zeki Demirkubuz’un 2003 yapımı filmi olan “Bekleme Odası”, Karanlık Üzerine Öyküler adını verdiği üçlemesinin üçüncü ve son filmidir. 2001 yılında serinin ilk filmi “Yazgı”yı, 2002 yılında ise ikinci filmi olan “İtiraf”ı seyirciyle buluşturmuştur. Üçlemenin ilk iki filmi, Yazgı ve İtiraf, 2002 yılında Cannes Film Festivali’nin “Un Certain Regard” bölümünde gösterilmiştir. Daha önceki yazımızda “Yazgı” ve “İtiraf” filmlerini incelemiştik. (Yazının en altındaki kartlardan ulaşabilirsiniz.) Demirkubuz bu filmde; yönetmen, yapımcı, senarist, başrol oyuncusu, görüntü yönetmeni ve kurgu görevlerini üstlenerek sinemada kendine ait bir tarzı olduğunu yani auteur yönetmen olduğunu kanıtlamıştır.

Filmin Konusu

Filmde, Dostoyevski’nin ünlü romanı Suç ve Ceza uyarlamasının senaryosunu yazmaya çalışan bir yönetmenin, etrafındaki insanlarla ilişkisi anlatılmaktadır. Yönetmen bu filmde başrol oyuncusu Ahmet olarak kameranın karşısına geçmiştir. Film, Ahmet’in senaryo yazmaya çalışmasıyla başlar. Başlangıçta sıradan bir adam gibi gözüken Ahmet’i, oturduğu apartmana hırsız girmesi ve sevgilisiyle ettiği kavgadan sonra yavaş yavaş tanımaya başlarız. Yazının devamı spoiler, psikolojik ve sinematografik analizler içermektedir.

BUNDAN SONRASI “SPOILER” İÇERMEKTEDİR.

Sinematografik Analiz

Film, Suç ve Ceza uyarlaması yazmaya çalışan Ahmet’le başlar. Filmin sonunda Ahmet, uyarlama yazma fikrinden vazgeçip çektiği filmin yani “Bekleme Odası”nın senaryosunu yazmaya başlamıştır. Zeki Demirkubuz bu filmde tam olarak kendini anlatmaktadır. Ahmet aslında Demirkubuz’un kendisidir. Albert Camus ve Dostoyevski hayranlığıyla bilinen Demirkubuz, Suç ve Ceza’yı uyarlamaya çalıştığı sırada yaşadığı bunalımları ve etrafındaki insanlarla olan ilişkilerini bu filmde izleyiciye aktarmaktadır.

Ahmet’in bürosundaki Raskolkinov posterinin altında Dostoyevski’nin ünlü sözü “Eğer bir Tanrı yoksa her şey mübahtır.” sözü dikkat çekmektedir. Filmin bir sahnesinde Ahmet’in ağzından “Sinema dinsel bir meseledir.” Sözü duyulur. Sinemanın dinsel bir mesele olduğunu düşünen Ahmet için, yönetmenler de birer tanrıdır. Filmde bu konuya birçok atıf bulunmaktadır. Ahmet’in etrafındaki öğrenciler ve hayranları, onu adeta bir tanrı gibi görmektedirler. Ahmet ise bu konuyla ilgili kendisini ağır bir şekilde eleştirir.

Demirkubuz burada, yönetmenleri tam anlamıyla birer tanrı olarak gören insanları hatta insancıkları eleştirmiştir. Ve bu insanlarla birlikte sinemacıları da bir nevi yerden yere vurmuştur. Daha önce Yazgı filminin başrolü olarak seyircinin karşısına çıkan Serdar Orçin, burada Kerem karakterine hayat vermiştir. Kerem ve Ahmet’in arasında geçen, sinema ve sinemacılarla ilgili sert eleştiride bulundukları diyaloglarda Kerem şöyle söylemektedir:

“Sizinle -yani sinemayı kastediyorum- tanıştıktan sonra bencil, saygısız, her şeyi üstten gören bir insan olup çıktı. Sanki hiçbir şey ona yetmiyormuş gibi. Başka bir dünyanın insanıymış da bizi lütfen idare ediyormuş gibi triplere girdi.” (Bekleme Odası, 2003)

Demirkubuz, Ferit’i ikna etmeye çalıştığı sahnede ise toplumumuzda her yönetmenin Sinan Çetin gibi olması gerektiğini eleştirmiştir. Demirkubuz’un da dediği gibi herkes Sinan Çetin gibi olmak zorunda değildir; diğerlerine de saygı duymak gerekir.

Psikolojik Analiz

Ahmet karakteri, kadınlarla ilişkisinde duyarsız bir insandır. Kadınları sadece cinsel obje olarak görür ve bunun dışındaki zamanlarda, birlikte olduğu kadınlar onun için yok hükmündedir. Kadınlarla ilişkisi Yazgı filmindeki Musa’yı andırmaktadır. Çekmeyi düşündüğü uyarlama filmde Raskalnikov karakteri için evine giren hırsızı seçmesi, Elif ile arkadaşken kurduğu ilişki ve Ferit’in üstüne ayrıyeten bu kadar düşmesi ikili insan ilişkilerinde iyi olduğunu gösterir ve bu da İtiraf filmindeki Harun’u anımsatmaktadır. Özetle Ahmet karakteri, önceki filmlerdeki Musa ve Harun karakterlerinin bir birleşimidir.

Yönetmen kendisini, sanatını, film yapmanın “sancı”larını ve film bittikten sonraki pişmanlıklarını anlatırken yan kişiler -özellikle de Elif ve Kerem- aracılığıyla kendi kendisine ağır eleştiri okları yöneltmektedir. Diğer filmlerinde olduğu gibi, sade ve yalın anlatımı tercih ederek ikili diyaloglar üzerinden hikâyeyi işlemiştir. Diğer filmlerde görülen televizyon figürü de yine bu film de seyircinin karşısına çıkmaktadır.

Değerlendirme

Sonuç olarak film; Demirkubuz’un yönetmen, sinema, sinemacılar ve onların insanlara nasıl baktığına dair eleştirilerini içermektedir. Yönetmenleri tanrı gibi gören zihniyete sorulması gereken soru şudur:
Tanrı mı insanı yaratmıştır, yoksa insan mı tanrıyı?

 

Kaynakça

Görsel Kaynakça

Vicdan Azabından Nasıl Kurtulunur?: İtiraf

Birey mi Toplumu Yaratır, Toplum mu Bireyi?: Yazgı

YAZAR BİLGİSİ
Alpagut Aykut Tüzemen
Alpagut Aykut Tüzemen, 1992 yılında dünyaya gelmiştir. Freelancer olarak 2D, 3D animation, motion design, character design alanlarında bir çok proje yürütmüş olan Aykut, bu alanlarda çalışmalarını sürdürmektedir. MozartCultures'ta genel yayın yönetmenliği başta olmak üzere birçok departmanda görev almaktadır.
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.