Birey mi Toplumu Yaratır, Toplum mu Bireyi?: Yazgı

Birey mi Toplumu Yaratır, Toplum mu Bireyi?: Yazgı

Usta yönetmen Zeki Demirkubuz’un 2001 yapımı filmi olan “Yazgı”, Albert Camus’nün “Yabancı” isimli kitabından bir uyarlamadır. Yönetmen “Karanlık Üzerine Öyküler” adını verdiği üçlemesine “Yazgı” ile başlamış, 2002 yılında “İtiraf” ve 2003 yılında ise üçlemenin son filmi olan “Bekleme Odası” ile seriyi bitirmiştir. Üçlemenin ilk iki filmi, Yazgı ve İtiraf, 2002 yılında Cannes Film Festivali’nin “Un Certain Regard” bölümünde gösterilmiştir. Daha sonraki yazılarımızda diğer iki filmin analizini de gerçekleştireceğiz.

Filmdeki ana karakter Musa her şeye kayıtsız kalan ve hiçbir şey umurunda olmayan bir karakterdir. Öyle ki filmin ilk sahnelerinden olan annesinin öldüğü sahnede annesinin öldüğünü anlayıp, oturup soğukkanlılıkla her zaman yaptığı gibi sütlü kahvesini içip, televizyonunu seyretmeye devam etmiştir.

Demirkubuz’un tüm filmlerinde kullandığı televizyonun yabancılaşma durumunun temelini doldurması, bu filmde de Musa’nın sürekli televizyon izleyişinde gözlemlenebilmektedir.[1]

Bu hiçbir şeyi aldırmama ve her şeye kayıtsız kalma durumu filmin ilerleyen süreçlerinde seyirciyi rahatsız edecek seviyeye getirmektedir. Kendi başına bir şey yapmaz. Birisi bir şey önerdiğinde olur veya fark etmez diye cevap verir. Musa için hiçbir şeyin anlamı yoktur. Evlendiği kadının kim olduğu, karısının kendisini patronuyla aldatması, komşusunun bir kadını dövmesi gibi konuların onun için hiçbir anlamı yoktur.

Musa, Sinem’le seviştiği sahnede Sinem’in daha ileriye gitmeyelim demesi üzerine “Tamam. benim için fark etmez.” diyecek kadar hayatla bağlarını koparmış, bir anlamda “kendi hayatının figüranı” olmuştur. Filmin isminin “Yazgı” olması tesadüf değildir. Kahramanımız kaderine karşı gelmeyen ve boyun eğen bir kişiliktedir.

Musa karakteri toplumun değer yargılarından uzak, inançsız, ahlak kurallarını umursamayan ve toplum dışı biridir. En can alıcı sahnelerden birisi olan savcının art arda sorular sorduğu sahnedir. Savcı ona tanrıya inanıp inanmadığını sorar. Musa ise bunun üzerine iyice düşünmediğini çünkü kendisi için pek bir önemi olmadığını söyler.

Peki bunun sorumlusu Musa mıdır? Yoksa Musa’yı bu duruma iten toplum mudur?

Bu soruya cevap vermek gerçekten zordur fakat Musa’nın bir cinayetten sorumlu tutulması ve cinayet için yargılanırken aslında annesiyle olan ilişkisinden dolayı yargılanıp ölüm cezasına çarptırılması bize Musa’nın değil, toplumun suçlu olduğunu gösterir. Camus’nün kitabındaki papazın yerini burada savcı ve toplum almıştır. Annesinin ölümü için “Her insan yakınının ölümüne biraz sevinir. Annesi bile olsa.” dediği için cinayeti işlemiş olduğu düşünülür ve hüküm giyer.

Avukatının söylediği gibi “Bütün sanıklar yaptıkları eylemlerden dolayı suçlanırlar ancak yaptıkları eylemlerin toplumsal ve ahlaki anlamları yüzünden cezalandırılırlar.”

Musa karakterinde Nietzsche’den izler görürüz. O, toplumdaki üst insandır.

Nietzsche ahlakı köle ve efendi olarak ikiye ayırır. Ona göre toplumdaki tüm bireylerin var oluş nedeni “üst-insan“a ulaşmak ve onun amaçlarına hizmet etmektir. O zaman Nihilizm “kölelerin ahlakı” olarak belirir; köleler, gerçek yaşamdaki güçsüzlüklerini unutmak için, bir ideale veya bir kurmaca Tanrı’ya gerek duyarlar. [2]

 “Yazgı’da özellikle Musa’nın savcıyla konuştuğu sahnede açılan kapı Zeki Demirkubuz’ a göre herhangi bir anlamı olmayan bir sahne olsa da bize göre adalet sistemine ve iktidara yönelen bir eleştiri anlamı da taşımaktadır.”[3]

 

Usta yönetmen bize kamera açılarıyla yan karakterleri tanıtmıştır. Komşusu Necati konuşurken evindeki Rocky, okyanusta batmaya yakın olan gemi ve safari arabası tabloları, Necati karakterinin girdiği kavgayı anlatırken şiddete meyilli oluşunun anlatımını güçlendirmiştir.

Yönetmen avukatla konuştuğu sahnede avukatın ağzından Fransız bir romanda okuduğum karaktere benziyorsun diyerek Albert Camus’ye gönderme yapmıştır. Sonuç olarak bu filmde Zeki Demirkubuz kahramanı mı yoksa bulunduğu toplumun değer yargılarını mı sorgulamak istemiştir bunu tam olarak bilemiyoruz.

İncelememizi savcı ve Musa’nın insan ruhu üzerine konuştukları bir diyalogla bitirelim.

Savcının “Karımızın bizi aldatmasına ve annemizin ölmesine kayıtsız kalamayız. İnsan ruhu bu kadar boş olamaz.” Sözüne karşılık olarak Musa “Ya boşsa?” diye cevap verir.

 

 

Yazar: Alpagut Aykut Tüzemen
Editör:
Başak Tufan

Kaynakça

Görsel Kaynakça

Dipnotlar

[1] Mutlu, N. (2019). Zeki Demirkubuz Sinemasında Bireysel Gerçeklik Üzerine Bir İnceleme. Erişim Adresi: https://acikerisim.aku.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/11630/7311/10290220.pdf. Erişim Tarihi: 03.01.2020.
[2] Nihilizm, Erişim Adresi: https://tr.wikipedia.org/wiki/Nihilizm Erişim Tarihi: 03.01.2020.
[3] Çalışır, G. (2016). Zeki Demirkubuz: Diş Ağrısından Alınan Gizli Hazzın Yönetmeni. Erişim Adresi: https://filmloverss.com/zeki-demirkubuz-dis-agrisindan-alinan-gizli-hazzi-yasatan-yonetmen. Erişim Tarihi: 03.01.2020.

 

YAZAR BİLGİSİ
Alpagut Aykut Tüzemen
Alpagut Aykut Tüzemen, 1992 yılında dünyaya gelmiştir. Freelancer olarak 2D, 3D animation, motion design, character design alanlarında bir çok proje yürütmüş olan Aykut, bu alanlarda çalışmalarını sürdürmektedir. MozartCultures'ta genel yayın yönetmenliği başta olmak üzere birçok departmanda görev almaktadır.
YORUMLAR

  1. Esin Becenen dedi ki:

    Profesyonel bakış açısıyla yazıldığı belli olan çok keyifli bir inceleme olmuş. Devamını bekliyoruz.

    1. Alpagut Aykut Tüzemen dedi ki:

      Teşekkür ederim. Devamı gelecek 🙂