Demografik Devrim

Demografik Devrim

Nüfus, belirli bir ülkede yaşayan ve ara­larında çeşitli psiko-sosyo-ekonomik iliş­kiler bulunan
insanların tamamını ifade et­mek üzere kullanılan bir terimdir. Genelde nüfustan söz edilince  belirli bir iklimde, belirli bir yörede ikamet edenlerin tümü ha­tıra gelir. Nüfus terimiyle cinsiyet, medenî hal, belirli bir dine veya mesleğe mensubiyet, çalışıp çalışmama gibi çeşitli özellik­lerde ortak olan bireylerin tamamı kastedi­lir. Nüfus sayımı, nüfus meseleleri denildi­ği zamanda, kullanılan nüfus ibaresi sıfat olur ve demografi ile eş an­lamlı hale gelir.

Yaklaşık 500 bin sene önce, insanların ateşi kullanmasıyla başlamıştır. Ateş, önce bir korku yaratsa bile sonradan insanlar için çok kullanışlı bir araca dönüşmüş, insanların erişebildiği besinlerin çeşitlenmesini sağlamıştır. Böylece ortalama ömür süresi uzamış ve nüfus çoğalmıştır.

  • Milattan önce 40 bin ila 35 bin yılları arasında Yontma Taş Devrinde başlamıştır.
  • Paleolitik çağın bitişi; iklim koşullarının iyileşmesi ve besin kaynaklarının çoğalmasını sağlamıştır.
  • Buzul çağı sırasında mağaralara çekilen insanlar, hava ısındıkça dışarı çıkmış ve avcılık toplayıcılık yaparak geçimlerini sağlamışlardır.
  • Buzulların çözülmesiyle bitki ve hayvan türleri çoğalmış, böylece toprağın insanları besleme kapasitesi artmıştır.

Yontma taş devrinde, insanların toprağı işleyemediği ancak üstündeki hayvanları avlayarak ya da besinleri toplayarak beslendikleri dönemde toprağın besleme kapasitesi son derece sınırlıydı. Örneğin bugünkü Türkiye’nin yüzölçümü kadar bir yerde o devirde ancak 250 bin kişi yaşayabilirdi.

Yine de çevre etkenlerindeki iyileşmeye bağlı olarak, bu devrimle beraber dünya nüfusu dört- beş milyona ulaşmıştır.

TARIMA GEÇİŞ

Milattan önce on binli yıllarda insanlık tarihindeki en önemli anlardan biri olan tarıma geçişle beraber nüfus alanında bir devrim yaşanmıştır.

Tahıl üretimi ve hayvanların evcilleştirilmesi ve nüfusun yerleşik hayata geçmesiyle bu dönemde insanlar gıda depolamaya başlamış, toprağın besleme kapasitesi önemli ölçüde artmıştır. Daha önce bir kişinin beslenmesi için 200 hektardan daha büyük bir arazi gerekirken, hayvancılık yapılan yerlerde bu 1-2 hektara, buğday yetiştirilen yerlerdeyse 0,2 hektara kadar inmiştir.

Tarımla beraber yerleşik hayata geçiş kaçınılmaz olarak sosyal hayatı da etkilemiştir. İnsanlar geçimlerini sağlamak için ömür boyu çalışma zorunluluğu içine girmişlerdir. Ortak işlere çocuklar da dahil edilmeye başlanmıştır. Çocukların tarımda işe yaraması çiftleri daha çok çocuk yapmaya teşvik etmiştir.

  • Doğurganlık artmıştır.
  • Besin kaynakları çoğalmış ve depolama teknikleri sayesinde besin istikrarlı hale gelmiştir.
  • Ölümler azalmıştır.

Bugün hala tarımın temel geçim kaynağı olduğu bölgelerde çocuklar tarlalarda önemli bir kol gücü olarak görülmektedir. Bu, kırsal bölgelerdeki doğurganlığın neden daha yüksek olduğunu açıklayan faktörlerden biridir.

Demografik Devrim Sırasında Nüfusta Değişim

Dünya nüfusu hızla çoğalmaya başlamıştır. Dünya üzerindeki insan sayısı önce 50 milyona, sonra da 100 milyona çıkmıştır. Ancak daha sonra salgın hastalıkların ve savaşların etkisiyle ölüm oranları yükselmiş ve nüfus artış hızı yavaşlamıştır. Milattan hemen önce 200 milyona kadar çıkan dünya nüfusu bin yıl kadar bu seviyede kalırken, daha sonra ufak artışlarla 18.yüzyılda 800 milyon civarına ulaşmıştır.

19. yüzyıl ise her yönden devrimler çağı olarak tanımlanabilir: Sanayi devrimi, kentleşme, Fransız Devrimini takip eden büyük siyasal değişimler, vb…

Bu nüfus artışı, sanıldığı gibi sanayileşme sonucu değil, tıbbın ilerlemesi sayesinde ölüm oranlarının azalmasıyla gerçekleşmiştir.

  • Sağlık önlemlerinin gelişmesi
  • Daha iyi beslenme
  • Hastalıklara karşı aşıların ve antibiyotiklerin keşfi
  • Sağlık hizmetlerindeki iyileşmeler

SONUÇ: Ölümler, özellikle de bebek ölümleri, hızla düşmüştür.

Demografik Devrimlerin Sonuçları

Ölüm ve doğum oranlarındaki değişiklikler hem kültürel değerlerin hem de toplumsal ve zihinsel kalıpların değişimine neden olabilir. Demografik değişimle gelenekler, kişilerarası ilişkiler hatta ahlâk anlayışları değişir. Bunu evlilikler, yaşlanma ve gençlik alanlarından örneklerle inceleyebiliriz.

EVLİLİKLER

Ortalama yaşam süresinin uzaması dolaylı olarak evlilikleri de etkilemektedir. Örneğin, 18. yüzyılda kilisede evlenen ve “ömür boyu” bağlılık yemini eden bir erkeğin evliliği 25 yıldan uzun sürmüyordu, çünkü ortalama ömür beklentisi 52, ortalama evlilik yaşı da 27 idi. Oysa bugün Avrupa’da erkekler ortalama 26 yaşında evlenirken, ortalama yaşam süresi de 76’ya çıktı. Böylece “bir ömür boyu” birlikteliğin süresi 50 yıla, yani iki katına çıktı.

YAŞLILIK

19. yüzyılda ortalama yaşam süresinin uzaması toplumdaki yaşlılık algılarını da etkiledi. Ölüm oranlarının yüksek olduğu toplumlarda bir insanın 50 yaşın üstünü görmesi oldukça istisnai sayıldığı için yaşlılar toplumda yüksek itibar görür, hatta bir tür bilge olarak kabul edilirlerdi. Örneğin bugün hala Afrika’nın bazı ülkelerinde 50 yaşın üstündekiler toplam nüfusun sadece %5’ine denk gelmektedir.

GENÇLİK

Bir zamanlar gençlerin üçte ikisi 20 yaşına gelmeden babalarını, yarısı ise hem anne hem de babalarını kaybetmiş olurdu. -Bu durum kaçınılmaz olarak gençlerin omuzlarına erken yaşta sorumluluk yükler, evin geçimini sağlamak, ekim dikim işleriyle, hayvanlarla ilgilenmek gibi görevleri üstlenmelerine neden olurdu.- Bunun iki sonucu vardı; çocukluk döneminin bugünküne kıyasla çok erken bitmesi ve gençlerin toplum içinde çok daha erken yaşta aktif bir konum edinebilmesi. Oysa bugün, özellikle Batılı toplumlarda gençlik çağı 30’lu yaşlara kadar uzamakta, maddi ve manevi açıdan aileye bağımlılık ileri yaşlarda da devam etmektedir.

Günümüzde Dünya Nüfusu

18. yüzyılda dünyada 800 bin kişi yaşarken, 1890’da bu sayı 1,5 milyonu aştı. 1987’de, yani yaklaşık yüzyıl sonra dünyada yaşayan insan sayısı 5 milyarı geçti. Ekim 2011’de dünya nüfusunun 7 milyara ulaştığı ilan edildi. BM Nüfus Fonu 2050 yılında dünya nüfusunun 9 milyarı geçeceğini ve 2100’de 11 milyarda sabitleneceğini tahmin ediyor.

Kaynakça

  • Albert JACQUARD (1987) Cinq milliards d’hommes dans un vaisseau, Éditions du Seuil.(İngilizce çeviri)
  • Cem BEHAR (1982) Nüfusbilimin Nesnesi, Toplum ve Bilim, Sayı: 17
  • Ferhunde ÖZBAY (2010) «Türkiye’de Ulus-devlet, Gözetim ve Nüfus Bilgisi», Toplum ve Bilim, Sayı: 118
  • Doç. Dr. Didem Danış
YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.