Neden Güleriz?

Neden Güleriz?

Bir espri karşısında neden güldüğümüzü ya da gülemediğimizi merak ettiğimiz zamanlar olmuştur. Mizahın oluşum sürecine dair birçok farklı düşünce vardır. Mizahın sınırları ise günümüzde çokça tartışılmaktadır. Peki mizah nasıl oluşur ve biz neye, kime, neden güleriz? Bu sorulara cevap bulmak için bu yazıda gülme eylemine yönelik yapılan psikolojik, sosyolojik ve felsefi yaklaşımlar temel alınacaktır. Öncelikle, Aristoteles, Platon ve Hobbes gülme işlemini “Üstünlük Kuramı” ile ilişkilendirmiştir. Üstünlük kuramına göre gülünç olanı alaya aldığımız ve kendimizi gülünç karşısında üstün gördüğümüz için güleriz. Hobbes’a göre bir insanın kusuru, başarısızlığı ya da kötü duruma düşmesi karşısında insanlarda ani bir üstünlük duygusu oluşur. Bu duygu da gülmemize neden olur. Hobbes’a göre aslında biz bir şeyi bir başkasından daha iyi yaptığımızı düşündüğümüz için, böyle bir yargıya sahip olduğumuz için güleriz. (Şentürk, 2016, s.50)

Uyumsuzluk Kuramı

Gülme üzerine bir diğer kuram ise Kant ve Schopenhauer tarafından geliştirilen “Uyumsuzluk Kuramı”dır. Bu kurama göre beklemediğimiz ve bağlam içerisinde uygunsuz ya da mantıksız olarak nitelendirilebilecek şeylere karşı gülme ihtiyacı duyarız. Bir uyumsuzluk ile karşılaştığımızda zihnimiz bu uyumsuzluğa bir tepki olarak gülme ile cevap verir. 

Rahatlama Kuramı

“Rahatlama Kuramı”nın temsili Freud olmuştur. Bu kurama göre sinirsel enerjinin açığa çıkmasıyla gelen rahatlama gülmeye sebep olur. Freud’a göre bastırılmış düşmanca duygularımızı ya da düşüncelerimizi; bastırılmış, yasaklanmış cinsel duygularımızı, arzularımızı espri yaparak açığa vururuz. Bunları bilinçaltından ortaya çıkarır ve bu şekilde tatmin ederiz. (Morreall, 1997, s.45)

Gülünç Olan ve Bergson

Bergson, tüm bu kuramları ve gülüncün temeline yönelik yaklaşımları dikkate alarak Gülme (Le Rire) adlı eserinde gülünç olana dair kapsamlı bir inceleme yapmıştır. Kendisinden önceki felsefecilerin gülme konusundaki  yorumlarını değerlendirirken gülüncü ciddiyetsiz bir alan olarak gördüklerini söyler. Bergson’a göre gülme eylemi, ciddiyetle değerlendirilmelidir çünkü gülme aktivitesi başlı başına ciddi bir meseledir. Diğer bir yandan Bergson, önceki bu kuramların toplumsal yanının eksik olduğuna dikkat çeker. Ona göre gülme kişisel olduğu kadar toplumsal bir eylemdir. Toplum değerlerine bağlı olarak değişmekte ve dönüşmektedir. Gülüncün toplumsal boyutuna dikkat çeken Bergson, komiğin insani boyutuna büyük önem vermiştir. Ona göre komik olan tümüyle insana dair bir olgudur.

Bergson’un deyimiyle “İnsan sadece gülen bir canlı değil, aynı zamanda güldürmesini bilen tek canlıdır.” Bizim bir nesneye ya da bir hayvanın davranış ya da durumuna gülmemizin, yani onların bizi güldürüyor olmasının temelinde bile bu davranış ya da durumun insandaki komik davranış ya da durumlarla benzer olması yer almaktadır (Bergson, 1996, s.11). Dolayısıyla hayvanların kendilerine özgü hareketleri değil, insana özgü olarak nitelendirilen hareketleri yapabiliyor olmaları komiktir. İnsana özgü olanın komik olması da ayrıca soru işaretleri yaratabilir. 

İnsana özgü olan neden komiktir?

1) Bergson komik olana dair incelemelerini şu şekilde devam ettirir. Komik olanın bir diğer niteliği de “duygusuzluk” durumudur. Bergson gülme işleminin gerçekleşebilmesi için duygulara yer verilmemesi ve aldırmazlık halinin korunması gerektiğini ileri sürmektedir. Ona göre gülme zihinsel bir süreçtir. Bergson, komiğin arı zekâya seslendiğini, komiğin etkisini gösterebilmesi için yüreğin uyuşturulması gerektiğinden söz eder (Bergson,1996:12). Yani Bergson, bizde acıma ve sevgi uyandıran insanlara ya da bizi duygulandıran durumlara gülemeyeceğimizi, gülmenin mümkün olabilmesi için bu duygularımızı bir süreliğine bir yana bırakmamız ve unutmamız gerektiğini yoksa gülmenin mümkün olamayacağını ifade eder.(Fatma, 2017, s.7)

2) Bergson, komik olanın önemli özelliklerinden birinin “katılık” olduğunu belirtir. Sokakta yürürken tökezleyip düşen birine gülmemizin temel sebebi katılıktır. Bergson’a göre gülmeye sebep olan şey adamın duruşundaki bu ani değişiklik değil, bu değişiklikteki istem dışılık ve sakarlıktır. Belki o adamın yolunun üzerinde bir taş vardı ve adımlarını ayarlaması veya yolunu değiştirmesi gerekiyordu fakat yeterince esnek olmadığından, dalgınlık veya vücudun inadı yüzünden, yani ivmenin veya katılığın etkisiyle koşullar başka türlü davranmayı gerektirirken kaslar aynı hareketi sürdürdü. Adam bu yüzden düştü ve gelip geçenler de buna güldü. (Bergson, 2019, s.7)

Bergson, katılık kavramına özel bir anlam atfeder. Katılık, topluma uyumsuzluk ve dalgınlık ona göre komik olanın temel niteliklerindendir. Bu bağlamda Bergson’un topluma uyumsuzluk olgusu, “Uyumsuzluk Kuramı” etrafında değerlendirilebilir. “Uyumsuzluk Kuramı”na göre toplumun  kurallarına cevap vermeyen kişi gülme ile cezalandırılmaktadır. Örneğin, tökezleyip düşen bir kişiye karşı engel olamadığımız gülme refleksimiz, katılığından, esnekliğini koruyamadığından ve yeni koşullara uyum sağlayamadığından kaynaklanmaktadır. Diğer taraftan “Uyumsuzluk Kuramı” baz alarak değerlendirildiğinde bu olayda, bir anda devam etmesi gereken bir durum kesintiye uğramakta ve muğlaklık oluşmaktadır. Toplumun iktidarını ve düzenini koruyabilmesi için devamlı talep ettiği belirlilik yerine belirsizlik ve iktidarı kaybediş vardır. Yere düşünce ilerleyiş ve hakimiyet kaybedilir. 

3) Son olarak Bergson, “dalgınlık” niteliğini doğuştan gelen bir esnek olamama hali olarak ele alarak katılık ile birleştirmiştir. Dalgın karakterlerin komedi eserlerinde çokça yer bulmasının başlıca sebebi de budur.

‘‘Aşk ve şövalye romanları okumayı alışkanlık edinmiş birini düşünelim. Roman kahramanlarının çekiciliğine kapılan, büyülenen bu kişi düşünce ve tasarılarıyla giderek daha çok bu kahramanlara meylediyor. En sonunda aramızda dolanan bir uyurgezere dönüşüyor. Gerçekten de bu hayalperest ruhlar, bu coşkulu hayalciler bizi güldürürken ezip bir şakanın kurbanı olan veya sokakta kayıp düşen kişinin dokunduğu aynı tele dokunurlar, bizde aynı içsel mekanizmayı harekete geçirirler. Onlar da koşarken düşenler, işletilen naif kimselerdir pekala, ideallerin peşinden gerçeklere takılıp tökezleyen ve hayatın sinsice kendilerine düzen kurduğu saf hayalcilerdir.’’  (Bergson, 1996)

Yani fiziksel ya da düşünsel olarak dalgınlıkta usta olan karakterler, esneklik konusunda tecrübesiz olmak durumunda kalırlar. Kendi karakterlerinin gülünç yanını göremeyecek kadar dalgındırlar. Örneğin Moliere’in Cimri adlı eserindeki Harpagon karakteri gülünç derecede cimri biridir. Yeni koşullara uyum sağlayamamış ve cimrilik batağında saplanıp kalmıştır. Dolayısıyla zamana, topluma ve esnekliğe uyum sağlayamayan her karakterde gülünç olma potansiyelinin olduğu görülmektedir.

Yazan: Sinem Çakal

Editör: Dila Taşdelen

Kaynakça

Aristoteles. (2005). Poetika. (İ. Tunalı, Çev.). İstanbul: Remzi Kitabevi

Bergson, H. (1996), Gülme. (Y. Avunç, Çev.). İstanbul: Ayrıntı Yayınları

Erkek, F. (2017). Kahkaha Toplumdan Yana: Henry Bergson’un Gülme Yorumu. Dört Öge (11). Erişim adresi: https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/567743

Morreall, J. (1997). Gülmeyi Ciddiye Almak. (K. Aysevener & Ş. Soyer, Çev.) İstanbul: İris Yayıncılık.

Şentürk, R. (2016). Gülme Teorileri. İstanbul: Küre Yayınları.

Görsel Kaynakça

https://www.marieclaire.fr/humour-coronavirus-covid-19-confinement,1342264.asp

https://birikimdergisi.com/guncel/10434/kahkaha-atarken-dis-gostermek

Episode 92: Henri Bergson on How to Do Metaphysics

YAZAR BİLGİSİ
Sinem Çakal
Hakikati bulmak için sanata sıkça başvurmaktadır.
YORUMLAR

  1. Can dedi ki:

    Hepiniz haklısınız