Osmanlı Donanması ve Başına Gelen 5 Büyük Felaket

24.12.2020
Osmanlı Donanması ve Başına Gelen 5 Büyük Felaket

Türklerin devletlerini kurduğu, göç ettiği coğrafyaları incelediğimizde genellikle denizden uzak yerlerde konumlandıklarını görürüz. Bu durumun Türklerin Anadolu’ya gelişine kadar devam ettiğini de söyleyebiliriz. Osmanlı Devleti de her ne kadar Marmara Denizi yakınlarında kurulmuş olsa da denizcilik alanındaki ilk icraatlarını Anadolu’dan Trakya’ya geçmek amacıyla yani bir nevi zorunluluk ile gerçekleştirmiştir.

Osmanlı Devleti’nin sınırları kuruluşundan kısa bir süre sonra üç denizle (Marmara, Karadeniz ve Ege) sınır oluşturacak kadar büyümüştür. Pek de gönüllü olarak temelini atmadığı denizcilik alanının devlet için ne kadar önemli olduğu ise devletin ‘Kızıl Elma’larından biri olan İstanbul’u fethetmek için yaptığı hazırlıklarda ortaya çıkmıştır. Osmanlı, İstanbul’u fethetmek için boğazdaki hakimiyetini güçlendirmek amacıyla Yıldırım Bayezid döneminde Anadolu Hisarı’nı, Fatih Sultan Mehmet dönemindeyse Rumeli Hisarı’nı yaptırmış ve Marmara Denizi’nin kontrolünü sağlamak ve Bizans’a gelebilecek yardımları önleyebilmek için bir donanma inşa etmiştir. Devamında genişleyen sınırlarla Karadeniz bir Türk Gölü haline getirilmiş, Akdeniz’de de -özellikle doğusunda- ciddi bir güç haline gelinmiştir. Barbaros Hayrettin Paşa’yla denizlerdeki gücünün zirvesine ulaşan Osmanlı donanması, İnebahtı mağlubiyetini takiben parlayan ışığını yitirecek ve donanmanın adı zaferler yerine bozgunlarla anılmaya başlayacaktır.

Bu yazımızda Osmanlı donanmasının Akdeniz’deki gücünü kaybettiği savaş olarak belirtilen İnebahtı Deniz Savaşı’ndan başlayarak yıkılışına kadarki sürede yaşadığı beş büyük bozgunu inceleyeceğiz.

osmanli-donanmasi

Juan de la Corte’nin İspanyol kalyonları ile Osmanlı kadırgalarının muharebesini resmettiği tablosu.

1.İnebahtı Deniz Savaşı (7 Ekim 1571)

İnebahtı’ya Giden Süreç: Kıbrıs’ın Fethi

Kıbrıs’ın 1570-1571 yıllarında gerçekleştirilen kuşatmayla fethedilmesi, Osmanlı Devleti’nin Akdeniz’deki egemenliği açısından çok kritik bir adım olmakla birlikte İstanbul’un fethinin ardından da beklenilen Hristiyan birliğinin oluşmasına sebebiyet vermiştir. Bu kadar önemli ve stratejik bir adanın kaybedilmesi Avrupalı devletlerini Osmanlı’ya karşı hareket etmeye zorlamış ve Don Juan komutasında büyük bir donanma hazırlanmıştır.

Karacı ve İnatçı Bir Kaptanıderya: Müezzinzade Ali Paşa

Osmanlı donanmasının başındaysa karacı olarak yetişen ve deniz savaşlarında tecrübesi olmayan Müezzinzade Ali Paşa yer almaktadır. Donanmada yer alan ve deniz savaşlarında tecrübeli olan Cezayir beylerbeyi Uluç Ali Reis, Kaptanıderya’ya; savaşın kıyıya yakın yerlerde kabul edilmemesi, Kaptanıderya olduğunu belli eden flamanın indirilmesi ve düşman kuvvetlerinin menzil üstünlüğü sebebiyle göbekten çarpışmaya girişilmemesi yönünde tavsiyelerde bulunsa da Müezzinzade Ali Paşa bu tavsiyelere kulak asmayarak bildiğini okuyacaktır fakat bu yersiz inatlaşma hem kendisinin hem donanmanın sonunu hazırlayacaktır.

Akdeniz’in O Güne Kadar Gördüğü En Büyük Deniz Savaşı: İnebahtı

İki donanma 6 Ekim günü İnebahtı açıklarında karşılaşır ancak asıl savaş 7 Ekim günü başlayacaktır. O güne kadar Akdeniz’in gördüğü en büyük deniz savaşında Osmanlılar çok büyük bir darbe alırlar: Donanmanın büyük bir bölümü imha edilir, iki yüz otuz parça gemiden yaklaşık iki yüz tanesi batırılmış yahut Haçlıların eline geçmiştir. Kaptanıderya Müezzinzade Ali Paşa’yla beraber yüzlerce Osmanlı amirali ve yaklaşık yirmi bin asker şehit olmuştur. Buna karşın Haçlı donanması on beş kadırga ve sekiz bin asker gibi Osmanlı Devleti’ne nazaran çok az bir kayıpla savaşı kazanmışlardır. Haçlıların yaralılarının arasında ise Don Kişot’un ünlü İspanyol yazarı Cervantes de bulunmaktadır.

Türkler de Yenilir

Uzun yıllar bileği bükülemeyen Türklerin bu savaşta bozguna uğraması, onlar için dillendirilen yenilmezlik efsanesinin de sonu olmuştu. Bu zafer Avrupa’da büyük bir coşkuyla kutlanmış, eğlenceler ve törenler tertip edilmiştir. Bir süre, doğrudan İstanbul’a bir sefer düzenlenmesi fikri bile tartışılmış fakat Osmanlı’nın kısa sürede güçlü bir donanma hazırladığının görülmesi üzerine bu fikir gerçekleştirilememiştir.

osmanli-donanmasi-5-buyuk-felaket

İvan Ayvazovski’nin Çeşme Deniz Savaşlarını resmettiği tablolarından.

2.Çeşme Baskını (5-7 Temmuz 1770)

1770 yılının başlarında Rus donanması Cebelitarık üzerinden Akdeniz’e girerek Mora’daki Rumları ayaklandırmaya çalışmıştır. Bu durum üzerine Mora’ya hareket eden Osmanlı donanmasının başarısızlığa uğrayıp geri çekilmesi ile taraflar 5 Temmuz 1770 tarihinde Çeşme’nin kuzeyinde bulunan Koyunadaları mevkiinde karşılaşıp savaşa tutuştular. Osmanlı amiralleri gemilerinin manevra yeteneklerine güvenmedikleri için birbirine paralel iki sıra halinde dizilip pozisyon almışlardı. Yaşanan mücadelede Rus tarafından Orlov’un amiral gemisiyle Kapudane Hasan Bey’in gemisi borda bordaya düelloya tutuşur. Bu şiddetli çatışmanın ardından Osmanlı gemisinin yanan direğinin üstüne düşmesiyle infilak eden Rus gemisi, Osmanlı gemisinin de tutuşmasına sebep olur. Mürettebatlarından çoğunun hayatına mal olan bu patlamaların yol açtığı korku ve endişeyle Osmanlı, düzenlerini bozarak gemileri karışık bir halde Çeşme Limanı’na yöneltir.

Çok küçük bir limana aceleyle giren Osmanlı gemileri köşeye sıkıştırılmıştı. Ruslar 6 Temmuz günü Çeşme Limanı’nın ağzını kapatıp birbiri üstünü yığılmış vaziyetteki Osmanlı gemilerine saldırmaya başladılar, saldırıda kullandıkları ateş gemileriyle sıkışık haldeki Osmanlı gemilerini yaktılar. Savaşın sonunda Osmanlı donanması yok edilmişti.

Rus komutan Aleksi Orlov’a bu savaştaki başarısından dolayı Çariçe Katerina tarafından Çeşmeski (Çeşmeli) unvanı verilmiştir.

Ruslar bu büyük galibiyetin ardından henüz bozgunun haberi ulaşmamışken İstanbul’a bir baskın yapmayı düşünseler de Çanakkale Boğazı’nı ablukaya almakla yetindiler.

Navarin’de Osmanlı donanmasının aldığı at nalı dizilişi.

3.Navarin Baskını (20 Ekim 1827)

Navarin’in Öncesi: Rum İsyanı

Rumların bağımsızlık hareketleri 1814 yılında başlamış ve nihayete ermeksizin uzun yıllar Osmanlı ile aralarındaki mücadele devam etmiştir. 1827 yılı Nisan’ında, birkaç haftalık bir süreçte Mora’daki bütün Müslümanların öldürülmesi İstanbul’da büyük bir infial uyandırır. Ayaklanmayı desteklediği kabul edilen Rum Patriği Gregor, Patrikhane’nin Petro Kapısı’nda asılır. Tırmanan gerilime Avrupalı devletlerin de müdahale etmesiyle Rum İsyanı uluslararası bir boyut kazanır.

Osmanlı, Kavalalı’dan yardım istemiş, o da oğlu İbrahim Paşa komutasında bir donanmayı Mora’ya göndermiştir. Mısır donanmasıyla birlikte isyanı kontrol almaya çalışan Osmanlı, bu amacını gerçekleştiremeden karşısında İngiltere, Fransa ve Rusya’yı bulacaktır. Bu üç devlet 6 Temmuz 1827’de Londra’da imzaladıkları anlaşmayla Osmanlı Devleti’ne Mora’da özerk bir Yunan devleti kurulmasına müsaade etmesi yönünde baskı kurup aksi halde “Üç Müttefik” tarafından (Osmanlı Devleti’ne yapılan bildiride kendilerini bu şekilde tanımlamışlardır) gerekli tedbirlerin alınacağı noktasında bir ültimatom verirler.

Osmanlı’dan gelen olumsuz yanıt üzerine Eylül ayının başından itibaren İngiliz ve Fransız donanmaları Mora’yı ablukaya almış ve Ekim ayı ortalarında da Rus donanması aralarına katılmıştır.

Mısır ve Osmanlı donanması 20 Ekim günü gerçekleşen saldırıda, Üç Müttefik’in çevik ve profesyonel donanması karşısında bozguna uğrar ve çok ciddi kayıplar verir. Osmanlı Devleti bu saldırıda altı bin askerini kaybederken İngiltere, Fransa ve Rusya’nın toplam kayıpları 140 kişidir.

Soldan sağa, sırasıyla: İkinci Mahmut, Kavalalı Mehmet Ali Paşa ve Sultan Abdülmecit

4.Donanmanın Kaçırılması Olayı (1839)

Osmanlı Devleti’nin adı en çok bilinen paşalarından biri de Kavalalı Mehmet Ali Paşa’dır ancak ona bu ünü kazandıran şey Osmanlı Devleti adına kazandığı başarılar değil, Osmanlı’ya karşı giriştiği mücadelede elde ettiği başarılardır. Öyle ki Osmanlı Devleti, Kavalalı karşısında direnemeyip Avrupa devletlerinden yardım dahi istemiştir. Bu başlıkta anlatacağımız olayda ise Kavalalı Mehmet Ali Paşa pasif bir rol oynamaktadır.

Sultan İkinci Mahmut, hayatının son döneminde geçmişten kalan hesabı kapatmak adına bir ordu hazırlayarak Kavalalı üzerine göndermiştir. Osmanlı ordusu Nizip’te mağlup olmuşsa da mağlubiyet haberi İstanbul’a çok sonra, savaşı başlatan İkinci Mahmut’un vefatından sonra ulaşacaktır.

Padişahın Cenazesinde Paşaların Mühür Kavgası

Sultan İkinci Mahmut’un cenazesinde, döneminin öne çıkan yöneticilerinden olan Koca Hüsrev Paşa, Sadrazam Mehmet Emin Rauf Paşa’yı sıkıştırarak mührü zorla elinden almış ve böylelikle kendisini sadrazam ilan ettirmiştir. Bu mühür gaspı, Nizip’te kara ordusunu kaybeden Osmanlı için çok daha ciddi problemlere davetiye çıkaracaktır.

Donanmanın Kaptanıderya Tarafından Kaçırılması

Ordunun mağlubiyetinden habersiz şekilde tahta çıkan Sultan Abdülmecit, Mısır valisini affederek bu anlaşmazlığa son vermek için Akif Efendi’yi Mısır’a gönderir. Akif Efendi, yola çıkmadan Çanakkale Boğazı açıklarında mevzilenmiş donanmaya giderek kaptanıderyaya, padişahın Mısır valisini bağışladığını ve donanmanın İstanbul’a dönmesini gerektiğini söyler. Fakat cenazede kendini zorla sadrazam ilan ettiren Koca Hüsrev Paşa’nın en büyük düşmanlarından olan Kaptanıderya Ahmet Fevzi Paşa, yeni sadrazamı öğrenince rotasını İstanbul yerine Mısır’a çevirerek donanmayı Kavalalı’ya teslim eder. Böylece tahta çıktığında kara ordusunu çoktan kaybetmiş olan Sultan Abdülmecit, donanmasını da kaybetmiş olacaktır.

Nikolay Krassovsky’in Sinop Baskını’nı resmettiği tablosu.

5.Sinop Baskını (30 Kasım 1853)

1853-1856 Kırım Savaşı’nın içerisinde yer alan bu hadise, Osmanlı Devleti’nin donanma konusunda nicelik olarak her ne kadar düşmanlarıyla boy ölçüşebilecek yeterliliğe ulaşmış olsa da nitelik yönünden hâlâ onların gerisinde kaldığını gösteren hadiselerden biridir.

Sultan Abdülmecit’in çağrısı üzerine Mısır Hıdivi Abbas Paşa, 1853 Ağustos’unda önemli bir filoyu destek amacıyla İstanbul’a göndermiştir. Savaşın başlamasıyla beraber Doğu Karadeniz’deki kalelere takviye götürmek, uzun bir süredir Kafkasya’da mücadele veren Şeyh Şamil’e silah ve erzak yardımında bulunmak ve Karadeniz’deki Rus faaliyetlerini takip edebilecekleri gözlem noktaları oluşturmak amacıyla donanma İstanbul’dan demir alıp Karadeniz’e açılmıştır ancak  Osmanlı donanması güzergah üzerinde hareket ederken olumsuz hava koşulları sebebiyle Sinop Limanı’na sığınmak zorunda kalır.

Sinop Limanı’na sığınan Osmanlı donanmasını takipte olan Amiral Nahimov komutasındaki Rus filosu, 30 Kasım 1853 günü düzenlediği bir baskınla hazırlıksız yakaladıkları Osmanlı donanmasını yok eder ve Sinop şehrinin birçok mahallesini de ateşe verir.

Savaşın henüz başında böylesine bir başarı kazanılması Rusya’da büyük bir coşkuyla karşılanır hatta “Sinop Savaşı” adıyla bir müzikal piyes hazırlanıp sahnelenir.

Kaynakça

Afyoncu, E. (2019). Herkes İçin Kısa Kısa Osmanlı Tarihi (1302-1922). İstanbul: Yeditepe.

Armaoğlu, F. (2020). 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1789-1914). İstanbul: Kronik.

İnalcık, H. (2016). Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ (1300-1600). İstanbul: Yapı Kredi.

Kaya, Ö. (2018). Roma İmparatorluğu’ndan Hitler Almanya’sına Avrupa Tarihi Üzerine Yazılar. İstanbul: Kronik.

Panzac, D. (2020). Osmanlı Donanması (1572-1923). (A. Maden, & S. Canpolat, Çev.) İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür.

 

YAZAR BİLGİSİ
Mustafa Altınkaya
Mustafa ALTINKAYA 1996 yılında Konya’da doğdu. KTO Karatay Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 2019 yılında mezun oldu. İstanbul Üniversitesi AUZEF Sosyoloji Bölümünde öğrencidir. Tarih, psikoloji, sosyoloji ve felsefe alanlarında okumalar yapıyor. Edebiyat ve sinema alanlarında ise ağırlıklı olarak polisiye türüyle ilgileniyor. MozartCultures ekibine Eylül 2020’de katıldı. “Docendo discimus (Öğretirken öğreniyoruz.)”
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.