Ruh Gerçekten Var mıdır?

25.04.2022
Ruh Gerçekten Var mıdır?

Bir ruh (zihin) sahibi olduğumuz düşüncesi toplumun büyük bir kesiminde vardır. Çünkü tarih boyunca insanın “ruhuna” birçok değer yüklenmiş ve hayattaki birçok şey bu kavram aracılığıyla kolaylıkla açıklanmıştır. Hatta ölümden sonraki yaşam için birçok din ve felsefe sistemi, ruhun ölümsüz olduğunu kabul ederek ruhla birlikte ölümsüzlüğü mümkün kılar.

Ruhun var olduğu görüşü, insanın yaşamına büyük bir anlam kattığı ve ölüm sonrası yaşamı mümkün kılabildiği için çok popülerdir. Ancak bir görüşün popüler olması onun doğru olduğu anlamına gelmez. Neyin doğru olduğunu bulabilmek için ilk önce ruh veya zihin aslında ne demektir ve özellikleri nedir ona bakmak gerekir.

Ruh (Zihin)

Ruh ile zihin aynı anlama gelmektedir ve o; beden gibi fiziksel, elle tutulur, ölçülebilir bir şey değildir. Buna karşılık ruh, fiziksel olmadığı halde bedenle sürekli etkileşim halindedir. Bedeni isteği doğrultusunda hareket ettirebilir. Bedenin içinde bulunduğu durumlardan etkilenebilir. Bu durumda şu soru akla gelir: Nasıl olur da fiziksel olmayan bir olay fiziksel bir hareket doğurabilir? Veya nasıl olur da fiziksel bir olay fiziksel olmayan bir şey doğurabilir? Bu olay fizik biliminin temel kabullerine ters düşmektedir. Bilim bir yana, bu etkileşim türünün kuramsal kavramlarla anlaşılması veya açıklanması güçtür. Bu yüzden ruhun bir yanlış anlama olduğu ve aslında hiç olmadığı düşünülürse bu problemin üstesinden gelinmiş olunur.

De la Mettrie, tam da böyle yaparak bedenden bağımsız bir ruhu düşünmenin saçma bir şey olduğunu öne sürmüştür ve gerçekten var olanın yalnızca madde olduğunu göstermeye çalışmıştır.

De la Mettrie ve Makine-İnsan

De la Mettrie, 18. yüzyılda yaşamış olan materyalist bir Fransız düşünürüdür. Ruhun Doğal Tarihi ve özellikle Makine-İnsan adlı eserleri ile ün kazanmıştır. Descartes’ın hayvanların ruhları olmadığı, onların mekanik yasalarına göre işleyen, örneğin saat gibi bir makine, bir otomat olduğu görüşünü insanlara uygulayarak gerçekte bedenden, yani maddeden tamamen ayrı, ondan bağımsız, gayrı maddi (tinsel) bir insan ruhu anlayışının gereksiz olduğunu, o halde, aslında insanın da bir makine olduğunu kanıtlamak istemiştir (Arslan, 2021: 103).

İnsanların yalnızca makineden ibaret olduğu görüşü öncelikle insanlığın kabul etmesi çok zor bir görüştür. Çünkü makineden ibaret olmak demek tüm insani istekleri, kararları, mutlulukları, üzüntüleri, kısacası hayata dair insani olabilecek her şeyi yok etmek demektir. Kısacası insan olmanın anlamı yitirilmektedir.

Ancak insanın yaşamına ters düşen bu sebepler bu görüşün yanlış olduğunu göstermez. Bu görüşün yanlış olduğunu gösterebilecek sağlam felsefi cevaplar bulunmaktadır.

Makine-İnsan‘a Eleştiri

Materyalist yaklaşıma temelden yapılan itiraz, onun aşırı basitleştirici ve indirgemeci yöntemine yöneltilmektedir: Materyalizm, bir şeyi görme veya duyma deneyimimizi, sinir sistemimizde ve beynimizde meydana gelen hareketlere özdeş kılmakta ve böylece onları açıkladığını düşünmektedir (Arslan, 2021: 105).

Ancak eğer bir insan bir televizyon şovunu seyrediyor ve bir bilim insanı da bu sırada bu insanın beynini gözlemliyor olsa her birinin göreceği şeyler birbirinden farklı olacaktır. O insan bir dizi resimler görüyor olacak, bilim insanı ise çeşitli ölçme usullerinin bir dizi okuması ile karşılaşacaktır (örn: beyin grafisi). Şimdi beyin fizyolojisi üzerine bilgimiz öyle bir noktaya ulaşabilir ki bilim insanı, beyindeki fiziksel tepkilerinden bir insanın o anda ne gördüğünü, televizyon ekranına veya monitöre bakmaksızın bilebilir. Ama bu durumda bile söz konusu insanın gerçekten gördüğü şeyle, bilim insanının gördüğü şey birbirinden farklı olmaya devam etmeyecek midir (Arslan, 2021: 106)?

Kısacası, bilinç beyinde meydana gelen birtakım olaylara bağlı olabilir ancak bu onun o olaylara indirgenebileceği anlamına gelmez. İnsan algısı beyindeki fiziksel olaylara bağlı olsa da onlardan çok farklıdır. Bu yüzden materyalist görüş bir şeyin başka bir şeye bağlı olmasını, bir şeyin başka bir şeye özdeş olması olarak yorumlamakta, yani indirgemeci yanıltmacaya düşmektedir.

Bu yanıltmacaya düşmeden insanın bilincinin, algılayışının ve düşünmesinin bedenden ve fiziksel dünyadan ayrı olarak ancak bir zihin veya ruh aracılığıyla mümkün olduğunu savunan görüşler vardır.

Zihin-Beden İkiciliği

İnsani bir varlığın iki ayrı şeyden, fiziksel bir bedenle fiziksel-olmayan bir zihinden oluştuğuna ilişkin görüş ikicilik diye bilinir (Horner ve Westacott, 2018: 73). Girişte anlatıldığı üzere bu popüler bir görüştür.

İkicilik, algılarımızı ve bilincimizi “zihin” başlığı altında toplayarak onların salt fiziksel olaylardan farklılığına vurgu yapmaktadır. Bu anlamda üstte bahsedilen insanların kişisel algı deneyimlerinin fiziksel neden sonuçlardan farklı bir şey oluşuna bir açıklık getirilmektedir. Ancak kabul edilen soyut ruhun veya zihnin somut bedeni harekete geçireceği veya ondan etkileneceği fizik bilimlerinin temel kabullerine ters düşmektedir.

Yazar: Eser Bektaş
Editör: Dila Taşdelen

Kaynakça

  • Arslan, A. (2021). Felsefeye Giriş (30. Baskı). Ankara: Serbest Akademi.
  • Horner, C., Westacott, E. (2018). Felsefe Aracılığıyla Düşünme (5. Baskı), (A. Arslan, Çev.) Ankara: Phoneix.

Görsel Kaynakça:

YAZAR BİLGİSİ
Eser Bektaş
Eser Bektaş, 1998 yılında Trabzon'da doğdu. 2021'de Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Mimarlık bölümünden mezun oldu. Şu anda Yıldız Teknik Üniversitesi'nde yüksek lisans eğitimi almaktadır. Felsefe, kültür ve tarih ile ilgili okumalar yapmayı sever. Yaptığı okumalardan hoşuna giden ve önemli gördüğü konuları MozartCultures'ta kaleme alır.
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.