Saklı Kalan Sevgi: Gözyaşı Şişeleri

Saklı Kalan Sevgi: Gözyaşı Şişeleri


Ne olurdu hâlimiz, gözyaşı olmasaydı – N. Fazıl Kısakürek

Gözyaşı şişelerinin birçok toplumda, farklı amaçlarla kullanıldığı rivayet edilir. 3.000 yıldan fazla süredir var olduğu iddia edilen bu objeler, literatürde “gözyaşı tutucuları (tear catcher)” veya “lachrymatory” gibi farklı isimlerle de mevcut olagelmiştir. Orta Doğu toplumlarında, bugün bile üretimine devam edilen bu nesneler, antik Roma ve Yunan döneminde yas tutma ile ilişkilendirilmektedir.

Antik Roma dönemine ait mezarlarda yas tutanların gözyaşlarını biriktirdiği küçük şişeler bulunmuştur ve bu nesneler, “lac(h)rymatory” olarak adlandırılmıştır (Latince lacrima, gözyaşı anlamına gelir). O dönemde yas tutan kişiler, küçük cam şişelere kendi gözyaşlarını doldurarak kaybettikleri kişilerin mezarlarına bunları yerleştiriyorlardı. Böylelikle ölen kişiye duydukları saygı ve sevgiyi somutlaştırmış oluyorlardı. Ne kadar çok gözyaşı dökülürse ölen kişi o denli önemli ve değerli olarak algılanırdı (Woodyard, 2018).

19. Yüzyıl Efsanelerinden Biri: Gözyaşı Şişeleri

19. yüzyıla gelindiğinde ise İngiltere’de Viktorya döneminin ilginç objelerinden biri olmuştur. Tarihin “ilgi çekici” dönemlerinden biri olan ve özellikle gösteriş dolu bir saray hayatıyla anılan Viktorya döneminde gözyaşı şişeleri, popüler bir keder ve yas simgesi olarak gümüş veya kalayla süslü ve tıpalı özel şişelerde yeniden ortaya çıkmıştır. Yas tutmanın bir ritüel hâline getirildiği bu dönemde insanlar, ölenlerle bağlarını koparmadıklarını özel objelerle kanıtlamak istemişlerdir; yas dönemi boyunca siyah elbiseler giymişlerdir, ölen kişiye ait bir tutam saç veya göz portresini aksesuar hâline getirip yanlarında bulundurmuşlardır. Gözyaşı şişelerinin de bu bağlamda ortaya çıktığı söylenir. Buna göre cenazeler sırasında erkekler ve kadınlar, ölenler için şişelere gözyaşı dökerlerdi ve tıpayla kapatırlardı. Böylelikle, gözyaşları şişeden buharlaştığında yas dönemi sona erecekti ancak şişe, sonsuz bağlılığın somut bir ifadesi olarak kalacaktı (Tear Bottle History, 2008).

Arkeologlar tarafından yapılan analizlerin sonucunda Viktorya döneminden kalan bu küçük cam şişelerin gözyaşından ziyade parfüm yağı gibi kimyasallar içerdiği ortaya çıkarılmıştır ve bu nedenle, bu dönem için birer efsane olarak kalmışlardır. Yine de bu şişelerin “gözyaşı” içerdiğine dair söylemler halâ mevcuttur.

Farklı Gelenekler

  • Gözyaşı şişesine sahip olmak, Çin geleneklerinden biri olarak da değer görmüştür. Rivayete göre bu nesneler, iki kadının arasında bir olumsuzluk geçmesi hâlinde haklı tarafın hangi taraf olduğunun belirleyici unsuru olarak sayılmıştır. Mağdur olduğunu söyleyen kişiye bir gözyaşı şişesi verilir ve bu kişi, gözyaşlarıyla şişenin tamamını doldurabilirse yargıç tarafından haklı olduğuna karar verilir. Karşı tarafa bir ceza verilir. Ancak hiçbir gözyaşı dökemezse haklı olduğunu ispat edemeyeceğinden ötürü karşı tarafa ceza verilemez (Woodyard, 2018).

  • Gözyaşı şişelerine ait dinsel referanslar da mevcuttur: Buna göre, Eski Ahit (İncil)’de Hz. Davud’un, Tanrı’ya dua ederken bir şişede gözyaşı toplamaya atıfta bulunduğu söylenir. Böylelikle Tanrı’nın, insanların acılarını her zaman hatırladığına inanıldığı dile getirilmiştir.

“Thou tellest my wanderings, put thou my tears in Thy bottle; are they not in Thy Book? (Psalm 56:8)”.

  • Amerikan İç Savaşları’na dair yapılan anlatılarda da gözyaşı şişeleri yer almaktadır. Buna göre, kadınlar, savaş uğruna onları bırakan eşlerinin arkasından bu şişelerde gözyaşlarını biriktirirler. Eşleri döndüğünde, onları ne kadar özlediklerinin ve ne kadar çok sevdiklerinin birer simgesi olarak bu nesnelere atıfta bulunurlar.

  • Buna benzer bir durum, Osmanlı Dönemi’nde de yaşanmıştır. Hikâyeye göre Osmanlı Donanması’nın kaptan-ı deryası Mezomorta Hüseyin Paşa’ya, seferden döndüğünde eşi Hanife Hatun tarafından karşılanır. Karşılama esnasında, Hanife Hatun, eşinin yokluğunda biriktirdiği gözyaşlarını Hüseyin Paşa’nın durduğu kapının eşiğine döker. Hüseyin Paşa’nın yere basmaya kıyamadığı ve Hanife Hatun’un elinden aldığı şişeden bir damlayı onun yanağına damlattığı ve “Allah senin hasretini bir daha göstereceğine şu damlaya muhtaç bıraksın razıyım” dediği söylenir (Sarrafoğlu, 2020).

Günümüzde

Erciyes Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Nilay Çorağan, bir açıklamasında, gözyaşı şişelerini sevgiyle ilişkilendirerek “gözyaşlarının çokluğunun sevginin büyüklüğünü gösterdiğini” dile getirmiştir (Haktanıyan, 2020). Günümüzde Kayseri Arkeoloji Müzesi’nde M.Ö. 4. yüzyıla kadar dayandığı iddia edilen gözyaşı şişeleri mevcuttur. Hatta İstanbul’da Topkapı Sarayı ve Dolmabahçe Sarayı’nda da sergilenen objeler arasında yer almaktadırlar.

 

Lachrymatory şişeleri, bugün dükkanlarda küçük parfüm ve süs şişeleri olarak satılmaktadır.

Yazar: Ece Günen
Editör: Başak Tufan

Kaynakça

Görsel Kaynakça

 

YAZAR BİLGİSİ
Ece Günen
Ece Günen, 3 Eylül 1994 tarihinde İstanbul'da doğdu. 2016 yılında İstanbul Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünden mezun oldu. Şu anda Karadeniz Teknik Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde tezli yüksek lisans yapmaktadır. Edebiyata, sanata ve müziğe yoğun ilgi duymaktadır. Yazarın tüm çabası, kendisini günden güne daha çok geliştirebilmektir ve bundan dolayı yazar, sürekli olarak okuma ve araştırma hevesi içerisindedir.
YORUMLAR

  1. Tuna dedi ki:

    👏🍀

  2. Bnimben dedi ki:

    İncil yeni ahit değil mi?
    Çok güzel bir yazı elinize sağlık 🙂

  3. K. Can dedi ki:

    Tarlhteki en guzel armaganlardan biri.

  4. arkheidea dedi ki:

    👏👏👏