İvan İlyiç’in Ölümü Kitap İncelemesi
Tolstoy bu romanını 1884-1886 yılları arasında, yaşamının son döneminde yazmıştır. Bu dönemde yazdığı diğer romanlarında ve öykülerinde de yaptığı gibi yıllarca düşündüğü insanlık sorunlarını edebî bir kurguyla ele almıştır. Romanında ölüme koşan bir adamın psikolojisini incelemiş; hayat, ölüm, yaşam gibi olguları İvan İlyiç’in yaşamının üzerinden anlatmıştır. Bu, Tolstoy’un yeni ahlak anlayışının da ilk örneklerindendir. Bir mektubunda kendisinin de belirttiği gibi sıradan bir adamın sıradan ölümünün kendi gözünden tasviridir. Ayrıca “İvan İlyiç’in Ölümü” sade, süssüz anlatımıyla Rus edebiyatının realizm akımında verdiği önemli romanlarından biridir.
“ Gerçek bu değil. Yaşadığın ve yaşamakta olduğun her şey yalan. Senden hayatı da ölümü de gizleyen koca bir yalanı yaşadın sen.”
İvan ve ailesinin tarafındaki insanlara göre daha görkemli bir hayatları vardır, karısıyla ve ailesiyle iyi anlaşır. Çocuklarına, özelikle kızına, iyi bir eğitim aldırmak dışında pek bir arzusu yoktur. Ancak kısa bir zaman sonra çalıştığı adliyede, ondan yüksek mevkideki bir meslektaşının vefat etmesiyle her şey değişir. Zaman ilerledikçe yaşadıkları hayattan çok daha görkemli hayatlar yaşayan insanların olduğunu anlar. Para kazanma hırsı, zengin olma arzusu onu büyülemiştir. Ama yeteri kadar kazanamıyordur. Bunun sonucunda karısıyla arası bozulur. Terfi edilip yıllık maaşının artmasıyla tartışmalar sona erer. Artık zenginlerdir. Farklı bir mahalleye taşınıp yeni bir ev alırlar. Fakat bu sefer de aile ve arkadaşlarıyla arası bozulur İvan’ın. Çünkü aralarına artık sınıf farkı girmiştir.
Sağlık durumu birden kötüleşir. İvan, hayatını comme il faut yani en doğru hâlde yaşadığını düşünüyordur ama bunu ölüm döşeğinde sorgulamaya başlar. Karısı ve çocukları, İvan’a göre onu bazen çok önemser bazen de hiç umursamazlar. Karısı onu başına gelenler sebebiyle suçlar, kızı evlenme hayali kurduğu adamdan başkasını düşünmez, pek az sevdiği oğlu ise hep okuldadır. Yanında olan sadece hizmetçileri ve doktorlarıdır. İvan bazen kendisine acınmasını istediğinden hastalığını kullanarak herkese nazlanır. Bazen de ölümün onu bulması yüzünden kimseyle konuşmak istemez.
Ölümü hak edecek ne yaptı? Yaşamak istiyordur, bildiğimiz yaşamak, daha önce nasıl yaşıyorsa aynen öyle: güzel, rahat… Fakat tuhaftır ki bir zamanlar çok güzel bulduğu anların hiçbiri artık öyle gelmiyordur. Çocukluğunun ilk anıları dışında hiçbiri… Bir zamanlar onu çok mutlu eden, güzel diye nitelendirdiği her şey bayağılaşmıştır. Hukuk okulunda üst sınıflara geçmesiyle başlayan bu değersizleşme, ilk memuriyet görevinden aşka, aşktan evliliğe geçtikçe artmıştır. Arttıkça artmıştır.
“ Ya gerçekten de yaşamam gerektiği gibi yaşamadıysam, bilinçli seçtiğim yaşamım yanlışsa?”
“İvan İlyiç onca insanın yaşadığı şu koca kentte, onca eş ve dost arasında ve onca aile üyesiyle birlikteyken, ne denizlerin dibinde ne de toprağın binlerce metre altında bir daha eşi benzeri bulunamayacak korkunç bir yalnızlıkla yüzü divanın arkalığına dönük yatarken, yalnızca geçmişin hayaliyle yaşıyordu.”
İvan, ailesinin onun ölmesini beklediğini böylece istedikleri gibi gezebileceklerini, iş arkadaşlarından hangisinin onun ölmesinden sonra yerine geçecek kişi olacağını düşünüp durur. Ona göre ölecek kişi onlar değil, o olduğu için herkes mutludur.
Ölüm ona ulaştığında ailesine eziyet ettiğini, herkesin ona düşündüğünün aksine acıdığını düşünür.
Ölmesi ona göre yapılacak en iyi şeydir. Karısına son sözü “prosti*” olacakken ağzından “propusti**” çıkar. Yanlışını bile düşünemeden, çektiği acının verdiği cesaretle çok korktuğu ölümden korkmayarak ölür. Son duyduğu şey “Bitti.” diyen birinin sesi olmuştur. Gerçekten de bitmiştir, ölüm artık yoktur. Ona sunulan her şeyi heba ettiğini bilerek ayrılmıştır yaşamdan ve bunu düzeltmenin imkânının olmadığını bilmektedir.
*bağışla
**bırak. (geçeyim)