Şehirde Dolaşmanın Sanatı: Psikocoğrafya

05.05.2021
Şehirde Dolaşmanın Sanatı: Psikocoğrafya

Şehirde yaşarken, yanından hızla geçilip gidilen binalara çoğunlukla kayıtsız kalınır; sokaklar, insanlar için içinden geçilmekten başka bir işe yaramayacak şeritlermiş gibi görünebilir. Ancak bütün bu fiziki anlamda çevre ve deneyimleme biçiminin, duygu ve davranışlarda etkisi büyüktür. Bu etkiyi anlatan kavrama “psikocoğrafya” adı, 1950’lerde Fransa’da ortaya çıkan sitüasyonist (durumcu) sanat akımı temsilcileri tarafından verilmiştir. Aslında, bu kavramın kurucuları ve savunucuları arasında ne psikologlar ne de coğrafyacılar bulunur. Psikocoğrafya bir bilim dalı ya da sanat değil, şehri deneyimleme biçimi ve bu deneyimin insan psikolojisi üzerindeki etkilerini araştırma yöntemidir.

19. yüzyılda ortaya çıkan “şehir” kavramı, 2. Dünya Savaşı sonrasında, marksist bir ışıkla yeniden sorgulamaya açılmıştır. Şehir, renkli ve kalabalık yapısı gereğiyle sarhoş eden, sokaklarında kaybolmaya çağıran, kendi başına ruhu olan bir varlıktır. Sınırsız karşılaşmalar ve olasılıklar dolu şehrin ruhu ancak onda kaybolarak, başıboş dolaşarak deneyimlenebilir. 19. Yüzyılda bu deneyimi yaşayan Charles Baudelaire’in flâneurlerinin yerini 1950lere gelindiğinde deriveler almıştır. Ancak deriveler, flâneurler gibi asosyal, sadece seyreden ve düşük tempoda yürüyen pasif algılayıcılar olmaktan çok, şehirle düşünsel açıdan aktif bir şekilde deneyimleme ilişkisi içerisine giren arayıcılardır. Akımın en önemli isimlerinden birisi olan Guy Debord, “Derive Teorisi” adlı yazısında tasavvur ettikleri deneyim biçimini ve insanını betimler.

Situasyonist Enternasyonal

Psikocoğrafyadan bahsetmek için situasyonist enternasyonal hareketinin de incelenmesi gerekir. Sitüasyonist enternasyonal hareketi, 1957’de Avrupa’da bir sanat akımı olarak başlayıp sonra politik bir duruşa dönüşen; birçok avangart sanatçı, politik teorisyen ve entelektüelin katılım gösterdiği geniş çaplı bir harekettir. Genel olarak 20. yüzyıl kapitalizmini eleştirir. Başlıca konusu ise kapitalizmin nesneler aracılığıyla sosyal hayata müdahalesi ve toplumsal ilişkilerin ifadesine dönüşen “gösteri” (spectacle) kavramıdır.

Gösteri kavramını Guy Debord “Gösteri Toplumu” kitabında şöyle ifade eder:

“Gösteri bir imgeler koleksiyonu değil, insanlar arasında imgelerin aracılık ettiği sosyal bir ilişkidir.”

Guy Debord

Parlak vitrinler ve ışıklı caddeleri ile kapitalizm tarafından bir tüketim nesnesi hâline getirilmiş şehrin kendisi de modern zamanın en büyük gösterilerinden biri hâline gelmiştir. Bu gösteri nesnesi ile doğru bir şekilde ilişkilenmenin yolu, situasyonist akımın ikinci odak konusudur. Metalaştırılmış gösteri nesnesine karşı koymak için “özgün arzuları yeniden uyandırmak ve yaşamı özgürleştirmek” amacıyla günlük rutin içerisinde “anlar” (situasyonlar) oluşturulmalıdır. Bu anlarda şehir yeniden keşfedilmeli, insan ile kent arasındaki ilişki açığa çıkarılmalıdır. Kapitalleşmiş şehir içerisinde özgün olan “ben” bulunmalıdır.

Psikocoğrafya kavramı bu ışıkta, şehir içerisinde başıboş dolaşmalarını sürdüren derivelerin, mekânın ruhunu algılayabilecekleri düşüncesinden doğar. “Derive süresince gerçekleştirilen sürekli sokak seviyesi bakışı, bireyin gerçekleştirdiği bir keşif ve meydan okumadır.” (Sarı, 2013). Bu sırada şehrin göz ardı edilmiş kısımlarını ortaya çıkararak şehri yeniden deneyimlerler. Psikocoğrafya, kurucusu Guy Debord’un ağzından “Coğrafi çevrenin bilinçli olarak düzenlenmiş olsun ya da olmasın, bireylerin duyguları ve davranışları üzerindeki kesin yasaları ve belirli etkilerinin incelenmesi” olarak tanımlanır.

Mimari yapılar şehir insanının zihinsel süreçlerini etkileyebilecek öneme sahiptirler. Bunlar, meydanları süsleyen anıtsal yapılar olabileceği gibi sokaklar, caddeler, park ve bahçeler de olabilir. Kentsel mekân, karşılıklı etkileşimlerin yaşandığı ve toplumsal anlamın yeniden yapılandırıldığı bir sahnedir. Bu sahnede gerçek ve sahici olan tek şey, onunla kurulan ilişki ve duygulanma biçimleridir. Şehirde kaybolmak önemlidir. İnsan, şehirde kaybolunca yeni şeyler keşfedebilir. Ancak bu kayboluşun kasıtlı olması gerekir.

“Mimarinin kendi içinde yarattığı yürüyüş zevki, modern inşaat teknikleriyle mümkün kılınan her tür yeni labirent biçimini teşvik etme eğilimindedir.”

Psikocoğrafik Haritalar

Deriveler, bazen tek başlarına, bazen gruplar hâlinde yaptıkları (bu hâlinin daha iyi olduğu Guy Debord tarafından savunulmuştur.) bu keşiflerini haritaya aktarmışlardır. Az sayıda da olsa “psikocoğrafik haritalar”, derivelerin şehir içerisindeki salınımlarını gösterir. Bu salınımlarla birlikte şehri, kendi yaşama biçimlerine göre ifade etmişlerdir. Paris, içinde farklı birçok sosyoekonomik düzeyde ve biçimde mahalle bulunduran yapısıyla bir o kadar zengin ve bir o kadar keşfedilmeye açıktır. Şehrin parçalanmış hâli kolaj tekniğiyle yansıtılır. Mahalleler arasında gözüken uzaklık aslında zihinde oluşmuştur. Haritalardan kesilip yapıştırılmış ifadelerde kendine yer bulur. Kırmızı oklar, bu gezintilerin yönlerini gösterirken okların kalınlığı geçişin sıklığını belirtir.

Bir mekân sorgulaması olarak gelişen psikocoğrafya, bir mekân hakkında var olan ön yargıları ve bir yerin görünüş değerine ilişkin yerleşmiş kavramları bir kenara bırakıp içinde değişken geçmişin sorgulanabileceği bir an açar. Bu anı değerlendirerek mekân içerisinde kendi özgürlüğümüzü ve kendi duygulanım alanlarımızı bulabilir, çok sesli olduğu gibi çok anlı şehri yeniden deneyimleyebiliriz.

Londra’nın Psikocoğrafik Haritası

Yazar: Sıla Mutaf
Editör: Emine Türal

Kaynakça

  • Huser, F. (1988). Les Lévres Nues. Fransa: Seuil.
  • Sarı, J. (2013). Kenti Deneyimleme Aracı Olarak Psikocoğrafya (Yüksek Lisans Tezi). İstanbul Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul. Erişim adresi: https://polen.itu.edu.tr/xmlui/handle/11527/3471
  • Şahin, Y. S. (2016). Psikocoğrafya ve Bir Şehir Gezgininin Anıları. MonografEdebiyat Eleştirisi Dergisi, 5. ISSN 2148-3442.

Görsel Kaynakça

YAZAR BİLGİSİ
Sıla Mutaf
Sıla Mutaf, 2000 yılında İzmir'de doğdu. Boğaziçi Üniversite'sinde Psikoloji ve Tarih bölümlerinde okuyor. Yazı yazmak ve seyahat etmek en büyük tutkusu, bir de insan denen varlığı anlamayı başarırsa başı göklere erecektir. MozartCultures'da sanat, edebiyat, tarih, sinema üzerine yazılar yazmak için katıldı.
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.