Aşk ve Savaş: Truva Efsanesi

Aşk ve Savaş: Truva Efsanesi

“Hiçbir şey umurumda değil diyorum, aşktan ve umuttan başka.”
-Turgut Uyar.

Aşk; kimileri için bir sığınak, kimileri içinse bir savaş meydanıdır. Kimileri için bir inanç, kimileri için ise tanrıtanımazlıktır. Tarih boyunca bütün savaşlar, ufacık da olsa içerisinde bir aşk hikâyesi barındırır. Bunun bilinen en büyük örneklerinden biri, günümüzde sıkça duyulan Truva Savaşı‘dır.

İlyada (Ilium)

Antik Çağ’ın en etkileyici destanlarından biri olan İlyada, mitolojik Yunan kahramanlarının MÖ 13. yüzyılda gerçekleşmiş olduğu düşünülen Truva Savaşı’ndaki maceraları anlatır. Pek çok kişi, 1868 yılında Heinrich Schliemann tarafından gün ışığına çıkarılana dek, Troia kentinin varlığının bir mit efsanesi olduğuna inanıyordu. Homeros’un bir şiiri olan İlyada, Yunanlar ile Troialılar arasında yapılan savaşın hikâyesini anlatır. 10 yıllık uzun Troia Kuşatması‘nın sadece 51 gününü anlatan İlyada, düğün ile başlayıp büyük savaşçıların gömülmesine kadar uzanan bir tarihsel süreçten bahseder.

En Güzele…

Truva Savaşı’nı anlatmaya Nereus’un kızı, deniz tanrıçası Thetis ve Peleus‘un düğünüyle başlamak gerekir. Savaşın ilk tohumları, fitne tanrıçası Eris tarafından bu düğünün yemeğinde atılmıştır. Zeus, bu düğüne Eris dışında tüm tanrı ve tanrıçaları davet eder. Eris, Zeus’tan öcünü almak için düğüne üzerinde “en güzele” yazılı altın bir elma bırakır. Athena, Hera ve Aphrodite elma için kavgaya tutuşurlar. Bu anlaşmazlığın çözülmesi için Zeus, Hermes’e bu üç tanrıçayı Troia Kralı Priamos’un oğlu Paris’e götürmesini söyler. Ondan elmayı en güzel tanrıçaya vermesini rica eder.

Üç tanrıça da ona kendisini seçtirmek için değişik vaatlerde bulunur: Hera gücü; Athena savaş zaferini; Aphrodite ise en güzel kadının aşkını sunar. Paris, elmayı Aphrodite’ye verir ve Aphrodite de ona, onun dünyadaki en güzel kadın olan Helena ile evleneceğine dair vaatte bulunur.

Böylelikle Paris, Hera’yla Athena’nın sonsuz nefretini kazanır. Yunan mitolojisinin en güzel kadını olan Helena, Leda’yla Zeus’un kızıdır. Ancak ortada büyük bir sorun vardır: Helena, Sparta Kralı olan Yunan kahraman Menelaos ile evlidir.

Helena henüz Menelaos ile evli değilken bir yığın talibi olduğu gibi, evlenmek için can attığı sırada üvey babası Sparta Kralı Tyndareos, bu talipleri birbirine yeminle bağlar. Buna göre talipler, Helena’nın kararına saygı göstermeye ve seçilen talibin genç kadına sahip olmasına karşı çıkmamaya söz verirler. Dahası, taliplerden biri saldırıya uğrayacak olursa ötekiler ona yardım etme sözü verirler.

Helena Menelaos’u seçer ve böylece Menelaos Sparta kralı olur. Aphrodite, Paris’e verdiği sözü tutabilmek için Helena’yı uzun uğraşlar sonunda Paris ile birlikte Troia’ya kaçmaya ikna eder.

Bir süre sonra Paris, ona vaat edilen ödülü almak üzere “uyduruk” bir devlet ziyareti için Sparta’ya gider, getirdiği hediyeleri sunup Menelaos tarafından en iyi şekilde ağırlandıktan sonra gizli planını uygular ve Helena’yı kaçırıp Troia’ya döner. Helena’nın Paris’le kaçtığını öğrenen Menelaos, Mykenai’ın büyük kralı olan ağabeyi Agamemnon’a gider. Agamemnon ve Menelaos, Helena’yı geri almak için bir sefer düzenlemek üzere Yunan şehirlerinin önderlerinden oluşan gönüllüleri toplamaya başlarlar.

Agamemnon, taliplere Kral Tyndareos’a verdiği yeminlerini hatırlatır ve böylece kolaylıkla Troia’ya saldıracak ordunun çekirdeği oluşur. Bunların arasında Troia atının arkasındaki akıl: Ithaka Kralı Odysseus ve Yunanların önemli kahramanlarından biri olan Akhilleus gibi ünlü krallar da vardır.

Akhilleus

Akhilleus, Tesalya’da Phthia şehrinde hüküm süren Peleus’un oğludur. Annesi ise deniz tanrıçası Thetis’tir. Akhilleus, çocukken annesi tarafından yeraltı nehri Styks’te yıkanır. Bu suyun, içine giren her insanı “yaralanmaz kılma” gücü vardır. Ama suya daldırırken Thetis, çocuğu topuğundan tuttuğu için büyülü su buraya değmez ve topuk, yaralanabilen tek yer olarak kalır. Akhilleus, eğitimini eğitici Phoiniks ve Pelion Dağı’nda yaşayan Kentauros Kheiron tarafından alır. İlyada’ya göre Akhilleus, bir davet üzerine Troia seferine katılmayı kabul eder. Kendisine, dostu Patroklos ile hocası Phoiniks yoldaşlık eder. Thetis, Akhilleus’a kendisini bekleyen kaderi önceden bildirir: Akhilleus, Troia’ya giderse parlak bir üne kavuşacak ama hayatı kısa sürecektir. Gitmezse uzun süre yaşayacak ama bu hayat zaferden yoksun olacaktır. Akhilleus, kısa ama zafer dolu hayatı seçer.

Yunan ordusu toplandığı sırada Thetis, Hephaistos’un Peleus’a sunduğu kutsal zırhı Akhilleus’a verir. Birlikler Aulis’te toplanırlar ama rüzgâr bir türlü esmediğinden gemiler yola çıkamaz. Agamemnon’a danışan kâhin Kalkhas, havanın durgunluğunun Artemis’in öfkesinden kaynaklandığını söyler. Bu öfkenin çeşitli nedenleri vardır. Örneğin, Agamemnon’un kutsal bir geyiği öldürerek Artemis’in daha iyisini yapamayacağını iddia etmesi. Bu nedenle tanrıça, Agamemnon’un sevdiği birini kurban etmesini ister yani kızı Iphigeneia’yı . Agamemnon, ya ihtirasından ya da halkının iyiliğini düşündüğünden bunu kabul eder. Agamemnon, kızını Aulis’e getirebilmek için onu Akhilleus’la nişanlamak istediğine dair bir bahane uydurur. Bu davranışı, Klytaimnestra’nın, kocasına daha çok diş bilemesine yol açar. Ancak tam kurban edecekleri sırada Artemis, Iphigeneia’nın yerine kurban olarak bir geyik gönderir. Iphigeneia, Karadeniz’de Kırım Bölgesi’nde bulunan Tauris’te, Artemis’in rahibesi olur.

Truva Savaşı

Sonunda sefere çıkılır. Yunan filosu Troia’da karaya çıkar, sonraki on yıl boyunca kalacakları bir ordugâh kurmayı başarırlar. İlk çarpışmalardan biri Menelaos’la Paris arasında geçer. Bu karşılaşmanın savaşı sonlandıracağı konusunda anlaşılmış; kazananın Helena’yı alacağı konusunda fikir birliğine varılmış ve her iki ordu da kenarda durup mücadeleyi seyre koyulmuşlardır. Ancak Menelaos, Paris’i öldürmek üzereyken Aphrodite araya girerek en sevdiği varlığı savaş alanından uzaklaştırır. Bundan sonraki dokuz yıl boyunca Yunanlar, Troia surlarının dışında kalır ve bu süre zarfında hiçbiri sonuç vermeyen hafif çarpışmalar gerçekleşir. Bu aşamada Odysseus dahil olur. Yunanları içi boş, ahşap büyük bir at yapmaya ikna eder. Bu at, küçük bir savaşçı takımını içinde gizler. Yunan ordusu geri çekilir gibi yapar ve yakınlardaki bir adaya yelken açar. Tahta atı kumsalda bırakırlar. Akhalar‘ın casusu olan Sinon, Troialıları tahta atın Athena’ya bir sunu olduğunu ve surlardan içeriye alınması gerektiğini söyleyerek kandırır. Atın özel güçleri olduğunu ve ona sahip olanın hiçbir zaman yenilgi yaşamayacağını söyler. Troialı rahip Laokoon, Troialıları ahşap atla ilgili uyarır: “Hediye verseler bile, Yunanlardan korkarım.” der.

İtirazları önemsenmediğinde Laokoon mızrağını ata doğru atar. Denizden yükselen yılanlar onu ve oğullarını boğarlar. Troialılar, bunu deniz tanrısı Poseidon’un, kutsal şeye saygısızlık ettiği için, Laokoon’u cezalandırması olarak yorumlarlar.

Kazananın Olmadığı Savaş

At, kent surları içine alındıktan sonra Akha askerleri içine gizlendikleri atın dışına çıkarak Yunan ordusuna şehir kapısını açar ve kenti ateşe verirler. Kentin içinde Yunanlar halkı katlederler ve birçok hunharlık yaparlar. Savaşta dostlarını kaybeden Akhilleus, hırsla birçok insan katleder, en zayıf anında Paris tarafından uzak bir mesafeden atılan okla topuğundan vurulur ve oracıkta, kâhinlerin öngördüğü şekilde hayatını kaybeder. Yunanlar, şehri kuşatmış olsalar da Akhilleus’u kaybettikleri için bu savaşı kayıp olarak görürler ve Truva, tarih boyunca kazanın olmadığı bir savaş olarak anılır. Akhilleus’un ölümünden sonra Aias ve Odysseus, onun savaş zırhına sahip olabilmek için kendi aralarında dövüşürler. Aias, Akhilleus’a ait silahların kendisine verilmesi ister. Thetis bu silahları, Yunanların en yiğidine, Troialılara en çok korku salana vereceğini söyler. Bu kişinin kim olduğunu öğrenmek için, tarafsız bakabileceklerini düşündükleri  Troialı tutsakları sorguya çekerler. Onlar da, verdiği fikirden dolayı Aias’ı değil de Odysseus’u gösterirler. Odysseus, silahlarla zırhı alır ve o gece Aias çıldırır. Kendini kılıcının üstüne atarak intihar eder. Ertesi sabah Aias, kılıcı vücuduna saplanmış olarak bulunur.

Kendisine sunulan aşkı elde edebilmek uğruna efsanelerle savaşmış, hatta onları alt etmiş olsa da Paris’in zaferi çok uzun sürmez. Tanrılar tarafından ölüm emri verilir ve Yunan bir okçu tarafından zehirli bir ok ile vurulur. Sparta Kralı Menelaos, karısı Helena’yı bulduğunda, onu öldürmeye niyetlenir ama onun güzelliğini görünce kıyamayıp kılıcını atar. Böylelikle kazanın olmadığı savaş sonlanır. Yunanlar, tanrıların gazabına uğrarlar ve çok azı güvenli bir şekilde evlerine dönebilir, Agamemnon ise eve döndüğünde, kızları Iphigeneia’nın kurban edilme olayı yüzünden, karısı Klytaimnestra ile yüzleşmek zorunda kalır. Karısının âşığı Aigisthos, Agamemnon’u büyük bir şölene davet eder ve ziyafet salonuna gizlenmiş 20 adamın yardımıyla Agamemnon’u öldürür. Helena, Menelaos’un eline geçtiği için de Sparta’ya döner.  Hermione adında da bir kızları olur.

Aşk, parmak uçlarında duran yaşamı, ikinci bir kişinin avuçlarına bırakıp çıldırıncaya kadar merhametsizlik beklemek gibidir. Öyle ki bazı insanlar, sevdiğini iddia ettiği kişi için binlerce yaşamı sonlandırmayı göze alır, kimi zaman da hırsına yenik düşüp kendi yaşamını sonlandırır. İnanılan bir düşünce, duyulan herhangi bir his, sizden başka hiç kimsenin içerisinde gerçekçi bir şekilde var olamayacaktır. İnsan; inandığı, düşündüğü ve hissettiği şeyler uğruna nefes almayı sürdüren bir varlıktır. Zaman zaman bir başkası için sürdürüldüğü hissedilen tüm duyular da insana er ya da geç kendi benliğini kazandırır.

Acı ve üzüntülerin nedeni ‘trişna’, tutmak, bırakmamak, yapışmak, vazgeçmemektir. İnsanlar bilgisizlik yüzünden gerçekliğin akıcı ve hep değişmekte olan biçimlerine bağlandıkça neden-sonuç kısır döngüsünden kurtulamaz, acı duyarlar (Bobaroğlu, 2002).

 

Mitoloji serimizin diğer yazılarına ulaşmak için:

 

Yazar: Ömer İğci
Editör: Emine Türal

Kaynakça:

  • Homeros. (2014). İlyada. Erhat, A. (Çev.). İstanbul: İş Bankası Kültür.
  • Bobaroğlu, M. (2002). Bâtınî Gelenek: Hermetik ve Sanskrit Öğretiler. 27 Mart 2021 tarihinde https://metinbobaroglu.net/batini-gelenek-2-bolum/ adresinden erişildi.
  • Uyar, T. (2002). Büyük Saat. İstanbul: Yapı Kredi.

Görsel Kaynakça:

YAZAR BİLGİSİ
Ömer İğci
Ömer İğci, 1998 yılında Antalya'da doğdu. Süleyman Demirel Üniversitesinde 4.Sınıf Arkeoloji Bölümü öğrencisi olan aynı zamanda fotoğrafçılıkla da uğraşan Ömer, bunların yanı sıra birçok sanat alanında da faaliyet göstermektedir.
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.